Başbakan Yardımcısı Arınç, Diyarbakır'da Başbakan Erdoğan'ın "Bu ülkede Kürt meselesi yoktur" sözlerinin yanlış anlaşıldığını savundu ve "Türkiye'de Kürt meselesi vardır" dedi.

DİYARBAKIR-
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Türkiye'de Kürt meselesi vardır. AK Parti, geçmiş 50-60-70 yıllık dönem hangisiyse bu meselenin inkarcı politikalarından uzaklaşmış, gerçekçi noktaya gelmiştir'' dedi.

Arınç, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker ile birlikte, tarihi Hasanpaşa Hanı'ndaki bir kitapevinde gazetecilerle biraya geldi.

Bir gazetecinin ''Başbakan Erdoğan'ın 'Kürt sorunu yoktur, Kürt kardeşlerimizin sorunu vardır' şeklinde açıklaması Diyarbakır'da ve bölgede tepkiye neden oldu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?'' şeklindeki sorusu üzerine Arınç, bu sorunla ilgili geçmişte hiç bir çalışma yapılmadığını savunarak, şöyle konuştu:

''Elbette Türkiye'de yaşayan, etnik kökeni farklı olan binlerce yurttaşımızın, vatandaşlarımızın toplu sorunları da var. Ama bu ülkede geçmişten bu yana ihmal edilen, ötelenen, görmezden gelinen bir Kürt sorunu olduğunu da ifade etti. Sayın Başbakanımızın bu düşünceleri o tarihten sonra geniş yankı buldu. Bu sorunun çözümü konusunda da çok önemli adımlar atıldı. Ben şimdi 2 yıldan bu yana hükümette bulunuyorum. Daha önce Meclis Başkanlığı'nda bulunan bir kişi olarak söylüyorum; Kürt meselesi konusunda yapılması gereken pek çok şey yapıldı. Bunları madde madde ortaya koyabiliriz. Artık geldiğimiz noktada bu meseleyi, bu konuyu canlı tutmak yerine -bunu bazı siyasetçiler yapabilir- daha çok genelde hepimizin istekleri, arzuları ve talepleri üzerinde yoğunlaşmamız lazım. Çünkü 'sorun vardır' diye günde yüz defa tekrarlasak bunu bir Amentü haline getirirsek, bütün bunların bir faydası yok."

''ANA DİL İNSANLIK HAKKIDIR, KONUŞULMALIDIR''
Arınç, Kürtçe konuşma talebinin ülke tarihinde görmezden gelindiğini, inkar edildiğini belirterek, cezaevinde annesiyle bir evladının Kürtçe konuşmasının bile suç olduğu günlerin yaşandığını söyledi. Bunu kesinlikle reddettiklerini vurgulayan Arınç, şöyle devam etti:

''Kürtçe bir ana dildir, ana dil bir insanlık hakkıdır, konuşulmalıdır ve geliştirilmelidir. Bütün bunlarla kitaplar yazılmalıdır, besteler yapılmalıdır, hatta belgeseller yapılmalıdır. Bütün bu konularda bütün yasakları ortadan kaldırmalıyız. Şimdi ben kendi görev alanımız ile ilgili söyleyeyim; bu topraklarda yaşayan ister İzmir'de, ister İstanbul'da isterse bölgemizde herkes Kürtçe'yi konuşmak istiyor, konuşmalı. Bu, Allah'ın verdiği bir haktır. Aynı zamanda bir insanlık hakkıdır. Bunu engellemek, bunu önlemek fevkalade yanlıştır, suçtur, çirkindir ve yakışıksızdır. Şimdi buraya geldiğimizde vatandaşlarımız bize diyordu ki 'Biz İran'dan yayın yapan Kürtçe televizyonları izliyoruz, Ermenistan'dan yayın yapan Kürtçe radyoları izliyoruz. Neden benim memleketimde bir kanal yok, neden Kürtçe yayın yapan bir kanal yok.' 'Yüzde yüz haklısınız' dedik. 3 yıldan beri TRT'nin bir kanalı Kürtçe yayın yapıyor.''

''ERDOĞAN GELDİĞİNDE HERKESİ TATMİN EDECEK''
Arınç, ''Kürt meselesi'' diye ortaya konulan hemen hemen bütün taleplere anayasa ve hukuk çerçevesinde olumlu yaklaştıklarını, bu konuda çok büyük yıpranmayı göze aldıklarını söyledi. Bu nedenle de çok eleştirildiklerini kaydeden Arınç, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Başta CHP ve MHP olmak üzere bazı kesimler her adımda ülkeyi bölmekle, adeta Kürtçe'yi yasal hale getirmekle, bununla ülkenin zarar göreceğini ifade etmekle bize karşı siyaset yaptılar. Yine bu bölgenin Kürt meselesi içerisinde bir ekonomik geri kalmışlığını inkar edemeyiz. Bir toplumsal barışı bozan unsurları gözardı edemeyiz, vatandaşımıza güvenmeyi ve onun beyanlarına inanmayı gözardı edemeyiz. Yani şunu ifade etmek istiyorum; Kürt meselesi Türkiye'de vardır, bu mesele üzerinde de siyasetçiler ve hükümet olarak AK Parti, geçmiş 50-60-70 yıllık dönem hangisiyse bu meselenin inkarcı politikalarından uzaklaşmış, gerçekçi noktaya gelmiştir. Ama bugün adeta 'Kürt meselesi vardır' diye yola çıkmanın da bir faydası yok. Bu mesele çözülüyor ve artık bireysel taleplerin vatandaşlarımızın toplu talepleriyle beraber hemen hemen ülkenin her yerinde yaşayan insanlarımızın talepleri haline dönüşüyor. Başbakan yanlış söylemedi, ama bunu bile istismar etmeye kalkanlar olduğu için söylüyorum, evet gönülden inanıyoruz ki böyle bir sorun giderek çözülmektedir, olumlu bir noktaya gelmektedir, ama sadece bazı siyasetçilerin yaptığı gibi günde Amentü söyler gibi 50 defa 'Kürt sorunu vardır' demenin de çok fazla pratik bir faydası kalmadı. Biz sorunların varlığını bilmenin ötesinde bu sorunları çözen bir hükümetiz. Göreceksiniz 12 Haziran'dan sonra daha güçlü geleceğiz ve bugün bu sorunların çözümü için yaptıklarımızın 10 mislini yapacağız. Halkımız bunu biliyor ve buna güveniyor. Sanıyorum 1 Haziran'da Sayın Başbakanımız geldiğinde bu sorun ve bu sorunun çözümü konusunda herkesi tatmin edecek açıklamalar yapacaktır.''

''DAHA BÜYÜK PROJELERLE GELECEĞİZ"
Arınç, şöyle devam etti:
"Ben tekrar iktidar olduğum zaman 8.5 yıllık yaratıklarıma ilaveten Diyarbakır'a daha büyük projelerle geleceğim. Halkın sağlığını, işsizliğini, eğitimini, enerjisini, ulaşımını daha güçlü hale getireceğim. Benim iddiam bu. Bende çatışma kavga yok. Diyarbakırlı benden ne istiyorsa doğru, haklı ve makul ise ki öyledir. Ben onların hepsini en az 3 misliyle yapacağım. Şu sandıklardan bir tane oy bile çıkmazsa AK Parti'ye, biz kendimizde kabahat ararız. Ama yeter ki o sandığa serbestçe gidilsin.  Bu oyun kullanılmasını engellemeye çalışanlara da elbette hukuk, devlet, yasaların verdiği imkanları da kullanacaktır. Dünyada bütün hastalıkların neredeyse ilaçları bulunuyor ama korku hastalığının ilacı henüz bulunamadı. Korkuyu millet üzerinden atacak, sandığa gidecek. Kimse de karışmasın.''

''BİZ TÜRKİYE'DE SİYASETİ BİRBİRİMİZİ YOK ETMEDEN, BİRBİRİMİZİ ÖTEKİLEŞTİRMEDEN YAPACAĞIZ''
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Biz Türkiye'de siyaseti şiddet olmadan yapacağız, kavga olmadan yapacağız, birbirimizi yok etmeden, birbirimizi ötekileştirmeden yapacağız'' dedi.

Arınç, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker ile birlikte, tarihi Hasanpaşa Hanı'ndaki bir kitapevinde gazetecilerle bir araya geldi.

Bir gazetecinin, ''BDP'nin desteklediği bağımsız adaylarla da basın toplantıları yapma şansımız oldu. AK Parti'nin hedefinin, MHP'yi baraj altına düşürmek olduğunu ve AK Parti'nin milliyetçi bir çizgiye gittiği iddia ediliyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz'' sorusu üzerine Arınç, ''O bağımsız adaylara selamlarımı iletin'' dedi.

Hatip Dicle ve Leyla Zana'yı yakından tanıdığını, Şerafettin Elçi ile selamlaştıklarını ancak çok iyi tanımadığını ifade eden Arınç, şöyle konuştu:

''Siyaset adına yola çıkan, millete hizmet etmek için adaylığını koymuş herkese hem saygı duyuyoruz, başarılar diliyoruz. Ben başka siyasetçiler gibi değilim. Leyla Zana, rahmetli Orhan Doğan, Hatip Dicle ve Selim Sadak, dördü cezaevinden çıkmışlardı, sene 2004'tü. 10 sene cezaevinde kaldılar. Türkiye'de 10 sene cezaevinde kalan idam mahkumu bile yoktur ama bu arkadaşlarımız 1994'ten 2004'e kadar bu işin çilesini çektiler. Cezaevinden çıktılar ve ziyaret yapmak istediler. Meclis Başkanı olarak bana müracaat ettiler, 'Sizi ziyaret etmek istiyoruz' dediler. Zannediyorum temmuz, ağustos aylarıydı ve Meclis kapalıydı. Ben ilk fırsatta, kendilerini resmi konutumda yemeğe davet ettim. Çünkü bu insanlar milletvekiliydi. Cezalarını çekmişlerdi. Halktan oy alıp, parlamentoya girmişlerdi. Bana herkes bir şey söyledi. Özellikle milliyetçi gazeteler, partiler beni düşman haline getirdiler; 'nasıl olur da resmi konutta bunlara yemek verilir' diye. Yaptığımı bugün de savunuyorum. Biz siyasetçilere sahip çıkmalıyız. Kimden oy almışsa olursa olsun, kim desteklemiş olursa olsun, parlamentoya girmiş, siyaset yapmış, milletvekili olmuş bir insanla ben Meclis başkanı olarak konuşmalıydım. Yemekten sonra da 4 saat birlikte olduk, Türkiye'yi konuştuk. Allah rahmet eylesin, Orhan Doğan rahmetli oldu. Benim onlara karşı bir sevgim var. Umarım ki onların da bana karşı bir saygısı vardır ama ben o sevgiyi milletime karşı bir sevgi olarak düşünüyorum.

Biz Türkiye'de siyaseti şiddet olmadan yapacağız, kavga olmadan yapacağız, birbirimizi yok etmeden, birbirimizi ötekileştirmeden yapacağız. Arkadaşlarımın da bu düşünceyle siyaset yapacağını ümit ediyorum. Siyasetçiye sahip çıkacağız. Şerafettin Elçi yıllarca çile çekmiş bir insandır, 'Ben Kürdüm' dediği için 12 Eylül'den sonra eza, cefa çekmiş bir insandır. Hepsine saygımız var. Bu ülkede artık barış olmalı, huzur olmalı, siyaset şartları içerisinde yapılmalı.''

''MİLLET BİZE GÜVENİYOR''
Arınç, AK Parti'nin sivil bir parti olduğunu ve Türkiye'nin her yerinde var olduğuna söyledi.

''Türkiye'nin partisiyiz. Ben, Türkiye'nin her kasabasında ve köyünde var olan bir siyasi partiyim'' diyen Arınç, ''Ama 2007 seçimlerine bakarsanız 26 ilde CHP, 35 ilde de MHP yok, yani milletvekili yok. Ben 81 ilin 80'inde de varım. Diyarbakır'da nasıl varsa Iğdır'da da, Hakkari'de de, Yüksekova'da da, Derecik'te de varım. Kılcal damarlar gibi Türkiye'nin her yerinde ben varım. Belli bir bölgenin, belli bir kesimin oylarını alarak, etnik kökene dayalı siyaset yapmak yerine, Türkiye için siyaset yapmalıyız. Türkiye'nin her yeri için ve Türkiye'de yaşayan 70 milyon için siyaset yapmalıyız. Bunun dışındaki sözleri gerçekçi bulmuyorum, yolumuz bu. Millet bize güveniyor ve oy veriyor. Millet başkasına da güvenirse onlara da oy verir. Milletin elini tutan yok, sandıktan çıkan sonuç başımızın, gözümüzün üstüne'' diye konuştu.

İNEGÖL'DEKİ KONUŞMASI
Bugünkü gazetelerde, ''Dün aba altından sopa gösterenler, sayın Cumhurbaşkanı'na topuk selamı veriyor''
şeklinde yer alan konuşmasının hatırlatılarak, bununla kimi kastettiğinin sorulması üzerine Arınç, ''Valla güzel sözlerdi onlar ama herkesin anladığı şekliyle değil. Çok güzel bir konuşma yaptım. Onun kasetlerini getirelim, Diyarbakır'da yayınlayalım inşallah'' dedi. Basın danışmanından İnegöl'deki konuşmasının CD'sinin gazetecilere dağıtılmasını isteyen Arınç, ''Ben 40 yıllık siyasetçiyim. Türkiye'de nereden nereye geleceğimizi biliyorum ama sadece iş topuk selamından ibaret değil'' şeklinde konuştu.

ŞIK VE MAVİOĞLU'NUN BERAATI
Arınç, toplantının son bölümünde, gazeteci Ahmet Şık ve Ertuğrul Mavioğlu'nun kaleme aldıkları ''Kırk Katır Kırk Satır'' kitabında, ''Ergenekon'' soruşturmasının gizliliğini ihlal ettikleri gerekçesiyle yargılandıkları davadan beraat etmesiyle ilgili kararı da değerlendirerek, şunları söyledi:

''Beraat ettiler. Herkesin beraat etmesini isteriz. İnşallah bu Silivri'de görülen davalarda, Türkiye'nin farklı yerlerinde görülen davalarda kişilerin suçsuz olduğu anlaşılsın. Hukuka aykırı bir şey yapmadıklarına mahkeme karar versin, onları kucaklayalım. Beraat edenleri de tebrik ediyorum. Yargılaması sürenlere de en kısa zamanda inşallah, bu son bulur, tutukluluk halleri biter ve halkın içerisine alınları dik, başları açık bir şekilde, inşallah katılırlar.''

GAZETEPORT