HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Meclis'te yaptığı basın toplantısı ile gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. 

Açlık grevlerine ilişkin konuşan Oluç, taleplerin yerine getirilmesinden ve açlık grevlerinin bitirilmesinden memnun olduklarını kaydetti.

Açlık grevi ve ölüm oruçlarının sonuçlanmasının çözüm süreci olarak değerlendirilmesine de değinen Oluç, "Bunun çözüm süreci veya ona benzer bir durumla alakası yoktur, tamamen açlık grevlerinin bitirilmesine yönelik atılan adımlarla ilgilidir. Bunu net olarak ifade ediyoruz" dedi.

Dün itibariyle açlık grevleri sona erdi. Hakkari Milletvekilimiz Leyla Güven 200’üncü gününe girmişti. 6 ayı aşkın bir süredir cezaevlerinde, yurt içinde ve dışında açlık grevleri sürüyordu,  bir ay önce ölüm oruçları başlamıştı, neyse ki daha fazla sağlık ve can tahribatına neden olmadan açlık grevcilerinin hukuki talepleri yerine geldi. Biz bu durumdan memnunuz, açlık grevcilerinin taleplerinin yerine gelmesinden de memnunuz. Bu demokratik kamuoyununun da ailelerin de bizlerin de önemli bir beklentisiydi. Bu adımın atılmasını önemli bulduk. 4 vekil arkadaşımız açlık grevindeydi Leyla Güven dışında. Dersim Dağ, Tayip Temel ve Murat Sarısaç. Arkadaşlarımızın hızla sağlıklarına kavuşarak Meclis’teki çalışmalarına başlayacağını umuyoruz.  

Açlık grevinde ve ölüm orucunda olanların tedavilerine dün akşam başlandı. Hastanelere sevk edilenler oldu. Sağlık sorunları tespit ediliyor. Hastane ve cezaevi yönetimlerinden soruna duyarlı davranmalarını bekliyoruz. Bakanlıkların soruna duyarlı davranmalarını bekliyoruz. Bir an evvel herkesin sağlığına kavuşması bizim önemli bir beklentimiz ve talebidir. Bütün bu süreçte bizimle birlikte olan, desteğini esirgemeyen demokratik ve vicdan sahibi insanlara, çözüm için çaba gösteren kurum ve kuruluşlara bir kez daha teşekkürlerimizi sunuyoruz. İç ve uluslararası hukuk açısından avukat görüşmelerinin yapılabilir hale gelmesi önemli bir adımdır.  

ROBOSKİ'DE DE HALFETİ'DE DE ZULÜM DEVAM EDİYOR

Bir diğer değinmek istediğim konu açlık grevinden bağımsız olarak hukuk garabeti açısından önemlidir. Veli Encü tutuklandı. Veli Encü Roboski Katliamının yaşandığı yerde Encü ailesinin bir ferdidir. Encü ailesi çok sayıda insanını yitirmiş bir ailedir. Vekilimiz Ferhat Encü cezaevindedir, şimdi de Veli Encü tutuklanmıştır. Roboski Katliamı yetmedi, Encü ailesi ile uğraşılmaya devam ediliyor, bu durumu kınıyoruz. Bugün Genel Kurul’da dile getireceğiz. Urfa Halfeti’de bir işkence durumu yaşanmıştır, bu ağır bir insanlık suçudur. Bu işkence konusunda sorumlu olanların görevden alınması, emri verenlerin hukuken üzerine gidilmesi önemlidir. Genel Kurul’da savcılara çağrı yaptık ama bugüne kadar bu emri verenlere ilişkin herhangi bir işlem yapılmadı. Bu konuyu konuşmaya devam edeceğiz. 

HDP, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve demokratik cumhuriyete ulaşılması konusunda kararlılığından taviz vermemektedir. Konuşarak çözemeyeceğimiz herhangi bir sorunumuz olmamalıdır şiarını benimsemiştir ve bu doğrultuda davranmaktadır.  TBMM’yi sorunların çözüm üretilmesi açısından önemli bir adres olarak belirtir ve siyasi partilere, demokratik siyasetin önündeki engellerin kaldırılması ve demokratik siyaset, müzakere yoluyla her türlü sorunun Kürt sorunun da dahil olmak üzere çözümü için çağrı yapar. 

KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜM YERİ MECLİSTİR

Sayın Kılıçdaroğlu, bir röportaj vermiş ve bu röportajında, “Kürtçe’nin yasal olarak kullanılması, okutulması, öğretilmesi bir yasal düzenleme konusudur. Bunun yapılması gerekiyor, nerede yapılacak,  Parlamento’da yapılmalıdır. Bu konuda zemin oluşursa inanıyorum ki bütün parlamenterler de buna evet diyecektir” demiştir.

Biz bu ifadelerin önemli olduğunu düşünüyoruz. Evet çözüm yeri Meclis’tir. Meclis’teki bütün partilerin toplanıp bu konuda çözüm üretmeleri gerekiyor. Meclis çatısının işaret edilmesini önemsiyoruz. Sadece anadil değil, Kürt sorunu ile bütün konuların, kimlik ve kültür konularının çözümünün yeri de Meclis olmalıdır. Bu konudaki yaklaşımını olumlu buluyoruz ve umuyoruz ki Meclis’teki bütün partilerin, iktidar ve muhalefet partilerinin katılacağı komisyon çalışmaları ile bu tür sorunlar çözülebilmelidir. Daha önce bu tür sorunlar çok tartışılmış, komisyonlar kurulmuştu. Tekrardan bu konuda adım atılması Meclis’in güvenilirliğini ve itibarını yükseltir hem de çözüm yeri olarak adım atılmasını sağlar. 

TORBA KANUN TEKLİFLERİ ÇORBA KANUNA DÖNÜŞTÜ
 
Bu hafta yoğun bir Meclis gündemi var.  Meclis gündeminde iki ayrı kanun teklifi var. Plan Bütçe Komisyonu’ndan geçen  torba kanun teklifi yaklaşık 20 maddeden oluşuyor, diğeri de askerlik kanun teklifi. Şuna her seferinde işaret ediyoruz; AKP grubu kötü bir gelenek olarak torba kanun tekliflerinde ısrar ediyor. Geçen hafta Kapadokya konusunda kanun teklifi geldi, enine boyuna tartışılabildi. Keza turizm ile ilgili düzenleme geldi. O da tartışılabildi. Bu hafta yine bir torba ile karşı karşıyayız.

Torba yerine çorba teklifi demek lazım. Bunların yasama faaliyetlerini ciddi anlamda zedelediğini düşünüyoruz. Yıllara baktığımızda 2002-2007 yıllarında sadece 2 torba gelmiş. 2007-2011 arasında bu torba kanun teklifi sayısı 11’e çıkmış. 2011-2015 arasında 21’e çıkmış. 2015-2017 arasında 23’e çıkmış. Yani bu bir alışkanlık haline getirilmiştir, bu Türkiye’nin otoriterleşme yönetimi ile yönetilmesiyle alakalıdır. Ya hep ya hiç gibi anti demokratik bir anlayış vardır. Ölümü gösterip sıtmaya razı etme taktiğine dönüşmüştür. Müzakereci demokrasi anlayışını yerle bir etmektedir. Bir kez daha bu torba tekliflerinden bu anlayıştan vazgeçilmesi önerimizi tekrarlıyoruz. Bunu Genel Kurul’da da tekrar edeceğiz. Bu torbada neler var, madencilik, köprü cezaları, tütün üreticileri, üniversite açma, il ilçe adları, jeotermal kaynaklar, buğday teşviki, yani birbiriyle hiç alakası olmayan konular içeriyor. Bunlar içinde olumlu teklifler var bir de ciddi tartışılması gereken konular var.  

TRT KAMU YAYINCILIĞINI İHLAL EDİYOR

Bunların içinde ciddi tartışılması gereken konuların içinde TRT meselesi geliyor. TRT bir kamu kuruluşudur ve herkesin vergileri ile finanse edilen bir kuruluştur. Yayın yaparken de bütün herkesi gözeten bir yayın anlayışına sahip olması gerekir. Ama TRT böyle bir anlayışa sahip değildir. Bu madde siyasi kadrolaşma maddesidir. TRT tarafsız kamu yayıncılığı yapma ilkesini ağır bir şekilde ihlal etmektedir. HDP ise TRT’de neredeyse hiç görülmemektedir. TRT Genel Müdür Yardımcısı komisyon toplantısına katılıyor. Vekillerimizin “HDP neden yer bulamıyor” sorusuna “yer vermeye çalışıyoruz” cevabını veriyor. Yıllardır yer vermeye çalışıyorlar ama bir türlü yer bulamıyorlar. Kaç yıldır bizim grup toplantılarımız TRT’de yayınlanmıyor. TRT uzun süredir iktidarın borazanı olmuştur. Sayılar ortadadır. TRT’de HDP’ye yer verme oranı sıfır dakikadır. Bu TRT meselesi ciddi tartışılması gerekirken kadrolaşma amacıyla bir madde olarak önümüze gelmektedir. Hiçbir gerekçesi yoktur yasal veya anayasal olarak. TRT’nin HDP’ye yer vermemesinin hiçbir gerekçesi yoktur ve bu tamamem taraflı olmalarından kaynaklıdır. Elbette günü geldiğinde demokratik yasalar işlemeye başladığında, hukukun üstünlüğü sağlandığında bunun hesabı yetkililerden sorulacaktır 

Yine torbanın içinde yer alan bir konu da jeotermal meselesi ile ilgilidir. Alelacele bir madde ile bu konudaki yetkiler bakanlıkta toplanmaktadır. Bu son derece önemli bir konudur. Geçtiğimiz günlerde Meclis’e Manisa’dan çeşitli odalardan temsilciler geldiler. Gediz Ovası’nda bu tesislerin yarattığı ağır sorunlara ilişkin raporlarını sundular. Alaşehir’de ağır tahribatlar yaratılmış durumda. Şimdi bütün Gediz Ovası’na yayılıyor ve Gediz Ovası dediğimiz yer tarım ürünlerinin üretildiği önemli alanlardan biridir. Ürün ve halk sağlığı tahrip ediliyor ve elimizde raporlar var. Su kaynaklarına ilişkin bakanlığın hazırladığı raporlar var ve suyun zehirlendiğini çok açık söylüyor. Bütün bunları enine boyuna tartışmadan bir torba içinde bunu hal etmek demokratik bir yöntem değildir. 

BEDELLİ ASKERLİK

Bir diğer konu askerlik yasası ile ilgilidir. HDP, bildiğiniz gibi vicdani red hakkı yani vicdani kamu hizmeti hakkını savunmaktadır zorunlu askerlik karşısında. Bunu daha önce dile getirdik, bir kez daha gündeme getireceğiz. Vicdani kamu hizmeti hakkı bu teklifte yer almıyor. Avrupa Konseyi üyesi olan ülkelerden arasında sadece Türkiye ve Azerbaycan bu hakkı tanımamıştır. Onun dışındaki bütün Avrupa Konseyi üyesi ülkelere bu hakkı tanımıştır. Çin’e kadar pek çok ülkede vicdani kamu hizmeti hakkı geçerlidir. Bunun pek çok yöntemi var askerlik yapmak isteyen gençlerin kamu hizmeti yapma hakkı vardır. Bu hem topluma hizmettir hem insanlığa hizmettir ve hem de gençlerin kendisini geliştirmesine imkan vermektedir. Bu hak yok sayılmıştır, bu konu tartışıldığında atılması gereken adımlar vardır. Bunu tartışmaya devam edeceğiz. 

İki önemli madde daha var, üzerinde ciddi olarak durulması gereken. Biri bedelli ücret meblağıdır. AKP’nin ve diğer sözcülerin ifade ettikleri 5 bin TL’den söz edilmektedir. Biz bunu düşük gelirli olan gençlerin ve ailelerin faydalanabileceği bir meblağ olmadığını düşünüyoruz. Çünkü Türkiye’de milyonlarca asgari ücretli vardır, asgari ücret 2 bin 20 TL’dir, 5 bin TL değildir. Ve eğer bir meblağ belirlenecekse bunun asgari ücret üzerinden belirlenmesi ve dar gelirli ailelerin çocuklarının da yararlanacağı bir meblağ tespit edilmelidir. 5 bin TL yüksektir.

Yasa teklifinin 45’inci maddesinde bir içerik vardır ki bu kolay kolay anlaşılır ve kabul edilebilir bir durum değildir. Cumhurbaşkanının barışta, OHAL hallerinde, savaşta, askerliğini henüz yapmayanları muaf tutabileceğine yönelik maddedir. Bu son derece muğlaktır. Hangi ihtiyaçtan doğmuştur belli değildir ve büyük bir keyfiyet içermektedir. Barış zamanı neden böyle bir ihtiyaç duyulduğunun cevabı yoktur. Bizim aklımıza çeşitli ihtimaller geliyor, bu son derece keyfidir ve Cumhurbaşkanı’na istediği kişiyi askerlikten muaf tutma hakkı tanıyor. Bütün bunları tartışacağız. Hem Meclis’teki gruplara hem de halkımıza bu konudaki önerilerimizi sunacağız. 

Soru: Ölüm oruçlarının sonuçlandırılması çözüm süreci olarak yorumlanıyor. Demirtaş’ın bu konuda röportajı var nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu sorularla bir haftadan uzun süredir muhatap oluyoruz. Bir vekilimizin yaptığı açıklama bağlamından koparılarak haberleştirilmiş. Ali Kenanoğlu’nun söylediği açlık grevleri ve ölüm oruçlarının herhangi bir insanın hayatına zarar gelmeden sonuçlandırılma için hukuki taleplerin karşılanması konusunda çeşitli yetkililerle görüşme yaptığımız şeklindedir. Doğrudur, adalet ve sağlık bakanlıkları ile bu tür görüşmeler yapıldı, sonuç  alınmak isteniyordu. Sağlığı ciddi tehlikede olanlar vardı. 6 aya yakın bir süre oldu.

Bunun çözüm süreci veya ona benzer bir durumla alakası yoktur, tamamen açlık grevlerinin bitirilmesine yönelik atılan adımlarla ilgilidir. Bunu net olarak ifade ediyoruz. Demirtaş’ın röportajını ben de okudum, orada kullandığı cümlesine aynen katılıyorum. Ne HDP, böyle ucuz pazarlıklar yapacak bir partidir ne de bugün açlık grevi ve ölüm orucunda olan insanların canından daha değerli bir şey yoktur. Bu böyle bir konu değil, herkes böyle şeyler duymak istiyor, kimi iyi niyetli kimi kasıtlı ama konu bizim açımızdan açlık grevlerinin herhangi bir insanın sağlığına zarar gelmeden bitirilmesiydi.

Bu konuya odaklanmıştık. Neyse ki bu konuda bir çözüm ortaya çıktı, hukukun herkes için işlemesi için İmralı için de atılması önemli bir adımdır. Bunun dışında herhangi bir konu bu görüşmelerde gündeme gelmedi, gelse bunu açıklarız. Zaten muhatapları da bunu söyledi. Hem iktidar yetkilileri yaptıkları açıklamalarda bu konuya nasıl baktıklarına işaret ettiler, hem de İmralı’da Sayın Öcalan avukatları ile gönderdiği mesajda da konunun herhangi bir müzakere süreci olmadığını ifade etti. Bizim için önemli  olan insanların sağlığı ve canıydı. Herhangi bir sıkıntı yaşanmadan bunun çözülmesini önemli buluyoruz.

Soru: Cumhurbaşkanın dünkü açıklamalarında, “7 Haziran, 31 Mart bizim için ders mahiyetindedir millet bize ders verdi” dedi. Ayın konuşmada oylarımız çalındı hırsızlık yapıldı dedi. YSK kararının gerekçeli kararında 4 karşı oyun tatmin edici olmadığını söyledi. Numan Kurtulmuş’un sözleri var.... 

Numan Kurtulmuş’un cümlelerini okuyunca insanın yüzünde acı bir tebessüm beliriyor. Eğer tövbe edeceğiniz bir şey varsa 23 Haziran’ı beklemenize gerek yok. Hemen tövbe edin, yok önce oyları verin sonrasına bakarız diyorsanız, bu güvenilir siyasetçi olmadığınız anlamına geliyor. Halk bunu anlıyor bizim bir şey söylememize gerek yok. Bunun ne anlama geldiğini herkes biliyor, siyasi ahlak açısından sıkıntılı bir söz olmuş. Umarız Sayın Kurtulmuş bu sözlerini gözden geçirir. İkincisi, söylediklerinizi ben de okudum. Şunu düşünüyor insan, acaba aynı gerekçeli kararı mı okuduk diye düşünüyor insan. Çünkü 250 sayfalık gerekçeli kararına baktığımızda, bizim gördüğümüz 7 üyenin hiçbirinin iptal gerektiren gerekçeler olmadığını ve hakikaten belgeye dayanan gerekçeler olmadığını gördük. Buna karşılık 4 üyenin şerh yazıları son derece sağlam ve geçmiş içtihatlara uygun olduğunu görüyoruz. Çok farklı bir okuma var. YSK’daki 7’ye dört oranı -ki sadece bu kararda ortaya çıkmamıştır- bizim KHK’li seçilmişlerin mazbatalarının alınıp AKP’lilere hediye edilmesinde de bu oran ortaya çıkmıştır. Biz bu hakimlerin yasayı, hukuku anayasayı çiğnediklerini ve siyasi iktidarın isteği doğrultusunda karar aldıklarını, hukuka ve demokrasiye darbe yaptıklarını bize gösterdi ve bunu da ifade ettik, bu konudaki duruşumuzda en ufak bir taviz vermiyoruz. 7 üyenin aldığı kararların siyasi iktidarın aldığı karar doğrultusunda verdiğine ilişkin düşüncemiz nettir. Bu bizim için artık bir tartışma konusu değil. Halk bunu gördü ve 23 Haziran’da bir karar verecek. Ortada çalınmış oy yoktur, YSK bir tek çalınmış oy tespit edememiştir. Eğer ortada bir çalma meselesi varsa Sayın İmamoğlu’nun mazbatası 7 YSK üyesi tarafından çalınmıştır. Mesele bu kadar açık ve nettir. 23 Haziran’da göreceğiz, bu konudaki tutumumuzu daha önce açıkladık. Bizim seçmenlerimiz de sandığa gidecekler, mağdur olan, hakkı yenilen kimse, onun yanında yer alacaklardır.