ODATV UFUK URAS'A DOÇENTLİK TEZİNİ VERİYOR

18.01.2011

Odatv’nin önceki gün Ufuk Uras’ın verdiği kanun teklifi ile ilgili haberine Ufuk Uras’tan, Eğitim-Sen’den ve BDP’den yanıt geldi.

Önce haberimizi anlatalım…
Ufuk Uras geçtiğimiz Cuma günü yardımcı doçent atamalarında süre sınırlamasının kaldırılması için kanun teklifi verdi. Uras’ın verdiği kanun teklifi kabul görürse yardımcı doçentler için 12 yıllık süre sınırı kalkacak. Bu durumda bir yardımçı doçent 12 yıl sınırı olmadan, görevine devam edebilecek.
Odatv konuya ilişkin Ufuk Uras’ın bilmediği bir ayrıntıyı haberleştirdi. 12 yıllık süre 28.06.2000 tarih ve 4584 sayılı yasa (sayı:24093 mükerrer Resmi Gazete ) ile zaten kaldırılmıştı. Bu yasa ile 2547 sayılı Yükseköğretim kanununa eklenen Geçici 47. Maddede şöyle yazıyordu: “Yardımcı doçentlik kadrosunda görev yapan öğretim elemanlarının çalışma sürelerindeki sınırlama kaldırılmıştır.” Kısacası 10 yıl önce söz konusu yasa değişmiş, YÖK Kanunu’na eklenen madde ile yardımcı doçentlik sınırı kaldırılmıştı. Uras’ın önümüzdeki dönem büyük ihtimalle BDP’den beklediği desteği alamayacağını ve önümüzdeki dönem meclise giremeyeceğini geçtiğimiz günlerde haberleştiren Odatv, meclise girmeden önce yardımcı doçent olan Uras’ın milletvekilliğinin son 5 ayında verdiği teklife dikkat çekiyordu. Yoksa Uras, yeniden üniversiteye dönmeye mi hazırlanıyordu?

3 AYRI AÇIKLAMA
Odatv’nin haberine 3 ayrı (ya da aynı) yerden cevap geldi. Ufuk Uras, BDP ve Eğitim-Sen Odatv’ye açıklama gönderdi. Başbakanın ve cemaatin en sevdiği liberal solcu olan Ufuk Uras, Başbakan’ın kendisini eleştirenleri “ileri demokrasi karşıtı” ilan etmesi gibi Odatv’yi “özgürlükçü sol düşmanı" ilan ediyordu. Uras’ın dilinin milletvekilliği ciddiyetinin çok altında olduğunu tartışmaya gerek yok.

Biz açıklamadan söz edelim…
Uras açıklamasında özetle Odatv’nin yaptığı haberde geçen ve 10 yıl önce değişen yasayı doğruyordu. Ancak uygulamada yardımcı doçentler için kimi durumlarda halen eski yasanın uygulandığını ifade ediyordu. BDP, kendi milletvekili Uras’ın açıklamasının aynısını gönderirken, Eğitim-Sen Başkanı Zübeyde Kılıç Uras'ın verdiği söz konusu yasa teklifini desteklediklerini, 10 yıl önce değişen yasaya rağmen halen keyfi olarak hakkı gasp edilen yardımcı doçentler olduğunu anlatıyor ve bu nedenle intihar eden dört yardımcı doçentin ismini veriyordu. Kılıç’ın açıklamasındaki ayrıntılardan biri ise söz konusu yasa değişikliğinin, yalnızca yasadan itibaren iki ay içinde başvuranlar için geçerli olduğu bilgisiydi.
Nihayetinde üç açıklamada da kem küm ederek kabul edildiği gibi Odatv’nin haberi doğruydu.
Söz konusu yasa kimi üniversite yönetimleri tarafından zaman zaman uygulanmasa da değişmişti. Odatv yine doğru bir gazetecilik yapmış, 10 yıl önce söz konusu yasanın değiştiğini göstermişti. Burada eğer bir hata varsa o hata yasayı keyfi olarak uygulamayanlarındı.

Ancak yine de hem Ufuk Uras’ın hem BDP’nin hem de Eğitim-Sen Başkanı’nın yanlış bildiği şeyler vardı.
Neler mi?

DANIŞTAYIN KARARI
Önce Danıştay 8. Dairesi’nin 3 Haziran 2003 tarihinde verdiği kararı anlatalım (Karar no: 2610 Esas no: 4395). Bir üniversitenin Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalında Yardımcı Doçent olarak görev yapan davacının, 12 yıllık görev sınırını doldurduğu gerekçesiyle yardımcı doçentlik ataması takrar yapılmayınca konuyu önce idari mahkemeye götürüyordu. İdari mahkeme, üniversite yönetiminin kararını onaylıyordu. Ardından atanmayan yardımcı doçent kararı Danıştay 8. Dairesi’ne götürüyordu. Bakın o dava dosyasında neler yazıyor: “Doğum Anabilim Dalında yardımcı doçent kadrosuna görev yapmakta iken 2547 sayılı Kanunun 23. maddesine göre 12 yıllık süreyi doldurduğu gerekçesiyle 3.7.2001 günlü işlemle anılan Anabilim Dalı uzman (öğretim görevlisi) kadrosuna atandığı, davacının 6.7.2001 tarihinde 4584 sayılı Kanun uyarınca yardımcı doçentlik kadrosuna tekrar atanması istemiyle başvuruda bulunduğu, ancak isteminin 4584 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden itibaren 2 aylık süre içinde başvuruda bulunulmadığı gerekçesiyle isteminin reddedildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda anılan 4584 sayılı af niteliğindeki Kanun hükümleri uyarınca yardımcı doçentlerle ilgili çalışma süresinin sınırı olan 12 yıla kadar atanabilme koşulu kaldırılmış olduğundan, davacının yardımcı doçentliğe atanma isteminin salt on iki yılın dolduğu gerekçesiyle reddedilmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır”.

UFUK URAS GÖRDÜ MÜ
Yukarıdaki satırları yıllarca Öğretim Elemanları Sendikası Başkanlığı yaptığını söyleyen Ufuk Uras gördü mü bilmiyoruz. Görseydi belki de referandumda Danıştay’ın yetkilerini kısıtlayan yasalar için “Yargı oligarşisi değişirse son dayanakları da ortadan kalkacak" tespitinde bulunmaz, “evet” çıkmasını “bayram” ilan etmezdi. Nihayetinde Danıştay, verdiği kararla, milletvekilliğinin nedense son aylarında yardımcı doçentleri hatırlayan Uras’dan daha hakkaniyetli olduğunu ortaya koydu.
Biz belgelerle konuşmaya devam edelim…
Örneği yüzlerce bulunan kararlardan birini daha anlatalım.

İDARİ MAHKEMESİNİN KARARI
Bakın Malatya İdari Mahkemesi 2003/224 esas nolu, 2003/316 karar nolu davada, 12 yıl doldurduğu için üniversite yönetimi tarafından yardımcı doçent olarak atanmayan öğretim üyesi için ne karar verdi: “Yukarıda anılan 4584 sayılı af niteliğindeki Kanun hükümleri uyarınca yardımcı doçentlerle ilgili çalışma süresinin sınırı olan 12 yıla kadar atanabilme koşulu kaldırılmış olduğundan, davacının yardımcı doçentliğe atanma isteminin salt on iki yılın dolduğu gerekçesiyle reddedilmesinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Kaldı ki, davalı üniversite bünyesinde öğretim görevlisi kimliğini taşıyan davacının af niteliğindeki bir kuralla ilgilendirilmesi de, haklılık ve ölçülülük ilkesinin bir gereğidir.
Öte yandan, davacının hukuka aykırılığı saptanan bu işlem nedeniyle yoksun kaldığı parasal ve özlük haklarının davalı idarece tazmin edilmesi Anayasal ve yasal bir zorunluluktur.”

Üstelik söz konusu kararın sadece 10 yıl önce kalkmış bir yasayı habersizce gündeme getiren Ufuk Uras’ı değil, Eğitim Sen Başkanı Zübeyde Kılıç’ı ilgilendiren bir yönü de vardı. Zübeyde Kılıç Odatv’ye karşı yaptığı açıklamada şunu söylüyordu: “Bu konuya ilişkin olarak Danıştay Birinci Dairesi süre sınırlamasını ortadan kaldırdığı ifade edilen geçici madde ile ilgili olarak geçici madde hükmünün sadece o tarihte görevde bulunup 2 ay içerisinde başvuranları kapsadığı yorumunu yapmıştır.”
Zübeyde Kılıç yanlış biliyordu. Kastettiği karar Danıştay 1. Dairesi’nin 2000/2002 esas nolu, 2001/16 karar nolu davasıydı. Bakın Malatya İdare Mahkemesi Dosyası’nda Danıştay 1. Dairesi’nin verdiği ve bir daha gündeme gelmeyen karar için ne yazıyor: “…öte yandan, davalı idare dava konusu atanma işlemine gerekçe olarak Danıştay Birinci Dairesi’nin görüşü gösterilmiş ise de, anılan dairenin yargısal bir görev yapmayıp idari nitelikte bağlayıcılığı olmayan görüş ve düşünce veren bir daire olduğu, bu nedenle bağlayıcılığı olmayan bir karar esas alınarak eşitlik ilkesine aykırı olarak atamanın yapılmamasının açıkça hukuka aykırı olduğu”.
Sanırız anlaşıldı…

YARDIMCI DOÇENTLER DERNEĞİ NE DİYOR
Yukarıdaki gibi üniversite yönetimlerinin yasa değişikliğine rağmen, keyfi olarak yardımcı doçentlerin atamasını yapmadığı uygulamalar, Ufuk Uras’ın anlayacağı dille söylersek “yargı oligarşisi” tarafından bozuldu. Yardımcı doçentlere hakları iade edildi. Ufuk Uras biraz çalışırsa yüzlerce örneğini araştırarak bulabilir.
Ancak biz belgelerle konuşmaya devam edelim…
 

Uras, BDP ve Eğitim-Sen Başkanı konuyu hukuk tekniği açısından irdeleyen bir çalışmayı şu linkten okuyabilir. (okumak için tıklayın)
Ancak biz yinede gelen üç açıklamada da yer alan yasa değişikliğinin geçici olduğunu iddia eden Uras, BDP ve Eğitim-Sen Başkanı’na hukuk tekniği açısından bilgilendirici şu satırları sunalım: “Yukarıda yer verilen hükümler çerçevesinde, 2547 sayılı Kanunun geçici 47'nci maddesinden dolayı görevinize 12 yılı doldurduğunuz için son verilemez. Diğer taraftan madde metninin geçici olduğuna bakılarak bu düzenlemenin belirli bir süre için geçerli olduğunu söylemek yanlış olur. Zira Kanun tekniği bakımından, bu düzenlemenin belirli bir süre için geçerli olduğunu söylemek için fıkra metninde bir sınır konulması gerekmektedir. Dikkat edileceği üzere bu tür bir sınır ilk fıkraya ilişkin konuda yer almakta ancak yardımcı doçentliğe ilişkin hükümde bu tür bir sınırlama yer almaktadır. Diğer taraftan, geçici maddenin son fıkrasında yer alan düzenlemede müracaata ilişkin bir düzenleme olup, yardımcı doçentlerinin çalışma sürelerindeki sınırı kaldırdığını belirten fıkra metniyle ilgili değildir.”

Demek ki süre kısıtlaması doğru değilmiş.
Yine başka bir belgeyle devam edelim…
Bu sefer doğrudan konuyla ilgili bir meslek örgütünden “Tüm Yardımcı Doçentler Dayanışma Derneği”nden konuya ilişkin görüş alalım. Bakın dernek konuya ilişkin ne söylüyor: “Yardımcı doçentlikte maksimum atama süresi 2547 sayılı yasada 12 yıl olarak belirtilmiştir. 12 yıllık süre 28. 06. 2000 tarih ve 4584 sayılı yasa (sayı:24093 mükerrer Resmi Gazete ) ile kaldırılmıştır. Yardımcı doçentlik ünvanı ile akademik kariyerini tamamlayan çok sayıda kişi bulunmaktadır.” (http://www.tumyad.net/yazi1.htm)

İlginçtir, söz konusu dernek 12 yıl sınırının kaldırılmasını bazı nedenlerle eleştiriyor. Bunun sebepleri, yardımcı doçentlik kadrolarının üniversitelerde arpalık olarak kullanılması ve çoğu zaman kadrolaşmak amacıyla genellikle içerden atamaların yapılması, akademik yeterliliği olan kişilerin üniversitede kadro bulmasını engellemesi.

EĞİTİM-SEN O YILLARDA NEYİ SAVUNUYORDU
Size bu kadar hukuki anlatımdan sonra meselenin eğlenceli bir yanını anlatalım. Odatv’nin yukarıdaki belgelerle açıkça doğrulanan haberine Ufuk Uras ve BDP’nin dışında Eğitim-Sen Başkanı tarafından da yanıt gönderildiğini anlatmıştık. Eğitim-Sen Başkanı açıklamasında şunu söylüyordu: “Eğitim Sen olarak binlerce mağdur yaratmış olan bu uygulamanın ortadan kaldırılması için uzunca bir süredir mücadele veriyoruz”.

Şimdi biz sizi bir kitaba götürelim (Kitabın kapağını görmek için tıklayın). Kitabın yazarı Prof.Dr. Mustafa Altıntaş. Kitabın adı “YÖK ve HUKUK”. Kitabın yayıncısı: “EĞİTİM-SEN”. Basıl tarihi 2002. Kitap bugün halen Eğitim-Sen tarafından iftiharla kamuoyuna sunuluyor. Bizi sizi kitabın üçüncü bölümüne götürelim. (Kitabı görmek için tıklayın) Bu bölümün 431-435 sayfaları arasında Yardımcı Doçentlikte 12 yıllık sınırın kaldırılması irdeleniyor.

Bakın Eğitim-Sen 2000 yılında MHP-DSP-ANAP hükümeti tarafından çıkarılan yasayla ilgili hangi görüşü savunuyormuş. Kitabın 435. Sayfasından aynen aktarıyoruz “Üniversitelerde niteliksel aşınmanın en belirgin etmeni olan ve şimdiye kadar öğrenciler için durmaksızın yinelenen af yasaları, bu kez, özellikle, hükümette MHP'nin olmasından yararlanılarak, bu siyasal partiye yakın olan ve kimileri bu siyasal partiye kayıtlı bulunan, ancak 12 yıllık sürede, doçentlik için gerekli bilimsel çalışmaları bir türlü beceremeyenlerin çabaları ile, 'yrd.doçentlerin affı yasası'na dönüştürülmüştür.

Böyle bir yasayı savunan ve rektörlük seçim malzemesine dönüştürerek, bilimsel düzeyleri kuşkulu ve tartışmalı olan yrd .doçentlerin desteğini sağlamanın kozu olarak kullanan rektörler, durmaksızın görev yaptıkları üniversitenin öğretim niteliğinin, bilimsel yetkinliğinin tek erekleri olduğunu durmaksızın yinelemektedirler. Bereket, yasa yapma tekniğindeki yozlaşma ve kokuşma, böyle bir olanağı bir daha bulunmaz fırsat olarak görenlerin ayağına dolaşmış ve 23 üncü madde korunurken, Geçici madde ile sorunu çözmüş sanısına varmışlardır. YÖK'nun da katkısı ile devreye Başbakanlık girmiş ve Danıştay ilgili dairesi, soruna son noktayı koyarak, böyle bir kepazeliği, hiç olmazsa, bir dönem ile sınırlamıştır. Ancak, bu başarısız ve yeteneksizlerin çabaları, yine de sürmektedir. Bu yapıt hazırlanırken, TBMM'nde, önderliğini bir eski YÖK'çü olan MHP Milletvekilinin yaptığı bir yasa önerisi, Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Komisyonundan benimsenerek, genel kurul gündemine gönderilmiş bulunmaktadır. TBMM'de bu kişi ile yaptığımız söyleşide, kurtarmak istediği ve 12 yılda bir üst akademik dereceye varamamış kimselere kendi çocuklarını emanet edip-edemeyecekleri sorulmuş, ancak, yanıt alınamamıştır.”
İnanılmaz değil mi?

Yardımcı Doçentler için söz konusu süre sınırlaması 2000 yılında kaldırılınca Eğitim-Sen bunu “başarısızların ve yeteneksizlerin çabaları” olarak kamuoyuna ilan ederken, Danıştay 1. Dairesi’nin yasaya süre sınırlaması getiren kararını “kepazeliği sınırlandırmak” olarak övüyordu. Ancak Yardımcı Doçentlere süre sınırlandırmasını kaldıran karara yukarıda görüldüğü gibi “kalitesizliği artıracak” gerekçesiyle muhalefet eden, bu yasanın engellenmesini savunan Eğitim-Sen nasıl oluyorsa 7 yıl sonra ortaya çıkarak “Eğitim Sen olarak binlerce mağdur yaratmış olan bu uygulamanın ortadan kaldırılması için uzunca bir süredir mücadele veriyoruz” deniliyor. Bu çarpıklığa ne demek gerekir bilemiyoruz. Ancak en hafif ifadeyle bir ahlak sorunu olduğu tartışılmaz. 12 yıl sınırı nedeniyle intihar eden yardımcı doçentleri hatırlatan Eğitim-Sen Başkanı, belli ki kendi yayınlarını okumamış.

UFUK URAS NEDEN EMEKLİ OLDU
Biz Ufuk Uras’ın açıklamasındaki yanlışlıklara devam edelim. Uras, yardımcı doçentlikten milletvekili olduğunu gösteren Odatv’ye gönderdiği açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Öğretim Elemanları Sendikası başkanlığında bulunmuş ve 25 yılını doldurduktan sonra üniversiteden emekli olmuş biri olarak şahsımın söz konusu yasal düzenlemenin sonuçları ile uzaktan ya da yakından bir ilgisi bulunmuyor.”
Uras’ın bir cümlesinden biz 3 açıklama çıkararak cevap verelim:
1. Madem Odatv yanlıştı, yardımcı doçentler 12 yıldan fazla görev yapamıyordu da Ufuk Uras 25 yılın sonunda nasıl yardımcı doçent olarak emekli oldu?

2. Ufuk Uras, emekli olduğu için söz konusu yasadan yararlanamayacağını, yani üniversiteye dönemeyeceğini söylüyordu. Bu ifade bile Uras’ın bilgisizliğinin göstergesiydi. Çünkü Yükseköğretim kanunu'nun 60. maddesinin (b) bendine göre: “Yükseköğretim kurumlarından, mahkeme veya disiplin kararları ile çıkarılanlar hariç olmak üzere herhangi bir nedenle kendi isteği ile ayrılan öğretim üyeleri başvuruları üzerine bu Kanun hükümleri çerçevesinde kadro koşulu aranmaksızın tekrar ayrıldıkları yükseköğretim kurumlarına dönebilirler." Söz konusu madde Ufuk Uras’ın milletvekilliğinin ardından istediği zaman yardımcı doçent olarak görevine dönebileceğini anlatıyordu.

3. Peki Ufuk Uras neden emekli olarak milletvekili oldu? Nedenini konunun uzmanı Şükrü Kızılot’tan alıntıyla verelim: “Seçimi kazanan milletvekilleri, Meclis kürsüsüne çıkıp yemin ettikleri tarihten itibaren, iki yılı doldurduklarında 'özel bir emekli aylığı' almaya hak kazanıyorlar. Emeklilikle ilgili diğer koşulları da taşımaları kaydıyla, ilk kez milletvekili seçilenler, ikinci yılı doldurduklarında, 'hem milletvekili hem de emekli olarak çift aylık' alıyorlar. Daha önce SSK’dan işçi emeklisi olanlar ya da Bağ-Kur’dan esnaf, sanatkâr, tüccar veya şirket yöneticisi olarak emekliye ayrılanlar da iki yılı doldurunca, TC Emekli Sandığı’ndan emekli olup, daha yüksek emekli aylığı alabiliyorlar.”

Kısacası Ufuk Uras bugün ülkede hakkını savunduğunu iddia ettiği hiçbir emekçiye nasip olmayacak şekilde hem emekli aylığını alıyor hem de milletvekili maaşını. Ayrıca milletvekilliği bitince milletvekilliğinden emekli olarak çifte emekli olacak olan Uras’ın milletvekili olmadan hemen önce emekli olmasının nedeni sanırız anlaşıldı.

UFUK URAS KAYIP DEĞİL MİYDİ

Belgeler ve bilgiler çok net...

Odatv, Uras gibi demagoji yapmadan tüm belgeleriyle meseleyi aydınlattı. Bugün yardımcı doçent olmak yasal olarak 12 yıllık sınırlamaya tabi değildir. Beğeniriz ya da beğenmeyiz ancak bu hak 10 yıl önce kazanılmış bir haktır. Danıştay 1. Dairesi’nin hukuki geçerliği olmayan kararından sonra, hakkı elinden alınan yardımcı doçentler tarafından defalarca mahkemeye başvurarak kazanılmıştır. Bugün de üniversitelerde 12 yıldır fazla süredir görev yapan binlerce yardımcı doçent vardır.
Tüm bunların ardından şunu da söyleyebiliriz...

Üniversitelerde zaman zaman kadroları elinden alınan yardımcı doçentlere pek çok örnek bulunmaktadır. Ancak bu uygulama açıkça yasadışıdır. Yardımcı Doçentlerin kadroları kimi zaman görüşleri, kimi zaman kişisel husumetler, kimi zaman kadrolaşma nedeniyle ellerinden alınmaktadır. Eğitim-Sen Başkanı eğer araştırsaydı, intihar eden yardımcı doçentlerin görevden alınmasında asıl sorunun süre sınırlaması olmadığını görebilirdi. Bu görevden alınmalarda her yola başvurulduğu gibi, (ilginç bir örneği için tıklayın) kimi zaman ise hukuksuz bir şekilde 10 yıl önce hükmünü kaybetmiş yasa gerekçe gösterilmektedir.
Son olarak ise şunu söyleyelim…
Ufuk Uras, 4 yıllık milletvekilliği boyunca hükümetin tüm uygulamalarına verdiği destek nedeniyle saygınlığını büyük oranda kaybetti. Tekel işçileri, üniversite öğrencileri haklarını ararken ortalarda görünmeyen, seçmenleri tarafından ilan verilerek aranan Uras, nasıl olduysa milletvekilliğinin bitmesine aylar kala ortaya çıkıp emekçilerin temsilcisi olduğunu ilan etti. Ancak Odatv’nin haberi sayesinde verdiği yasa önerisinin 10 yıl önce kabul edildiği ortaya çıktı ve Uras'ın gülümsemesi yarım kaldı.

Odatv’ye öfkesinin nedeni işte bu araştırmacı gazeteciliğimizdir.
Odatv olarak, toplumun sosyal adalet arayışına saygılı bir yayın çizgisi izliyoruz. Bu nedenle de hak ve adalet arayan tüm kesimlerden takdir topluyoruz.

Ancak... Toplumun haklarını savunmak adına onu kandıran kesimlerin yaptıklarını belgeleriyle ortaya koymak da gazeteci olarak bizim görevimiz.
Odatv.com

Ufuk Uras'ın bu iddialara yanıtı BURADA...