Seçimler yaklaşırken, HDP'nin bu seçimlere parti olarak girmesi ve önündeki yüzde 10 baraj engeli tartışılmaya devam ediyor. İrfan Aktan, zete.com'da yer alan yazısında, bu tartışmaya ilişkin değerlendirmelerde bulunuyor. Aktan, "HDP’nin barajı aşamaması Kürtler ve sosyalistler açısından olsa olsa yeni bir mücadele hattının örülme sürecine evrilecek. Değişecek tek şey direnişin, mücadelenin mekânı olacak. HDP’nin barajı aşması ise AKP’yi Kürtlerin haklarının iadesi konusunda baskılayacağı gibi, Türkiye’nin batısında sürdürdüğü ceberut politikalardan da geri adım atmaya zorlar. Aynı zamanda, yeni bir toplumsal muhalefetin fitili ateşlenir ve Birleşik Haziran Hareketi ile HDP arasında ayrışmış olan solun yeni ittifak zemini yaratılmış olur," diyor.

İşte İrfan Aktan'ın zete.com'da yer alan "HDP barajı geçse ne olur, geçmese ne olur?" başlıklı yazısı:

TBMM’de üç muhalefet partisinin AKP’nin çoğunluğuna rağmen herhangi bir kanun çıkarması veya herhangi bir yasama faaliyetinde belirleyici olması söz konusu değil. Haklarında rüşvet aldıklarına dair tartışılmaz delillerin bulunduğu dört eski bakan için Meclis’te yapılan Yüce Divan oylamasının sonucu bunun yakın tarihli örneği. Bu açıdan yasama, yürütmenin (fiilen de ‘cumhurbaşbakanı’nın) kontrolünde. HSYK’daki hükümet etkinliği dolayısıyla yargı da yürütmenin güdümünde. Yani AKP ülkede istediğini yapıyor, istemediğini yaptırmıyor.

Meclis’teki AKP çoğunluğu yasa tasarılarının görüşülmesinden komisyonların işleyişine ve raporlarına kadar tartışmasız bir belirleyiciliğe sahip. Yani muhalefetin yasama faaliyeti, AKP’nin uygulamalarına itirazları kayıtlara geçirmenin ötesine gidemiyor. Biri milliyetçi, diğeri ağırlıkla ulusalcı ve seçim barajı yüzünden en az milletvekiline sahip partinin kendi aralarında herhangi bir konuda uzlaşması zaten imkânsız. Yüce Divan oylamasında ise aynı yönde oy kullandıkları halde, sonuç malûm: Yolsuzluk gibi, bir zamanlar yüz kızartıcı sayılan suç bile alenen soruşturma dışı kılınabiliyor. Üstelik AKP bununla da yetinmiyor ve bu soruşturma talebini darbecilikle ilişkilendirebiliyor.

Medya ve hatta STK’ların ezici çoğunluğunun artık iktidara tabi kılındığı, hükümet lehine gece-gündüz yoğun bir propagandanın yapıldığı bir dönemde, muhaliflerin kendi çekirdek tabanlarının dışına sözlerini taşıması da imkânsız hale geliyor. Bu hamleleri yapabilen siyasetçiler (örneğin Selahattin Demirtaş) derhal hükümet tarafından hedefe alınıyor ve yoğun bir anti-propaganda tazyikiyle mevcut tabanının dışına seslenmesine mani olunmaya çalışılıyor. Milliyetçiliği, ulusalcılığı, dinciliği ve hatta yer yer sol söylem unsurlarını bile kendi taktikleri için işlevselleştirebilen AKP, kimseye soluk aldırmamaya odaklanmış durumda. Otoriter bir başkanlık sisteminin inşasının yolu da buradan geçer zaten.

HDP barajı aşamazsa

Sadede gelelim; seçim sath-ı mailine girdik. İki ihtimal var karşımızda. Eğer HDP barajı aşamazsa, AKP’nin Kürtlere, muhaliflere, laiklere, eşitlik, özgürlük ve demokrasi talebinde bulunan tüm kesimlere, işçilere, kadınlara, LGBTİ’lere, Alevilere, gayrimüslimlere, öğrencilere, yoksullara, köylülere karşı saldırganlığı daha da artacak. Keza AKP, Meclis’teki CHP muhalefetini de iyiden iyiye marjinalize edebilecek. Yani HDP’nin barajı aşamaması CHP’nin, dolayısıyla laik kesimin de krizi haline gelecek. Elbette HDP’nin giremediği bir TBMM, fiilen Türk Meclisi (AKP, CHP, MHP) haline geleceği için, böyle bir tablodan memnuniyet duyacak bir anti-AKP cenahın da olduğunu not edelim. Fakat Kürtlerin ve sosyalistlerin yer almadığı bir Meclis’te “Türkler” kendi aralarında iktidar mücadelesi yürüterek debelenirken, Kürtler ve diğer sol, sosyalist, demokrat kesimler, iradelerini yansıtabilecekleri başka mekanizmalar inşa etmeye girişecekler. Bu inşa sürecinde, iktidarını artık daimileştirmiş olacak AKP’nin ne tür mukabelede bulunabileceğini kestirmek güç değil. Kürt ve sol muhalefete yönelik basınç artacak, ama elbette direniş de yükselecek. Bu açıdan HDP’nin barajı aşamaması Kürtler ve sosyalistler açısından olsa olsa yeni bir mücadele hattının örülme sürecine evrilecek. Değişecek tek şey direnişin, mücadelenin mekânı olacak.

“Çözüm” süreci ne olacak?

BDP-HDP, Kürt mücadelesinin tümü değil, önemli bir parçası. Öyle olmasa, parti kapatmalar Kürtler açısından sarsıcı sonuçlar doğurur, seçim sonuçları da Kürt hareketinin kaderini belirleyecek sınavlara dönüşürdü. Şunu kabul edelim ki, AKP’yi-devleti Öcalan’la masaya oturmaya ikna eden unsur, BDP-HDP’nin Meclis’teki varlığı veya etkinliği değildi. PKK ve tabanının mücadelesi ile Öcalan’ın hamleleri devleti ve AKP’yi bu sürece mecbur etti. Kısa geçmişi özetleyelim; Temmuz 2012’de PKK’nin Şemdinli, Yüksekova, Çukurca ve Dersim sahalarında gerçekleştirdiği büyük ölçekli eylemler ve onu izleyen tüm cezaevlerindeki ölüm orucu direnişi, Aralık 2012’nin sonunda hükümeti Öcalan’ın kapısını çalmaya mecbur etti. Tayyip Erdoğan, yoğun çatışmaların yaşandığı 2012 yazında, BDP milletvekillerinin Şemdinli yolunda bir grup PKK militanıyla karşılaşmasını bahane ederek bu partiyi ve milletvekillerini muhatap almayacaklarını ifade edebiliyordu. Hatta, BDP’yi devre dışı bırakarak süreci doğrudan PKK ve Öcalan’la yürütmeye uzun bir süre niyet de etti. Nitekim, sonraki İmralı-BDP görüşmelerinde “gerillayla kucaklaşan” milletvekillerine Öcalan’la görüş konusunda ambargo da kondu.

Dolayısıyla, Haziran’da HDP’nin barajı aşamaması, AKP ve devletin Kürt hareketi karşısında elini çok fazla güçlendiremez. Eğer AKP’nin böyle bir niyeti varsa, gafletten olsa olsa yeni hezeyanların faturaları çıkar. Çünkü ortada AKP’yi ve devleti zorlamaya devam eden, edecek olan Meclis dışı bir muhalif güç zaten var. Ancak öte yandan, HDP’nin barajı aşamaması, başta laik kesim olmak üzere (fikirleri iktidarda, kendisi muhalefette olan MHP ve CHP’nin milliyetçi-faşist kesimi dışında) herkesi AKP’ye karşı daha da kırılgan hale getirecek. Sonuçta, HDP sadece Kürtler için mücadele yürüten bir parti değil. İşçi, işsiz, laik, öğrenci, Alevi, kadın ve LGBTİ’ler başta olmak üzere ayrımcılığa maruz kalan yahut hayat tarzları tehdit altında olan tüm toplumsal kesimler için de az veya çok, etkin bir mücadele yürüten HDP, barajı aşamazsa bu kesimlerin de sözü önemli ölçüde Meclis dışında kalacak.

HDP bağımsızlarla seçime girerse…

HDP’nin “çözüm süreci başlamışken” parti olarak seçime girme riskine meyletmemesi gerektiğini düşünenler var. Oysa, HDP’nin bağımsız adaylarla seçime girip şimdiki mevcudiyetini (35-40 milletvekili) önümüzdeki yeni Meclis’te de sürdürmesinin getirileri olmayacak. Çünkü, HDP mevcudiyetini koruduğu halde, yasama faaliyetinde hiçbir konuda belirleyici olamayacakken, AKP şimdiki gücünü bile korusa çok daha ileri (gerici) hamleler yapacak. O halde, devrimci bir siyasetin mevcutla yetinmek yerine ileri bir adım atması sadece bir tercih değil, bir zorunluluktur. Bu adım baraja takılabilir. HDP’nin tabanında ciddi bir demoralizasyona sebebiyet de verebilir. Ama tekrar edelim ki, bu kriz Kürtlerin mücadelesini geriletmek yerine daha da genişletecek ve Kürtlerin zaten Türkiye’yle pamuk ipliğine bağlı aidiyet duygularını iyiden iyiye berhava edecek. Bunun da faturasını AKP başta olmak üzere tüm sistem partileri ve elbette AKP’nin politikalarından olumsuz etkilenen diğer tüm kesimler ödemek zorunda kalacak. Dolayısıyla, HDP’nin “barajı geçmeyeceğini bile bile” parti olarak seçimlere girme kararının altında AKP’yle yaptığı gizli bir anlaşma arayanlar ya kendilerini kandırıyorlar veya anti-Kürt söylemi bunun üzerinden yeniden üretmenin zeminini yaratmakla uğraşıyorlardır.

HDP barajı nasıl aşar?

HDP’nin barajı geçmesi dört ihtimalin gerçekleşmesiyle daha mümkün hale gelecek:

1- AKP’nin IŞİD’le alenileşen ilişkisinin Kobanê ve Şengal’de Kürtleri nasıl bir vahşetle karşı karşıya bıraktığını gözlemlemiş, Kobanê gösterileri sırasında AKP’nin 1990’ların tasfiye stratejisine kolaylıkla dönebileceğini gören ama önceki seçimlerde AKP’ye oy vermiş olan Kürtlerin HDP’ye yönelmesi.

2- Birleşik Haziran Hareketi çatısı altında bir araya gelen, tabanları dar, ama devraldıkları ideolojik miras bakımından değerli sol grupların güçlü ve net desteği.

3-Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında oylarını kendi partilerinin adayı olan Ekmeleddin İhsanoğlu yerine Selahattin Demirtaş’a veren CHP’nin sosyal demokrat seçmenin aynı refleksi tekrarlaması.

4- AKP’nin saldırgan ataerkil politikalarından kaygı duyan kadınların ve diğer ezilen kesimlerin HDP’yi tercih etmesi.

HDP etrafında böylesi bir ittifakın oluşmaması halinde, seçim sonrasında bu kesimlerin, muhtemelen öncekinden çok daha yoğun bir baskıyla karşılaşacakları söylenebilir. Bu açıdan 2015 seçimleri herkesin kader sınavı olur. Bu sınavı geçemezse HDP, Kürtler, Meclis dışı örgütlenmeleri ve örgütlü tabanları dolayısıyla seçeneksiz değil. Ama aynı şeyi, zaten iyiden iyiye kolu-kanadı kırılmış olan diğer kesimler için söylemek imkânsız.

HDP barajı aşarsa

“Elimde olsa HDP’ye iki puan ödünç verirdim. CHP olarak iki puan eksik alsak çok şey kaybetmeyiz ama HDP iki puan eksik olup Meclis’e giremezse, bunlar bizi yer bitirir valla.” Bu cümlelerin sahibi yıllarca sendikalarda çalışmış, ama CHP dışında hiçbir partiye oy vermemiş bir aktivist. Kendisini “toprak milliyetçisi” olarak tanımlayan CHP seçmeni bir sanatçı ise mealen; “baraj altında kalmaması için oyumu HDP’ye vereceğim. Çünkü HDP kaybederse AKP kazanacak. Dolayısıyla, biz de kaybedeceğiz” diyordu. Elbette HDP barajı aşsa bile, ciddi bir oy kaybı yaşamaması halinde AKP, Meclis’teki belirleyiciliğini devam ettirecek. Ancak yukarıda kabaca sıraladığımız üç kesimin de desteğiyle HDP’nin barajı aşması, AKP’yi Kürtlerin haklarının iadesi konusunda baskılayacağı gibi, Türkiye’nin batısında sürdürdüğü ceberut politikalardan da geri adım atmaya zorlar. Aynı zamanda, yeni bir toplumsal muhalefetin fitili ateşlenir ve Birleşik Haziran Hareketi ile HDP arasında ayrışmış olan solun yeni ittifak zemini yaratılmış olur. Aslında, Meclis’teki varlıktan ziyade böyle bir zemine çok daha büyük ihtiyaç var. Çünkü önümüzde çok çetin bir mücadeleyi gerekli kılacak kapkara bir Türkiye tablosu var. Bugün küçük hesaplar veya ertelenebilir ideolojik ayrışmalar uğruna bu dayanışmadan imtina edenler, yarın yeni rejimin saldırganlığı karşısında dayanışacak bir güç, tutunacak bir dal bulamayabilirler.