Cem Orhan

Bugün mecliste aktif siyaset yapan AKP, CHP, MHP ve HDP arasında devletin yanında devlet aklına biat etmeyen tek parti –herkesin en bilgiç edayla başını sallayıp onaylayacağı, seveceği ya da reddedeceği üzere- HDP’dir. Bu partinin/bloğun devletle eklemlenme krizi yaşamasının onlarca sebebi mevcut. Bu onlarca sebepten sadece birini kavanozdan rastgele çekerseniz, filhakika içinden LGBTİ bireylerinin özgürlüğü ya da belediyelerin özerkliği gibi Türkiye’de adının anılmasının dahi siyasal sabitfikirleri türbülansa sokabilecek potansiyeli taşıdığını görebiliriz. Tüm dünyada norm halini almasına karşın ülkemize posta hizmeti geç ulaştığından halen kendimizi hazır hissetmediklerimizi konuşmaya, duyulmayanı duyurmaya odaklanmış -hem de yakın tarihte iktidara oynaması bile düşünülmeyen- bir yapı, milliyetçi-mütedeyyin kitleyi uykusundan kan-ter içinde uyandırmaya yetti. Kürtler ve onlara destek veren özgürlükçü solcular –ya da tersi- mevcut sistemi nereden çatırdatacaklarını, onları nerelerinden tutup silkeleyeceklerini nice bedeller ödeyerek kavradılar ve hâlâ devleti, uğruna her şeyin yapılabileceği bir zamazingo olarak gören bir siyasal alan içinde öğrenerek ilerlemekteler. Zira artık bugünün Kürdü, Yeşilçam'ın o aptal ve bozuk şiveli göçmeni; dizilerin adam eksilmez kaba sakallı kötüsü; edebiyatın bir şehirlik uğranmışlığı; sosyolojinin dağ köylüsü; eylemlerin en başta ilerleyip en safiyane dayak yiyeni; sınavların en sonuncusu; “ama benim de Kürt arkadaşlarım var” diyenlerin şefkatine sığınmışı değil. Bugün, istesek de istemesek de; üniversitelerde en fazla konuşan, tartışan, araştırmalar yapan, başta hukuk olmak üzere sosyoloji, siyaset bilimi, kamu yönetimi gibi bölümlerde sürekli boy gösteren, devletle arasında en küçük bir özgürleşme krizinde dahi sokaklara çıkmaktan, tazyikli su, cop, biber gazı ve her türden aşağılanmayı depozitosuyla beraber alarak içeri girmekten ya da ölmekten zerre imtina etmeyen bir genç, hatta orta yaşlı ve hatta hatta tamamen yaşlı bir Kürt hareketliliği mevcut. Şimdi bu hareketli realite, artık kendini Batı’ya anlatma epilepsi nöbetinden çıkıp, yıllardır ona dayatılan “kendini Batı’ya sevdirme zorunlu siyaseti”ni aşıp, yine yıllardır Kürde dayatılan ve belki de dünya tarihinin en absürd dikotomilerinin başında gelen “ya sev ya terk et”i artık hararetle değil, gülerek karşılayıp yoluna devam ediyor. Şimdi bu yol kimleri mağdur edebilir kısaca onlara bir göz atalım.

Bir noktada, Smokininin cebinden “ordu göreve,” diğerinden “Mustafa Kemal’in askerleriyiz,” öbüründen de “bir ülkede iki dil olmaz” hamili kartları çıkan ve Kemalist pragmatizmiyle daha ne kadar cebi olduğunu dahi hesaplamanın mümkün olmadığı bir CHP duruyor. Geçmişte de günümüzde de maddi temelleri tartışmalı sorunlar yaratmasıyla kitlesini büyülenen CHP, öğrenilmiş bir eleştirellik ile günümüzün gerçek sorunlarıyla hiçbir bağı olmayan bir reçeteler cumhuriyetini tekrarlamayı sürdürüyor. Kendi tebaasına solcu, laik, aydınlanmacı, güneşlenmeci; ancak muhatap alacağı nesnesi Kürtler olduğunda empati loblarını damarda akan asil kanın fazla basınç yapmasıyla yitiren bir sol; temsili değil, bir teslim solu. Kitlesinin zekasını, vicdanını ve siyasal etiğini arttırmaya yönelik siyaset uygulamaktansa -ki CHP kitlesi bu yönüyle AKP ve MHP’den daha eğitimli bir kitle olduğu için aslında buna elverişlidir de- kitlesinin seviyesini günden güne düşüren bir sol. Tarihle yüzleşmektense tarihi daha da yüzsüzleştiren bir sol.  Bu tarihsel moment içinde ise CHP karşısında, 'afedersiniz Kürdü fazla kaçan' bir HDP var. Uzun zamandır alternatifsizlik argümanının kaldırabileceği anlamları zorlamada çığır açmış kentli Sünni Türklerin yavaş yavaş bu kanala akması mümkün. Özgürleşme ve hak taleplerinin uzun zamandan beri ilk defa değer kazandığı bir siyasal alanda CHP, tüm sinir sistemini denetim altına aldığında dahi tik ve mimik olarak dışarıya yansıyan resmi amentüsüne rağmen çareyi, özgürlük ve haklar söylemine -damlayarak dolacak miktarda da olsa- başvurmakta bulabilir. Bunu yaparsa şüphesiz kazanç sağlayacaktır ama bu dahi uzun vadede HDP politikasına hizmet anlamına gelecektir. Aksi bir halde –fosil oylar harici değerlendirildiğinde- yine uzun vadede HDP, CHP’nin kendisini de inandıramadığı sol söylemini temize çekerek CHP’yi mağdur edebilecek içeriği taşıyor.

Bir diğer parti AKP. HDP oluşumu öncesinde BDP’yi sürekli yerel siyasetle suçlayan ve Kürt oylarını isteyen AKP, şimdi Türkiyelileşme mücadelesi veren –ve görünen o ki bunu da iyi yapan- HDP’nin ondan alabileceği diğer illerdeki oyların derdine düşmüş durumda. AKP gibi her başarısını tamamen soğuk bir determinist istatiksel hesaplamayla ifade eden bir parti, tek oy için majör depresyon çukurunda kendini ilaç kutularına verebilir. Son yerel seçimlerde BDP’ye üç belediye devrettiğini de düşünürsek, Türkiyelileşen bir HDP, AKP’nin muhalifsiz hükmünü sekteye uğratabilir. Zira AKP’nin karşısında onun gizli ruh ikizi bir MHP ve ancak laiklik konusunda zıtlaşan bir CHP muhalefeti söz konusu iken, HDP gibi AKP ile taban tabana zıt bir partinin eşit güçle mücadele vermesi, AKP kanalının frekansını, dinlenmeyecek seviyede bozabilir.

Uygun koşulların oluşması durumunda MHP özelinde HDP’nin yaratacağı kabus, Türkiyelileşen bir HDP’nin içerisinde Kürdün hakkını daha fazla Türk’ün savunması ve güvendiği dağlara kar yağan MHP'nin tarihsel bir şok yaşamasıdır. Bütün ontolojik gerçekliğini tekeli kendilerine ait bir Türk kimliği ve onun şefkat sınırlarını zorlayarak ezdiği Kürt kimliği üzerine inşa eden Sünni/Müslüman, heteroseksüel, hem Osmanlıcı hem de her ne hikmetse Kemalist MHP’nin, HDP’nin kimlik siyasetini nötrleyen dili karşısında tebaasının gözlerini korkudan sürekli açık tutacak bir Kürt hayaleti çıkaramaması, onu da uzun vadede zorlayacağa benziyor. Otuz yıldır tüm ulusu kenetleyen yapıştırıcı olan kanın durması ile, barışın tüm 'ulus düşmanları' öldükten sonra tabiatı gereği kendiliğinden tezahür edeceği inancı sönen, barış doktrini üretmeye tarihi boyunca kafa yormamış MHP, güçlükler çekecektir. Son yerel seçimde İstanbul’da HDP’nin MHP’den daha fazla oy alması da bunda büyük bir etken.

Sol sekterizmin hırs nöbetlerinin bir sonucu olarak Halk Cephesi'nin HDP'ye saldırmasını bu checklist'e dahil edebiliriz. Türkiye'de mantığın şeyleri ile şeylerin mantığını karıştırıp, kavramlarını bir ilk bilgi (a priori) cennetine dönüştürerek dünyayı algılamaya çalışmanın halen bir prestiji bulunuyor. Kimlik ve haklar gibi çıplak gözle tecrübe edilebilir canlı talepler içerisinde olan gündemin, bazen teorik araç kutuları ile dramatize edildiğinde gerçekten de teneffüs edilen sorunlar olmaktan çıktığını söyleyebiliriz. Yoğun bir üslup problemi ile elitizminden taviz vermeyen, kendi alanında başkasını istemeyen, devrimcilik tekelini bırakmayan bir dil ile karşı karşıyayız. Solculuğun bu evreninde dünyayı anlamanın tek yolu da bu seçkin kavramsal dili kullanan güzergahtan geçiyor ve bu ciddiyetten taviz vermek mümkün değil. Paul Ginsborg, Gündelik Hayat Politikaları eserinde, Sol terminolojiyi oturtmanın pek de fayda vermediği Hindistan gibi bir coğrafyada başından geçen bir olayı aktarır. Bir Hintli kadın, Ginsborg'a “dünyanın dört bir yanında bu kadar çok yoksul insan varken neden hâlâ Batıdaki işçilerin koşullarını tartışıyorsunuz?” diyerek çıkışır; solun sadece kendisinin anladığı seçkinci dil ile Batıya özgü proletarya harici hemen hemen her şeyi algılamakta zorlanması artık göze fazla batmaktadır. Bu sorunun hem dünyanın geriye kalanında, hem de Türkiye'de halen var olduğunu gözardı edemeyiz. Kürt hareketini, Türkiyelileşme çabasını, haklar mücadelesi konusunda taviz vermeden katettiği yolu görmezden gelerek eski sol alışkanlıklara başvurmak, sol düşünceyi olduğundan daha fazla izole kılabilir sadece.

Siyasal alanın bir dost-düşman-müttefik edinme mecrası olduğunu kabul etmek gerekiyor. HDP daha şimdiden birçok düşman edindiğine göre, kişi başına düşen demokratik siyasi bilincin tüm cilalara rağmen ne ruhuna ne de bedenine sahip olamadığı Türkiye gibi bir ülkede herhalde bu olumlu bir pozisyon. Elbette siyasete herkesle düşman olarak başlamak büyük bir handikap. Ancak komşularıyla “sıfır sorun” egzersizi yaparken şimdi her komşusuyla Rus ruleti masasına oturan bir siyasi travma, HDP’de neden tersini bulmasın..?