İki dönem İzmir’in Seferihisar ilçesinde başarılı bir belediye başkanlığı sergileyen ve 31 Mart seçimlerinde CHP'nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı gösterilen Tunç Soyer, Sosyal Demokrat Dergi’ye “Sosyal Demokrasi 4.0: Yeni Kentsel Gündem” başlıklı bir yazı yazdı.

Soyer, yazısında “Geleceğin dünyası kentler dünyası olacak… Öyle ki, küresel barış ve refah kentlerden yükselecek ve insanlık, mutluluğu kentler dünyasında bulacak… Sosyal demokratlar, Sosyal Demokrasi 4.0’la kentlerine sahip çıkarak, atalarının bıraktığı izi yeniden canlandırabilir, yeniden insanlığa umut olabilirler… Bu mümkün… Çünkü Sosyal Demokrasi 4.0, her şeyden önce ‘Mümkünlüğün Siyaseti’ demektir…” ifadelerine yer verdi.

İşte Tunç Soyer’in “Sosyal Demokrasi 4.0”ı anlattığı yazısı:

SOSYAL DEMOKRASİ 4.0: YENİ KENTSEL GÜNDEM

“Dünya Sistemleri Analizi” ile tanıdığımız Amerikalı sosyolog Immanuel Wallerstein’ın “Kaos ve Belirsizlik”[1] adlı son kitabı, bugünün dünyasını anlamak isteyenler için son derece kıymetli bir eser. Kitabında çeşitli ülkeleri ve liderleri analiz eden Wallerstein, -artık sıklıkla dile getirildiği şekilde- modern dünya sisteminin günümüzde yapısal bir kriz içinde olduğunu, ancak bu yapısal krizi diğerlerinden ayıran asıl özelliğin “kaotik belirsizlik” olduğunun altını çiziyor.

Kaotik belirsizlik, yani sistem içindeki işleyişin ve aktör davranışlarının giderek öngörülemez olduğu düşüncesi gün geçtikçe ağırlık kazanıyor… Bu belirsizlik sarmalı, refah yaratmayan ekonomiler, otoriter eğilimler, popülist ve radikal söylemlerle giderek büyümekte. Umutsuz kitleler, artık kontrol edemedikleri siyasi güçlerin merhametine kaldığına inanıyor…

Eunice Goes, geçtiğimiz hafta Social Europe sitesinde bir yazı kaleme alarak, bahsi geçen bu güçlerin 1990’lı yıllarda savunduğu küreselleşme argümanlarını sorgulamadan kabul etmekle sosyal demokratların tarihsel bir yanılgıya düştüğünü, fakat sosyal demokratların şimdi ‘başka bir küreselleşme mümkün’ diyerek yeni bir başlangıç yapması gerektiğini ifade etti.[2]

Aslında Wallerstein ve Goes’in tespitleri, kaçınılmaz olarak sosyal demokrasinin geleceğine bugünlerden yön vermemiz, yeni mücadele alanları açmamız gerektiğini işaret ediyor. Endüstri 4.0 söylemi ile yeni bir boyut kazanan küreselleşme eğiliminin olası yıkıcı etkilerine karşı, belki de Sosyal Demokrasi 4.0 kavramını hızla konuşmalı, gündemimize almalı ve hayata geçirmeliyiz. Bunu yaparken, “Yeni Dünya Düzeni” döneminde büyük hayal kırıklıklarına yol açan ve İngiltere’de Tony Blair ile simgeleşen “Sosyal Demokraside 3.Yol” ekolünden farklı ve hatta onun yarattığı tahribatı ortadan kaldıracak bir arayış niyetiyle yola çıkmalıyız.

Kavramsal çerçeve

Bu bakımdan öncelikle kavramsal çerçeve çizerek başlamakta fayda var. Sosyal Demokrasi 4.0’ı, “sosyal demokrasinin tarihsel misyonu, iddiası ve mücadelesinin yerel boyuta taşınması” olarak ifade etmek mümkün. Bu kavram, aynı zamanda sosyal demokratları “yeni bir kent gündemi” etrafında toplanmaya, birleşmeye ve bu gündem doğrultusunda yerelden küresele uzanan bir harekete davet etmektedir.

2016 yılında düzenlenen BM Habitat III Zirvesi’nde, yoksulluk, eşitsizlik, adaletsizlik ve ayrımcılığa son vermek, ekonomik refah yaratmak, çevresel tahribatı engellemek, iklim değişikliği ile mücadele etmek gibi kent hayatını kolaylaştıran ve insan yaşamına dokunan daha birçok küresel hedefin kabul edildiği “Yeni Kentsel Gündem” sosyal demokratlar için artık yol göstericidir… Çünkü Rio Zirvesi ve Yerel Gündem 21’den beslenen Yeni Kentsel Gündem, o tarihten bu yana, ‘kentlerin küresel anayasası’ olarak anılmaya başlanmış ve kentlerin ortak gelecek inşasındaki öncü rolü devletler ve sivil toplum kuruluşları tarafından tanınmıştır.

Bu nedenle, Yeni Kentsel Gündem, Sosyal Demokrasi 4.0 yolunda bütüncül bir yaklaşım ve referans oluşturmaktadır. Ama Sosyal Demokrasi 4.0’ı geliştirebilmek için hukukun dönüştürücü gücünü de iyi anlamalı ve ‘yeni bir kent hukuku’ inşa edebilme cesaretini göstermeliyiz. Kentin asgari müşterek ihtiyaçlarını, bu ihtiyaçların karşılanmasına yönelik siyasi, ekonomik ve kültürel araçları tarif eden bir kent hukuku, özünde ‘kente dair temel değerler ve kurallar sistemi’ olarak düşünülebilir. Bir başka deyişle, kentlinin ve ‘kent hakkı’nın güvencesidir. Sosyal demokratlar olarak, kendi kurumlarını yaratmaya olanak tanıyan bir kent hukukunu katılımcı bir süreçle mümkün kılabiliriz.

Sosyal Demokrasi 4.0, kentsel paradigmayı değiştirme iddiasındadır; çünkü kent yönetimi sadece ‘hizmet’ değil, ‘kamu politikaları’ da üretebilmeyi gerektirir. Bu bakımdan, ekonomi, kültür, sağlık, tarım, enerji ve istihdam gibi alanlarda hazırlanacak ‘yerel vizyon ve politika belgeleri’, sosyal demokrat kentlerin işleyişini, dinamiklerini ve beklentilerini kavramaya imkan tanıyacaktır. Bu belgeler, sosyal demokrat belediyelerin kendi aralarındaki benzerlik ve farklılıklarını da ortaya çıkartıp, kentler arası ortaklık ve işbirliğinin de kapılarını aralayacak; fakat daha önemlisi bu belgelerin karar alıcılara iletilmesiyle ‘merkez-yerel ilişkisinin daha gerçekçi bir hukuki zemine’ oturtulmasına fırsat verecektir. Sosyal Demokrasi 4.0, kentsel paradigmayı değiştirme iddiasını işte bu alanda kurgulamaktadır.

Sosyal Demokrasi 4.0, hukukun ve politikanın yanı sıra teknolojinin dönüştürücü gücünden de faydalanmayı amaçlamaktadır. ‘Blockchain Teknolojileri’ ‘Akıllı Sözleşmeler’ ve ‘Nesnelerin İnterneti’ sadece küresel ticarette bir devrim yaratmayacak, bürokrasiyi de hızla değiştirecektir. Çok açıktır ki, bu teknolojilerin çalışma sahası kentlerdir ve değişim artık kentlerde gözlemlenecektir. Bu bakımdan, daha üretken ve dinamik bir kent ekonomisi için, teknolojiyi üreten bir ‘akıllı kent tasarımı’ son derece hayatidir. Dolayısıyla sosyal demokrat belediyeler, girişimci, yaratıcı ve inovatif bir kent tasarımının daha çok ekonomik yatırım alacağı gerçeğini bugünlerden hesaba katmalıdır. Dünyada bunun pek çok örneğine rastlamak mümkündür. Hindistan’ın Gujarat Şehri, bugün uluslararası bir finans-teknoloji şehri (Gujarat International Finance-Tec: GIFT) olma iddiasıyla yatırımlar çekmekte, böylece bankacılıktan insan kaynaklarına kadar pek çok alanda 1 milyon istihdam yaratmayı hedeflemektedir. Sadece bu örnek bile son derece anlaşılır ve yeterlidir, fakat dünyanın önde gelen şehirleri, bu değişimi kaçırmamak adına özverili çalışmalar yürütmektedir. Kentin sosyodemografik verileri ışığında, dijital ortamda oluşturulan kentsel ihtiyaç haritaları bu çalışmalar arasında önemli bir yer tutmaktadır.

Dijital teknolojiler, aynı zamanda klasik kamusal alanı da hızla dönüştürmektedir. Klasik anlayışta kent meydanları olarak görülen kamusal alan, hızla çevrimiçi ve sosyal medya platformlarına taşınmakta ve bu platformlar, siyasal enerjinin dolaşıma çıktığı yeni agoralar/forumlar şeklinde hızla büyümektedir. İnternet üzerinden bir araya gelen vatandaşlar, bu platformlar aracılığıyla kente dair düşünce, öneri ve projelerini paylaşabilmekte, kent siyasetine katılmakta ve geri bildirim alabilmektedir. Amsterdam[3] ve Reykjavik[4] şehirlerinin bu konuda örnek uygulamaları mevcuttur, ancak daha kapsamlı bir örnek olması bakımından Avrupa Komisyonu tarafından hayata geçirilen “Avrupa Yatırım Portalı”[5] ; enerji, ulaşım, altyapı, çevre ve KOBİ finansmanı gibi alanlarda pek çok yatırımcı ve proje sahibini buluşturan büyük bir platformdur.

Sosyal Demokrasi 4.0, ekonomiye sosyal bir bakış açısı getirecektir. Kolektif örgütlenme ve kolektif mülkiyete dayalı bir üretim ilişkisini destekleyerek, istihdamı arttırmayı ve gelir eşitsizliklerini azaltmayı hedefleyecektir. Kooperatifleşme ve Sosyal kooperatifçilik, toplumsal ihtiyaçlara yanıt veren ilerici bir ekonomik model olmaya yeniden talip olacaktır.

Bu noktaya kadar Sosyal Demokrasi 4.0 kavramının kent hayatını dönüştüren dört aracı ifade ettik: Hukuk, siyaset, teknoloji ve ekonomi. Saydığımız bu araçlar, Yeni Kentsel Gündem’de anlam bulmakla beraber, sosyal demokrasinin tarihsel mücadelesine de güç verecektir.

Kentlerin dünyasında sosyal demokrasi

Neal Meyer bu tarihsel mücadeleyi, “…Çoğu ilerici gibi herkesin gıda, sağlık bakımı, iyi bir ev, zenginleştirici bir eğitim ve iyi ücretli sendikalı bir işe hakkının olduğu bir dünya inşa etmek istiyoruz. Bu tarz ekonomik güvencenin insanların zengin ve yaratıcı hayatlar sürmeleri ve gerçekten özgür olabilmeleri için gerekli olduğunu düşünüyoruz. Bütün bunları, iklim değişikliğini durdurup ve ekolojik olarak sürdürülebilir bir ekonomi inşa ederken temin etmek istiyoruz. Savaşsız ve insanların ekonomik sömürüsünden korkmadıkları bir dünya inşa etmek istiyoruz. Kitlesel cezalandırmalar ve polis şiddetine, cinsiyetler arasında şiddete, hoşgörüsüzlüğe, iş ve barınma konusunda ayrımcılığa, yerinden etmelere ve diğer bütün baskı biçimlerine bir son vermek istiyoruz.” sözleriyle özetliyor.[6]

Meyer’in her bir cümlesini kentlere uyarlamak mümkün. Hatta buradan hareketle, sosyal demokrasinin doğduğu tarihsel mekâna, yani ‘kentlere yeniden dönmek’ ve ‘yeni bir tarihsel iddia’ ortaya koymak gerekiyor. Sosyal Demokrasi 4.0’ın iddiası ise “ortak gelecek” arayışı ile şekillenmelidir… Kent hayatında, bireyi muhtaç hale getiren değil özgürleştiren çözümler üretmek, sınır aşan (transnational) bir sosyal etki yaratmak ve çok kültürlü bir toplum inşası, ortak gelecek arayışının anahtarlarıdır.

Bu çıkış noktası, toplum karşısında sosyal demokratlara ‘inandırıcı’ olmak gibi zor bir görev de yükleyecektir. Bunun için, sosyal demokrat belediyeler ‘insan hakları’, ‘şeffaflık’, ‘yolsuzluk’ ve ‘çevre’ konularında özel birimler kurmalı, kent sakinlerinin aktif katılımını sağlamalıdır. Bu başlıklar etrafında kentin emekçileri, işverenleri, hukukçuları, akademisyenleri, özel sektör, medya ve sivil toplum temsilcilerinin temsil edildiği bir kurumsal çatı/yapı oluşturmak, sosyal demokrat belediyeciliğin ‘ortak gelecek’ iddiasını daha inandırıcı kılacaktır.

Biliyoruz ki, her bir tarihsel sıçramanın kendine özgü bir yol haritası var. İnsanlık, Aydınlanma Çağı’ndan beri o yolları aşarak ilerliyor. Bu bakımdan, Sosyal Demokrasi 4.0’ın çeşitli tartışma, yöntem ve uygulamalarla ‘yeni bir yol haritası’ ortaya koyabileceğine, hatta bu yol haritasının kentlerde şekillenerek, küresel bir kentler yolculuğuna dönüşebileceğine inanıyorum.

Çünkü böylesine bir yolculuk, kentleri birbirinden ayıran coğrafi sınırları ortadan kaldırarak evrimin muazzam birikimini çok daha fazla görünür kılacak, gelişimin önüne konan otoriter ve popülist engelleri aşmayı mümkün kılacaktır.

Kentlerin geleceği, bu büyük yolculuğu sürdürebilmek için yapacakları işbirliğinin gücüne bağlıdır. Günümüz kentleri işte bu motivasyonla; ekonomik kalkınma, çevre, enerji, kadın ve çocuk hakları, insan hakları gibi çeşitli konularda bir araya gelerek küresel ağlar oluşturuyorlar. Tarihsel sıçramanın ilk adımları da böyle atılıyor…

Geleceğin dünyası kentler dünyası olacak… Öyle ki, küresel barış ve refah kentlerden yükselecek ve insanlık, mutluluğu kentler dünyasında bulacak… Sosyal demokratlar, Sosyal Demokrasi 4.0’la kentlerine sahip çıkarak, atalarının bıraktığı izi yeniden canlandırabilir, yeniden insanlığa umut olabilirler…

Bu mümkün…

Çünkü Sosyal Demokrasi 4.0, her şeyden önce ‘Mümkünlüğün Siyaseti’ demektir…


[1] Immanuel Wallerstein, “Kaos ve Belirsizlik”, çev., Özlem Şişman (İstanbul: Kopernik Kitap, 2018)

[2] Eunice Goes, “Social Democrats Must Say Another Globalization Is Possible”. Social Europe, erişim 24 Aralık 18, https://www.socialeurope.eu/social-democrats-must-say-another-globalisation-is-possible

[3] https://amsterdamsmartcity.com/projects

[4] https://betrireykjavik.is

[5] https://ec.europa.eu/eipp/desktop/en/index.html?2nd-language=en

[6] Neal Meyer, “What Is Democratic Socialism?”, Jacobin, Erişim 20 Aralık 18,