Başbakan Davutoğlu, IŞİD’in elindeki 49 rehinenin serbest kalması konusunda fidye ödemediklerini, Türkiye için bilgi toplayan yerel bir elemanın da deşifre olduktan sonra infaz edildiğini söyledi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, NTV ve Star TV ortak yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Davutoğlu’nun açıklamalarından satır başları şöyle:

‘FİDYE ÖDEMEDİK’      

“Prensip olarak hiçbir zaman fidye ödemedik. Fidye ödemek bir vatandaşı kurtarırken başkalarını tehlikeye atar. Ailelerin psikolojilerini, kalan elemanların psikolojilerini, kaçıranların, dolaylı müzakere ile, psikolojilerini yöneteceksiniz.

“Vatandaşlarımız kaçırıldıktan sonra, bir süre rehine tabirini kullanmadık. Rehine tabiri kullanıldıktan sonra pazarlık başlar. Vatandaşlarımızın rehine psikolojisine girmelerini istemedik. ‘Onlara rehine muamelesi yaparsanız, başka muamele görürsünüz’ dedik.

“Musul halkı Türklere zarar vermeyi düşünmez. MİT müsteşarı ve ben etkili kişilerle görüştük. Günbegün nakış gibi işleyen bir strateji uyguladık. Libya’dan vatandaşlarımızı transfer ederken çok sayıda aşiretle iletişim kurmuştuk.

“Biz IŞİD ile anlaşmışız, cumhurbaşkanı seçiminden önce bırakılacaklarmış. Onların başına en ufak bir şey gelse bütün Türkiye türbülansa girer. Tüm taşları tek tek kontrol edeceksiniz. Din adamlarını da devreye soktuk. Suriye üzerinden bırakılmalarını da planladık.

“O gün benim temas demem, sabah 6’ya kadar bir dakika uyumamışız ve ben o şartlarda televizyona açıklamaya çıkıyorum, yine hiç uyumadan Şanlıurfa’ya iniyorum, hiç uyumadan Ankara’ya geliyoruz ve bu şartlarda kelime oyunlarına bakıyorlar. Bu kadar basitlik olur mu Evet, bu bir operasyondu, eğer tatmin edecekse burada söylüyorum. Diplomaside ‘operasyona başlıyoruz’ dediğimizde bu, bazen bir büyükelçiyi çağırıp nota vermek olabilir. Bazen bir tahliye operasyonu olabilir.

“Bunların kafası hep polisiye kafa olduğu için, onların hep anladığı operasyon illa kan dökülecek, bu muydu arzuları. Yine de bunları da önemsemiyorum.

‘HERKESİN SAYGI DUYDUĞU BİRİNİ DEVREYE SOKTUK’       

“Önemli olan vatandaşlarımızın ülkeye dönmesidir. Operasyonun neticesi önemli. Kardeşlerimizden birinin saç teline zarar gelseydi bildiğimiz her şeyi unuturuz. Zikrettiğimiz tek şey fidye ödemedik, ödemeyiz. Bu milli bir operasyondur. Elimizden gelse ilk gün alırdık. Bir an bile bırakmazdık.

“Çok yaklaştığımız anlar da oldu. THY’ye iki uçağı hazır tutun diye söyledik, Temmuz ayında ama olmadı. Birçok kere çok yaklaştık. Ne gerekiyorsa o yapıldı. Her zaman risk vardır. Her yer değişiminde her seçenek masadaydı.

“Hangi spekülasyon yapılırsa yapılsın, kendi araçlarımız kullanılarak operasyon gerçekleştirilmiştir. Vatandaşlarımızın canı söz konusuysa gereken her şey yapılır. Ne aldı ne verdı tartışmasına girilmemesi lazım. Bütün Irak’ta Türkiye’ye büyük sempati duyan bir kesim var.

“Herkesin saygı duyduğu, IŞİD’in de Musul’daki konumu gereği üzmek istemeyeceği bir kesim var. Çünkü halk tabanında zemini var. IŞİD’e ‘Bu rehinelere zarar vermeyin, onlar bizim emanetimidir’ diyecek herkes devreye sokuldu.

“Rehinelerin tutulmamaları gerektiğine yönelik pazarlıklar tabii ki yapıldı. MİT’e ne gerekiyorsa yapın, talimatı verdim. Bunlar içinde fidye dışında her türlü temas vardır. Kimle temas kurmak gerekiyorsa kuruldu. Ayrıca başka temaslar da olmak zorunda.

‘PYDNİN İNSANİ YARDIM TALEBİNE KARŞILIK VERİLDİ’          

“Bizim milletimizin zor durumdaki insanlara kapısını kapatması söz konusu değil. Her milletten insan gelebilir. Böyle bir geçmişe sahipsek bunun gereğini yapmak durumundayız. Kapımızı kapatmamız mümkün değil.

“Bizi Sünni politika takip etmekle suçlayanlar oluyor ama bir toplantımızda dahi etnik köken ve mezhep geçmemiştir. Suriye rejimi yanlıları da geldi Türkiye’ye. Sağ sağlim ülkelerine dönmeleri sağlandı.

“Ana muhalefet partisi bu konuda bir suçlama yöneltti. BDP’liler de Rojova’ya ilgisiz kaldığımızı iddia etti. Bunların hiçbirisi doğru değil. Bir seferde en fazla mülteci 3 gün içerisinde girdi. Bizim sınırımız tarihin en anormal sınırlarından biridir. Sınırın karşı tarafı vatandaşlarımızın akrabalarıyla doludur.

“Biz sınırımıza gelene bakmayız. 36 bin Yezidi var. Böyle bir ayrım hiçbir zaman olmadı. Onlara tek söylediğimiz; rejimle işbirliği yapmamaları, zulme ortak olmamaları oldu. PYD’nin insani yardım talebine karşılık verildi.

“Ama Türkiye’nin içinde kamu düzenini kimse yok sayamaz. Biz hiçbir zaman Türkiye vatandaşlarının savaşmak için Suriye’ye gitmesini mazur görmedik. 138 bin kişiyi içeri alırken, içerden dışarı gidişlere izin verirsek kamu düzeni kalmaz. Suriye rejimi bizi dinleseydi, Maliki bizi dinleseydi bunlar başlarına gelmeyecekti. Bunların sorumlusu Türkiye değil.

‘IŞİD’i TERÖR ÖRGÜTÜ İLAN ETTİK’    

“Sayın Kerry buraya geldiğinde IŞİD ile mücadele konusu ele alındı. Son dönemde uluslararası basında sanki Türkiye sınavda olan bir tarafta bir şey ıspat etmek zorunda. Türkiye bir şey ıspat etmek zorunda değil. Bütün meseleyi rehinelerle ilişkilendirip rehineler bırakıldığında ne yapacaksınız diye soru Türkiye gibi bir ülkeye sorulmaz. Türkiye kendi kararını kendi verir.

“Birileri bir şey ıspat edecekse uluslararası toplum kendini ıspat etsin. İnsanlar kimyasal silahlarla öldürüldü, bir tek BM kararı çıkarılabildi mi? Hükümetimizin IŞİD’e terör örgütü demediğini söylüyorlar. Biz 13 Ekim 2013’te Bakanlar Kurulu kararıyla IŞİD’i terör örgütü ilan ettik. Daha ortada Musul baskını yoktu. IŞİD’e karşı tutumumuz aşikar. Ama niyetleri başka. Rehinelermiz oradayken bize bir şey söyletip, bizi problemin parçası haline getirecekler. Bizim kaygılarımız ve ulusal çıkarlarımız var.

“Rehineler bizim birinci önceliğimizdi. Şimdi esas meselemiz, bölgede huzur ve istikrarı sağlayacak yaklaşımın sağlanmasıdır. Mesele Suriye halkının sahipsizliği. Esad sahip çıkmadı katletti, uluslararası toplum sahip çıkmadı, muhalefet zayıfladı. Aynı şey Maliki için geçerli. Sünni kesimi dışlamayın dedik, eleştirildi. Sünni siyasetçiler dışlandı, Sünni siyasetçi kalmadı. Bu IŞİD’i sahiplenmek değil. IŞİD en büyük zararı İslam’a veriyor. ÖSO’sunu desteklememenin bedeli ağır oldu.

ORTAÖĞRETİMDE BAŞÖRTÜSÜ

“Her alanda özgürleşme ve demokratikleşme çabası var. Bunu sadece başörtüsünün kaldırılması olarak görülmemeli. Özgürlüğü sınırlamaya kalkanlar ‘birilerine baskı olmaması’ gerekçesini kullanır. Birisinin muhtemel baskı görmemesi için fiili baskı uygulanıyor.

“10 sene önce memurlar arasında başörtü takılınca kıyamet kopacağı söyleniyordu. Şu anda hiçbir yerde gerilim yok. Böyle bir özgürlük anlayışı yok. Herkes kendi hayatını yaşar. İsteyen takar, isteyen takmaz. Başörtü nedeniyle kendi ailem baskı görürken, birisi çıkıp da Ahmet Hoca öğrenciler arasında ayrım yaptı diyemez. Karşımdaki sadece öğrencidir, kimseye baskı yapmadım.

HSYK SEÇİMLERİ

“Savcı ve hakimlerin kendi aralarında halletmesi gereken bir süreç. 2010 referandumu öncesinde bir elit yargının bütün karar mekanizmalarını yönetiyordu. Biz siyasi irade olarak hakim ve savcıların seçimleri yapmasını benimsedik ve referandumda kabul gördü. Ama Anayasa Mahkemesi blok liste değişikliği yaptı. Bu karar ilk darbeyi vurdu.

“Bundan istifade bir grup bütün yargıyı denetim altına almak ve siyasi iradeyi kontrol edebilmek için bir üstünlük kurdu. 28 Şubat yargısıyla yurtdışından emir alan yargı arasında bir fark görmüyorum. Yargı bir güç oyununun parçası haline geldi. Keşke hiçbirimizin haberi olmadan hakim ve savcılarımız seçimlerini yapsalardı. Ama siyasi iradenin yargıda bu tür yapılanmalar üzerinden üzerinde baskı oluşturmasını kabul etmesini kimse beklememeli.

“Bize danışmalarını da istemiyoruz ama başkalarına da danışılmasın. Milletten yetki almamış yurtdışındaki bir otoriteye HSYK mensupları danışacaksa yargı bağımsızlığı hatta ülkenin bağımsızlığı orada biter. Bunu açıkça söylüyorum.

“Hükümetimizin ve AK Parti’nin yargıya müdahale niyeti yok, olmaz da. Ama birileri yargıya müdahil olmak ve yargı üzerinden ülkenin kaderiyle oynamak isterse buna da izin vermeyiz.”

(İMC)