“Ben ki, Kürdistan’ın sultanı padişah Sultan Süleyman Han’ım“ demişti, Osmanlı padişahı Sultan Süleyman, o zamanın Fransa kralı Fransuva’ya yazdığı mektupta.

Birinci Meclis zabıtlarının da Kürdistan’dan bahsettiğini cumhurbaşkanı ve AKP genel başkanı Erdoğan 2013 senesinde yaptığı konuşmada söylemişti.

Muhafazakar kesimin çok sevdiği, rol model edindikleri koskoca Devlet-i Aliyye’nin başı padişah Sultan Süleyman’dan,

Ulusalcı kitlenin kucakladığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu iradesi sayılabilecek 1.TBMMְ’den,

İlk seçilmiş cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan daha mı iyi mi bileceksiniz?

Yoksa orası bazen Kürdistan, bazen Türkiye mi? Bunu belirleyen dönemin konjonktürü mü?

Ya da önemli olan bunu kimin söylediği mi?

Yani devlet erkanı ve ensesi kalınlar Kürdistan diyebilir, Kürdistan otonom yönetiminin bayrağını göndere çekebilir ancak siz bir vatandaş olarak “Kürdistan“ diyemezsiniz. Son yaşananlardan anlamamız gereken bu olmalı. Zira Meral Akşener’in Siirt ziyaretinde “burası Kürdistan“ diyen bir esnaf silahlı terör örgütüne üye olmak suçlamasıyla gözaltına alındı.

Habur sınır kapısından girdiğinizde pasaportunuza Kürdistan damgasını vuran sınır memurları, Kürdistan’dan gelen heyet için göndere bayrak çekenleri, şarkıları, türküleri, zılgıtları, anaların yüreğindeki acıyı da terörist ilan edelim madem. Zira Kürdistan bunların toplamı ve daha bir çoğudur.

“Burası Kürdistan“ diyen esnaf, iki sözüyle devletin toprak bütünlüğünü bozmadı elbet, hoş amacı da zaten o değildi. Demek istediğim; Kürdistan’ı somutlaştırmak ve sadece “Türkiye’den koparılıp kurulacak olan yeni ülke“ basitliğine indirmek baştan sona yanlış.

“Dilimiz inkar ediliyor, kimliğimiz inkar ediliyor, Kürdistan inkar ediliyor“ derken gözaltına alınan esnaf “Türkiye Cumhuriyeti’nden toprak aldık ama, bunu inkar ediyorsunuz“ demek istemiyor.

“Acılarımızı, dilimizi, şarkılarımızı inkar ediyorsunuz, bizi tanımak istemiyor ve bizimle barışmıyorsunuz“ demek istiyor. Korkmayın, Kürdistan’la barışın.