Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’da düzenlenen Dünya Petrol Kongresi’nde açıklamalarda bulundu.

Türkiye’nin enerjide dışa bağımlı olduğunu söyleyen Erdoğan, enerji açığını gidermek için Nükleer enerjiye yatırım yapılacağını söyledi

Errdoğan, “Nükleer enerji konusunda da yatırımlarımızı hızlandırmaya başladık. Akkuyu ve Sinop Nükleer Güç Santrallerinin devreye girmesiyle enerji ihtiyacımızın en az yüzde 10'luk kısmını buradan karşılayacağız. Rusya ile birlikte yürüttüğümüz Akkuyu Projesi'ni milli sermayemizi de katarak çok daha güçlendirdik. Sinop Projesi'nde de inşaata en kısa sürede başlamak istiyoruz” dedi.

İşte Erdoğan’ın konuşmasından satır başları:

Son 1-1,5 asırdır güçlü ülke olmanın yolu, enerji kaynaklarına sahip bulunmaktan veya bunlar üzerinde söz sahibi olmaktan geçiyor. Bununla birlikte küresel çatışmaların merkezinde yer alan enerji kaynakları ve yolları üzerinde hakimiyet kurma çabalarının çoğu zaman iç çatışmalar, darbeler ve işgallerle sonuçlandığını görüyoruz. Var olduğu coğrafyalarda zenginliğin ve refahın kaynağı olması gereken petrol ve doğalgazı ne yazık ki daha çok savaş, kan ve göz yaşı ile birlikte anmak zorunda kaldık. Biz Türkiye olarak en başından beri, bu kaynakların insanlığın huzur ve refahına katkı sağlayacak şekilde kullanılması gerektiğini savunuyoruz.

Tüm bu çalışmalarımız sayesinde medeniyetlerin buluşma noktası olan Türkiye, artık enerji uzmanları tarafından 'enerjinin İpek Yolu' olarak isimlendiriliyor. Ülkemiz sahip olduğu imkanlarla, enerjinin yıkım, gerginlik ve ihtilaf değil, barış ve refah kaynağı haline dönüşmesi için gayret gösteriyor.

ÖNCELİĞİMİZ TANAP

Gündemimizdeki projeler arasında ilk önceliğimiz güney gaz koridorudur. Kısa adıyla TANAP üzerinden ilk aşamada Türkiye’ye 6 milyar Avrupa’ya 10 milyar metreküp gaz sevk edilecek. Bu hattın devamı niteliğindeki trans Adriyatik hattının da 2020 yılında devreye girmesini bekliyoruz.

Bir diğer önemli proje de Rusya ile birlikte yürüttüğümüz Türk Akımı projesidir.

‘ENERJİDE DIŞA BAĞIMLIYIZ’

ABD’nin başlattığı kaya gazı devrimi ve sıvılaştırılmış doğalgazın ön plana çıkması enerji politikalarının gözden geçirilmesini zorunlu kıldı.

Enerji talebi batıdan doğuya kaymaya başladı. Bugün enerji talep sırasında OECD ülkeleri arasında ilk sırada Çin yer alırken ikinci sırada biz yer alıyoruz. Ancak enerji alanında dışa bağımlı bir ülkeyiz.

Dünyada petrol ve doğalgaz fiyatlarının son yıllarda düşmesi elbette harcama kalemimizde düşmeye yol açmıştır. Türkiye'de büyümenin sürdürülebilmesi için enerjide dışa bağımlılığın azaltılması gerekiyor. Artacak talebi karşılayabilmemizin yolu ilave 50 bin megavat gücü sisteme dahil etmemiz gerekiyor.

YERLİ KAYNAKLARDAN ENERJİ ÜRETİMİ

İlk olarak yerli kaynakları ülkemize kazandırmak istiyoruz. Enerji verimliliğin teşvik edilmesi daima vazgeçilmez önceliğimiz olmayı sürdürecektir. Son bir yılda ülkemizde enerji sektöründe 6 milyar dolar yatırım yapıldı. Elektrik enerjisindeki doğalgazın payını yüzde 10 azalttık. Yerli kaynaklardan elektrik üretimi rekor bir artışla yüzde 49,3’e ulaştı.

Türkiye bugün yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretilmesi noktasında yüzde 30 ile çok sayıda Avrupa ülkesinden ileridedir.

Rüzgar enerjisi alanında benzer bir atılım içerisindeyiz. Kömürü yüksek teknoloji sayesinde çevreye zarar vermeden milletimizin hizmetine sunmaya kararlıyız.

‘3. NÜKLEER SANTRAL İÇİN ÇALIŞMALARI BAŞLATTIK’

Nükleer enerji konusunda da yatırımlarımızı hızlandırmaya başladık. Akkuyu ve Sinop Nükleer Güç Santrallerinin devreye girmesiyle enerji ihtiyacımızın en az yüzde 10'luk kısmını buradan karşılayacağız. Rusya ile birlikte yürüttüğümüz Akkuyu Projesi'ni milli sermayemizi de katarak çok daha güçlendirdik. Sinop Projesi'nde de inşaata en kısa sürede başlamak istiyoruz. Son G20 toplantısında Japonya Başbakanı Abe ile de bunu etraflıca görüştük. Hatta üçüncü bir nükleer güç santrali projesiyle ilgili çalışmalarımızı şimdiden başlatmış bulunuyoruz.

KATAR KRİZİ

Türkiye yakaladığı siyasi istikrar ve güçlü ekonomik alt yapısı sayesinde enerji ve diğer alanlarda uzun dönemli politikalarını hayata geçiriyor. Körfez bölgesinde yaşanan gerilimin bir an evvel giderilmesini diliyoruz. Katar ile ilgili gerilimin aşılması için elimizden geleni yaptık yapamaya devam edeceğiz. Diyalog en ideal çözüm yoludur diyoruz. Tüm tarafların meseleye gerçekçi bir şekilde bakarak diyalog kanallarını açık tutulması gerekiyor. Dünyanın ve bölgemizin çatışmaya değil birlik ve beraberliği ihtiyacı var.

Suriye’de siyasi çözümün müzakere edilebilmesi için öncelikle sahadaki şartların düzeltilmesi gerekiyor. ABD ve Rusya’nın G20’de vardıkları netice bu olumlu sürecin devamı niteliğindedir.

MUSUL’UN IŞİD’DEN KURTARILMASI

Irak'ta ise DEAŞ ile mücadelenin sonuna yaklaşıldığı haberi gerçekten bizler için de bir mutluluk vesilesidir. Ancak Musul’un geldiği nokta da çok önemli. Şu anda harabe bir Musul var. Bu maliyeti acaba kimler karşılayacak? Bağımsızlık referandumu gibi girişimlerden kaçınılması ve PKK’nın varlığına son verilmesi gibi hususlar da bu ülkenin geleceğinde önemli olacaktır. Irak’ın başına yeni sorunlar açacak her adım istikrarsızlığı körüklemekten başka bir işe yaramayacaktır.

Enerji kaynaklarının güvenliği terör örgütlerinin tasfiyesine bağlıdır. Hiç kimse Türkiye’nin kendisine yönelik saldırıları karşılıksız bırakmasını beklemesin. Sınırlarımız içinde ve dışında kimseden izin almadan yapmakta kararlıyız. Bunu da bilinmesini istiyoruz. Müttefiklerimiz başta olmak üzere diğer ülkelerinden beklentimiz terör örgütlerinin değil bizim yanımızda olmaları.

Doğu Akdeniz’de geçen hafta maalesef büyük bir fırsat kaçırıldı. Bizim ve Kıbrıs Türk tarafının tüm yapıcı yaklaşımına rağmen Rum tarafının olumsuz tavrı sebebiyle adadaki anlaşmazlıkların bir kez daha çözümsüz kalmasından üzüntü duyuyoruz.

Tarafların tutumları böylesine açıkça ortadayken kimi enerji şirketlerinin Rum kesiminin atmakta olduğu sorumsuzca adımların bir parçası olmaları kesinlikle anlayışla karşılanamaz.

Adaletin, hakkaniyetin ve uluslararası hukukun gereği hidrokarbon kaynaklarının adadaki tüm taraflara ait olmasını gerektiriyor.

Kıbrıs’taki gelişmelere taraf olan herkesten beklentimiz bölgedeki yeni gerginliklere yol açabilecek adımlardan kaçınmalarıdır.

Aksi takdirde kendilerine sadece bölgede değil her yerde ve her alanda Türkiye gibi bir dostu kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabileceklerini hatırlatmak isterim.