HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, Van’da gerçekleştirilen HDP Demokratik Yerel Yönetimler Çalıştayı’nın açılışında konuştu.

Merkez Bankası Başkanı Çetinkaya'nın görevden alınmasını değerlendiren Temelli, "Merkez Bankası Başkanı çok daha önceden görevden alınmalıydı. Basiretsizdi, yönetemedi, yönetecek bir iradesi yoktu çünkü" dedi.

Temelli'nin açıklamalarından satır başları şöyle:

31 Mart yerel yönetimler seçimlerinde önemi bir hamleyi gerçekleştirdik. Türkiye’nin siyaset kulvarını değiştirdik. Türkiye’de değişebilirliği, dönüşebilirliği toplum nezdinde açığa çıkardık. Türkiye 17 yıl boyunca bir iktidara, bir tekçi anlayışa hapsolmuştu. Her seçimi kazanarak, aslında kendisini saydırarak, oylatarak bir plebisiti hayata geçiren bu anlayışa dur dedik. Siyasetin kulvarını bu anlamıyla radikal bir hamle ile değiştirdik. Bunda emeği geçen bütün arkadaşlarımı, bu salondaki bütün arkadaşlarımı kutluyorum. Önemli bir başarıydı. Bu sadece Kürdistan’da belediyeleri kazanmak batıda AKP ve MHP’ye kaybettirmek hesabı değildi.

Elbette belediyeleri kazanmak önemliydi. Ancak siyasetin kulvarını değiştirerek bugünden sonra yapacaklarımızla demokrasi ve barışın önünü açmak da önemliydi. Bundan öte siyasetin sıkıştığı o kutuplaşmayı yıkmak, o kutuplaşmış anlayışı aşmak önemliydi. Türkiye siyasetinin sıkıştığı o kamplaşmış siyaseti yıkmak önemliydi. Bunu başardık. Türkiye siyaseti iki kutup arasına sıkıştırılmış ve bütün toplumsal kesimler bu gerilimin içinde nefes almaya çalışıyordu. 17 yıl boyunca bütün toplum nefessiz kaldı. Bu hamlemiz, siyasetteki bu stratejimiz ile önemli bir adım attık. 

31 Mart seçim stratejisini sadece seçim kulvarına sıkıştırmadan değerlendirmek büyük önem taşıyor. Seçimin ötesinde Türkiye’nin demokratikleşmesi, barışın toplumsallaşması açısından bu hamlenin arkasını getirmek zorundayız. Kaldı ki, 31 Mart’tan sonra aynı zihniyet o kamplaşmış kutuplaşmış zihniyetiyle belediyelerimizi gasp etmeye, kayyımcı anlayışı yeniden var etmeye çalıştı, çalışmaya devam ediyor. Son Diyadin örneğinde olduğu gibi. Zihniyet hala direniyor. Ama mücadelemizle bu zihniyeti gerileteceğiz, bundan kimsenin şüphesi olmasın. 

KUTUPLAŞMIŞ ANLAYIŞA EN GÜZEL CEVABI VERDİK

Aslında İstanbul seçimlerinin iptal edilmesi gayri meşru bir hamleydi. Kendisini bir kez daha oylatarak bir 5 yıl daha, 2023-2024 yılına kadar primlemeye çalışan iktidarın son hamlesiydi. Buna karşı yanıtı, buna karşı mücadeleyi hep birlikte örgütledik. İstanbul seçimlerini bir demokrasi referandumuna çevirerek, bu kutuplaşmış anlayışa en güzel yanıtı 23 Haziran’da sandıkta verdik. İtirazımız kayyımlara, demokratik siyaseti yok etmeye çalışan bu anlayışa idi. İtirazımız bu tekçi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine idi.

Tüm bu itirazları sandıklara taşımak aslında güçlü bir mücadele ile mümkün olabilirdi ki bunu hep birlikte gerçekleştirdik. Tüm Türkiye halklarının, emekçilerin, kadınların, gençlerin bu iktidar tarafından mağdur edilmiş herkesin ortak sesini sandıklara taşımak tam da bizim mücadelemizin ana ekseniydi. Bu mücadelenin ana ekseni barış, demokrasi, demokratik siyaseti yeniden hayata geçirme mücadelesidir. 24 Haziran’dan bugüne geçen 1 yılda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin icraatlarına baktığımızda nasıl bir uydurma sistem altında Türkiye yönetiliyor bunu görmek mümkün. 

Bu sistemin hiçbir toplumsal dayanağı yok, hiçbir demokratik teamül ile barışıklığı yok, toplumun sorunlarını çözebilecek bir kabiliyeti yok. Uydurulmuş bir sistem. 17 yıl boyunca iktidarda olan bu anlayış ülkeyi içinden çıkılmaz bir sisteme sürüklemiştir. AKP-MHP faşist blokunun Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile faşizmi kurumsallaştırmaya çalıştığını çok iyi biliyoruz. Seçimlere giderken ve seçimlerden sonra da tam da mücadelemizi bu tekçi anlayışa karşı örmeye devam ediyoruz.

Bakın bu tekçi anlayışın kurgulandığı süreç 4 yıl önceye dayanıyor. Yani mutlak tecridin Türkiye’de uygulanması ile başlıyor. Mutlak tecrit sadece İmralı karasularında hayata geçirilen bir tecrit değildir. Tüm Türkiye’yi tecritleştiren bir zihniyetin ilk adımıdır. Tüm Türkiye tecritleştirilmiştir. Bir ülkenin tecritleştirilmesi o ülkede hukuk devletinin tecritleştirilmesidir, evrensel hukuk devletinin ve demokrasinin tasfiyesidir. Tecritleştirme, faşizmin hayata geçirilmesi için olmazsa olmaz koşullardan biridir. Bilinçlidir. Türkiye 4 yılını kaybetmiştir. Türkiye 4 yıl boyunca bütün demokratik kurumlarında bir çürüme ile karşı karşıya kalmıştır, bir çöküş yaşamıştır.

'KÜRT SORUNU YOKTUR' DEMEK SİYASETSİZLİKTİR

Bu baskının, bu zulmün, bu şiddetin sorumlusu hükümettir. Hükümet ayakta kalabilmek için savaştan şiddetten beslenmiştir ve bugün bu çaresizliğini devam ettiriyor. Cumhurbaşkanı hala çıkıp 'Kürt sorunu yok' diyor. Pes, insaf! Bu inkar siyasetiyle yol almaya çalışmak artık akılların tutulduğunu bize bütün çıplaklığı ile gösteriyor. Ne demek Kürt sorunu yoktur?

Kürt sorunu, Kürtlerin sorunu değildir, Kürt sorunu küresel bir meseledir ve bu küresel meselenin kalbi Orta Doğu’da atmaktadır. Orta Doğu’da bu meseleyi çözecek olan siyaset bu coğrafyada yaratılmalıdır. Kürt meselesinin çözümüne müdahil olması gereken siyaset, o siyaseti yönetmekle mükellef olan şahsiyet çıkıp diyor ki 'Kürt sorunu yoktur'. Bu, siyasetsizliktir, tükenmişliktir. Bu, siyaseti savaşla ikame etmektir. Bu; toplumu, siyaseti, insanları yok saymaktır. İnsansız, siyasetsiz, toplumsuz, haklarsız topluma saldırmaya devam ediyorlar. Hakurkê’de, Afrin’de yaşanan budur. Suriye’de yaşanan budur. Siyaseti, hakları yok saymak dediğimiz budur. 4 yıl soyunca tecridin ve savaş politikalarının yarattığı tahribat bütün boyutları ile ortadadır. Bütün dünya siyaset sahnesinde bunu izliyoruz. Ve hala çıkıp 'Kürt sorunu yoktur' diyebiliyorlar. 

Kürt sorunu vardır. Kürt sorunu bizatihi tüm sorunların kavşağındadır. Bu sorunu çözmeden hiçbir sorunu çözemezseniz. Bu sorun diğer bütün sorunlarla organik bir buluşmayı yaratıyor. Kadın meselesinden emek meselesine kadar hangi meseleye bakarsanız iktidar tam da çözümsüzlükten beslendiği için, toplumsal haklar, demokrasi, barış konusunda adım atmadan kendisini dayatmaya devam ediyor.

Gördüğümüz şudur: iktidar çözümsüzlükten, bizatihi Kürt sorunun çözümsüzlüğünden besleniyor o yüzden savaş var, tecrit var. O yüzden de Diyadin’de, Ceylanpınar’da gördüğümüz gibi şiddet politikaları var. Tüm Türkiye halkları bu meseleye vakıf olmak zorundadır. Türkiye’deki bütün toplumsal kesimler meseleye vakıf olmak ve müdahil olmak zorundadır. İşte stratejimiz budur. Kürt sorununu görmezden gelenler kamplaşmış-kutuplaşmış bir siyaset içinde olanlar, muhalif kesimde yer alsalar bile sorunun bir parçası olurlar.

Sorunun bir parçası değil, çözümün bir parçası olmak için bu sisteme itiraz etmek zorundayız. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi değil eşit yurttaşlık temelinde bir araya gelebildiğimiz bir sisteme ihtiyacımız var. Bu sistemi demokratikleştirmeye ihtiyaç var. Ortak vatanımızda demokratik cumhuriyeti inşa etmeliyiz. Ortak vatanımızda demokratik cumhuriyeti inşa etmek tam da bu sisteme itiraz etmekle mümkündür. Bu coğrafyada çoğulculuğu, farklılıkları var edebileceğimiz bir meseleyi konuşmalıyız. Bu meseleyi nereden konuşabiliriz. Sorunların çözümüne sahici bir müdahale ederek. Baktığımızda Türkiye’nin her alanındaki sorunlarını görüyorsunuz. 

BAŞARISIZLIĞIN İFŞASI

Sadece siyasette değil, toplumsal alanda ve ekonomiye baktığımızda görüyoruz. Ekonomi o kadar halden çıkmış ki o denli uysal olan ve her denileni bile yapan Merkez Bankasının Başkanını bile değiştirmek zorunda kalıyorsunuz. Amaçları toplumu yine oyalayarak, odak kaydırması ve algı yönetimini sürdürmek. Merkez Bankası Başkanını görevden alıyorsunuz yerine yardımcısını göreve getiriyorsunuz. Görevden alırken söylenen söz aslında bütün siyaseti ve toplumu ilgilendiren bir şeyin ifşa edilmesidir. Diyor ki hedeflere ulaşamamıştır. Bir hedef yok ki ulaşsın. Sizin bir hedefiniz var mı ki ulaşsın. Kürt sorunu yoktur dediklerinde ne denli hedefsiz olduklarını gösterdiler.

Merkez Bankası Başkanı çok daha önceden görevden alınmalıydı. Basiretsizdi, yönetemedi, yönetecek bir iradesi yoktu çünkü. Tıpkı diğer bürokrasi gibi. Yalandan halkı kandırarak, rakamlarla oynayarak, aslında yönetemedikleri bir şeyi yönetiyorlarmış gibi yaptılar. Bakın ekonominin haline her yer yoksullukla sarılmış durumda, her yer işsizlik, ızdırapla çevrilmiş durumda. Bu, yönetememe durumu. Siz halka topluma ait kaynakları alıp silah bütçelerine harcarsanız, yönetememe içine sürüklerseniz. Elbette ki yoksulluk, işsizlik alıp başını alır, çöküntü kaçınılmaz hale gelir. Siyasi ve ekonomik alandaki çöküntü, toplumsal çöküntüyü kaçınılmaz hale getirir. Sosyo-psikolojik olarak baktığımızda toplumun ciddi bir umutsuzluğa sürüklendiğini görmek mümkün. 4 yıllık bakiyesi budur. Tam da buna müdahale ettik. Bu umutsuzluğu yok etmeye, parçalamaya yönelik müdahale ettik. 

TOPLUMA YOL HARİTASI SUNDUK

Yani 31 Mart ve 23 Haziran seçim başarıları sadece seçim başarılarına indirgenemez, bunun ötesinde sahici bir müdahaledir. Seçimlerden sonra dedik ki, şimdi demokrasi ittifakı zamanıdır, şimdi toplumun yan yana gelerek mücadele etmesi ve demokrasi ve barış mücadelesinde buluşması zamanıdır. Bunu başarabiliriz. Buna gücümüz var bütün toplumu buna davet ediyoruz, topluma bir yol haritası öneriyoruz. Bizim önerilerimiz toplumun geniş kesiminde, muhalefet partilerinde tartışılıyor hatta iktidar bile tartışıyor ama bundan kaçmak için sistemi nasıl rehabilite edebiliriz diye düşünüyor. Hayır bu rehabilite edilecek bir şey değil. Bundan topyekün kurtulmalısınız. Gerçek bir demokrasi ve barış inşası için bu uydurma sistemden kurtulmalıyız. Demokrasi ittifakı çağrımızla birlikte topluma bir yol haritası sunduk. Dedik ki Türkiye artık Türkiye halkları, emekçileri, kadınları, anayasasını yapmalıdır. Demokratik bir anayasayı hayata geçirmeli ve bu zeminde buluşmalıyız. Toplumsal bir sözleşmeden bahsediyorsak bunun adımını atmalıyız. 

Anayasalar bir toplumsal mutabakat sunar ki bu çok kıymetlidir. Bunu var edebiliriz. Bunun için bu adımı atmalıyız. Eşit yurttaşlık temelinde herkesin içinde kendisini bulabileceği bir anayasayı artık Türkiye’de yazabiliriz. 12 Eylül’ün dayattığı o tekçiliğin referansı olan bu anayasadan kurtulabiliriz. 17 defa değiştirilmiş 17 defa yamalamışlar bu anayasayı, geldiğimiz nokta bu sistemdir. Bize ait olanı hep birlikte var edebiliriz, hepimizin kendisini eşit yurttaşlık anlayışı ile içinde bulabileceği bir anayasa yaratabiliriz. Israrla altını çiziyoruz eşit yurttaşlık. Çünkü bu tekçi anlayış, ‘Kürt sorunu yoktur’ derken anadilimizi, kimliklerimizi yok sayan bir anlayışı dayatıyor. Sadece anayasal uzlaşı zeminini var etmek yetmez. 17 yıl boyunca biriken sorunlar toplumsal barışı yıkmıştır. Toplumsal barışı var etmek adına önemli bazı acil adımların atılması gerekiyor Bunu parlamento gerçekleştirebilir. Parlamentodaki bütün partilere çağrı yapıyoruz; parlamento bir an önce yürütmenin vesayetinden kurtulmalıdır. Kuvvetler ayrılığı ilkesini yok sayan bu anlayışa karşı parlamento bir an önce inisiyatif almalıdır.