HDP Grup Başkan Vekili İdris Baluken, 3 aylık cezaevi sürecini ve yaşadıklarını anlattı.

HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen ile Meral Danış Beştaş’ın tutuklanmasını değerlendiren Baluken, sürekli şok ortamı yaratılmak istendiğini söyledi.

Baluken, tahliye edildiği gün iki vekilin daha tutuklanmasını “İyimserlik havası daha cezaevinin kapısındayken berhava edildi” sözleriyle değerlendirdi.

Eş genel başkan ve vekillerin tutukluluğuna dikkat çekerek, “Bu referandumun herhangi bir meşruiyeti yok” diyen Baluken, “Bu referandumun şu anda herhangi bir meşruiyeti falan yok. 6 milyon oy almış partinin iki eş başkanı, milletvekilleri, belediye başkanları, binlerce seçilmiş siyasetçisi, üyesi tutukluyken neyin meşrutiyetinden bahsedeceğiz” dedi.

İdris Baluken, Dihaber’den Hayri Demir veSelman Gozelyüz’ün sorularını yanıtladı.

* Tahliye kararınızdan hemen sonra Parti Sözcüsü Ayhan Bilgen ve Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş hakkında iki gün önce adli kontrol şartıyla serbest bırakılmalarına rağmen yakalama kararı çıkartıldı ve ardından da tutuklandı. Bu iki tutuklamanın hemen tahliyenizin üzerine yaşanması bir mesaj mı?

Şok edici bir durum. Sürekli şok ortamı yaratılmak isteniyor. Bunu baskı ortamının devam ettirildiğine dair güçlü mesajlar sürekli verilmek isteniyor. Bu işte Kürt halkı ya da HDP seçmeni açısında bu baskı ortamının devam edeceği, milliyetçi seçmen açısından da onların gönlünü kazanmaya yönelik bakış açısıyla ele alınıyor. Aksi takdirde bunu izah etmek mümkün değil. Ben tahliye olduğumda da hepimiz çok buruk sevinç yaşıyoruz.

Tamam neticede 3 aylık tecrit koşullarının getirmiş olduğu bir şey var ama aynı koşullarda arkadaşlarımız devam ediyor. Eş başkanlarımız öyle. Çıktığımız cezaevinde bir partinin genel merkezinde çalışanından daha fazla siyasetçi var.

Onları orada bırakarak çıktığın zaman her şey günlük gülistanlık oldu, her şey düzeldi diyemiyorsun. Ama acaba belli şeylere vesile olur mu? Diye taşımak istediğiniz iyimserlik havası henüz kapıdan ilk adımınızı attığınızda size ulaşan bir haberle adeta berhava ediliyor.

İki vekil arkadaşın üç gün önce serbest bırakıldığı bir hukuksal süreçle ilgili yeniden bir tutuklama kararı çıkması ve o şekilde tutuklanmaları herhalde küçük bir sevinç kırıntısı bile bu ülkedeki ezilenlere çok görülüyor diye düşünüyorum. Bunun başka bir anlamı olamaz.

‘TAHLİYE ETTİREN AYM KARARI DİĞER VEKİLLER İÇİN DE EMSALDİR’

* Tahliye kararınızda Anayasa Mahkemesi’nin geçmiş dönemde tutuklu milletvekilleri hakkında verdiği karara atıfta bulunuluyor. Bu karar sizin için uygulanırken halen 12 HDP’li milletvekili tutuklu, bu diğer HDP’liler de için emsal değil mi?

Şu anda bilemiyorum benimle ilgili karar bahsettiğimiz siyasi hesaplar üzerinden mi oldu yoksa hukuksal işleyiş açısından mı şekillendi? Karara baktığımızda mahkeme hukuksal bazı kriterleri göz önünde bulundurmuş görünüyor.

Milletvekili olmamız, AYM’nin mevcut kararına atıf yapması doğalında birçok milletvekili arkadaşımızın mevcut durumuna da emsal teşkil ediyor ve hızla ortadan kaldırması gerekiyor. Ama bu süreçler böyle mi şekillenecek diye sorarsanız. Buna benim verebileceğim net bir cevabım yok. Çünkü hukuksal kriterler işlemiş olsaydı zaten bu üç aylık süre içerisinde AYM’nin mutlaka bir karar almış olması gerekiyor. Düşünün ki bir siyasi partinin iki eş başkanı, 12 milletvekili tutuklu.

Seçilmiş siyasetçiler, belediye başkanları bu konuda tutuklu milletvekilleriyle ilgili geçmiş dönemde verilmiş olan emsal kararlar var. Ama Anayasa Mahkemesi daha üç aylık sürede bunu gündemine bile almamış. Bunun kabul edilebilir hiçbir yönü yok. Bu hukuksal süreçlerin siyasal baskı altında olduğunu gösteriyor. Türkiye’de eğer normal bir işleyiş içerisinde bazı şeyler değerlendirilmiş olsaydı ben AYM’nin tutuklu milletvekilleri, eş başkanlar ve gazetecilerle ile ilgili daha önce emsal olan kararları ilgili göz önünde bulundurarak hızla bir karar vermesi gerektiği kanaatindeyim.

‘ÇÖZÜM SÜRECİNİ SUÇ SAYMAK İÇİN BİR TUZAK, KUMPAS DEVREYE KONULDU’

* Kamuoyu sizi İmralı Heyeti’nin bir üyesi olarak da biliyor. Dolmabahçe’de verilen fotoğrafın ardından hükümet kanadındaki isimler bir bir siyasi arenadan çektirildi. HDP’li 3 üyeden ikisi gözaltına alındı, siz tutuklandınız? Tüm bunlar çözüm süreci açısından ne anlama geliyor, bir intikam mı alınıyor?

Benim tutuklu olduğum dosya ile ilgili ağır suçların istinat edildiği çalışmaların tamamıyla ilgili fezlekeyi hazırlayanlar bu paralel devlet yapılanması mensubu emniyet güçleri, iddianameyi hazırlayanlar da Fetullahçı yapılanmayla ilgili savcılardı. Hepsi cezaevinde. Bu insanların daha önceki süreçlerde çözüm çalışmalarını nasıl sabote ettiğini çok iyi biliyoruz. KCK operasyonlarından bu güne kadar Paris katliamı gibi birçok şeyde nasıl görev aldığını çok iyi biliyoruz.

Belli ki çözüm süreci yürürken de aslında çözüm sürecini mahkum etmek üzere böylesi bir hazırlık yapılmış, böylesi bir tuzak hazırlanmış. Aslında benim durumum aslında biraz daha özgün bir şeyi ifade ediyordu.

Benim üzerimden çözüm sürecinin bütün çalışmaları mahkum edilmek istendi. Belki aslında orada o dönemin devlet ve hükümet yetkililerini de hedefine alan bir şey de belki hazırlanmış olabilir bu savcılar tarafından. O yüzden benimle ilgili durum aslında mahkeme heyetine de ifade ettim; yarın öbür gün bu süreç içerisindeki çalışmalarda yer almış herkesin durumunu yakından ilgilendirecek bir takım yeni sonuçlara yol açabilir.

Bu yönüyle doğrudan çözüm heyetinde yer alıyor olmamız, o dönem yürüttüğümüz bütün çalışmaların kamuoyuna mal olması benim şahsımda çözüm süreciyle ilgili bir tuzağın da çözüm sürecini tamamen suç saymaya yönelik bir kumpasın da devrede olduğu kanaatini uyandırdı.

‘YASAMA GÖREVLERİMİZ GASP EDİLDİ’

* Tutuklu bulunduğunuz dönemde yasama üyesi olarak yer almadığınız iki kritik görüşme, bütçe ve Anayasa değişikliği teklifi Meclis’te görüşüldü. Sizinle birlikte 11 HDP’li bu görüşmelere katılamadı. O günlerde görüşmelere dahil olma ve oy hakkını kullanmak için dilekçeyle başvurular da yapıldı ancak olumsuz sonuçlandı. 11 üyesi olmadan yasama organının bu görüşmeleri gerçekleştirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biz halkımız adına o bütçe görüşmeleri esnasında söz hakkımız ve oy hakkımızı kullanamadık. Oysa halkın bütçe hakkı anayasal güvence altına alınmıştır. Bizim de hazırlanan bütçeyi halk adına denetleme gibi bir görevimiz vardı. En önemli yasama fonksiyonumuzdur. En önemli yasama görevlerimizden biridir ve bizim bütçe görüşmeleri sırasında hem söz hem de oy hakkımız gasp edildi. Sonrasında da bütün ülkenin demokratik geleceğini ilgilendiren Anayasa değişiklik görüşmelerinde söz ve oy hakkımız gasp edildi.

‘MECLİS BAŞKANLIĞI TOPU YARGIYA ATARAK SORUMLULUKTAN KAÇTI’

Yasamaya açıktan bir müdahale yapıldı. Bu konuda biz Meclis Başkanlığı’na yazılı dilekçeler verdik. Biz hukuksuz bir şekilde tutuklanmış olabiliriz ama bu yasama görevimizin engellenmesi anlamına gelemez. Bunun koşullarını sağlamalısınız dedik. Hakkımızı kullanmak istedik. Mevcut yasalar ve yürürlükte olan darbe Anayasasına göre bizim yasama görevlerimiz güvence altında olmasına rağmen bu engellendi. Açık bir şekilde anayasal suçtur. Bu suçu kim işledi, sorumlusu kimdir? Bunu sonuna kadar takip edeceğiz. Bu konuda Meclis Başkanlığı’nın vermiş olduğu cevaplarda sorumluluktan kaçma, işin içinden sıyrılma ve topu yargıya atma durumu var. Bu yargı kararıdır ve bizimle ilgisi yoktur dediler. Oysa yargı bizim oy kullanmayacağımız bizim yasama görevini yerine getirmeyeceğimiz, bizim söz hakkımızı kullanamayacağımız bir karar vermemişti. Ama Meclis Başkanlığı bu konuda herhangi bir şey yapmadığı gibi topu da yargıya atarak işin içinden çıkmaya çalıştı.

Yargı kurumları da bu konuyla ilgili muhtemelen bir şey oluştuğunda “Biz böyle bir karar almadık. Verdiğimiz tutuklama yasama görevini engelleyen bir çerçeve içermiyordu” diyebilirler ama biz bütün bunları bilemeyiz. Bizim bildiğimiz tek şey yasama görevimizin engellenmesi ve en kritik görüşmelerde de halk adına o görüşmelerde görevimizi yerine getirmeyişimizdir. Bu açık bir anayasal suçtur, bugün siyasi konjektör bu anayasal suçla ile ilgili belli bir takım hukuksal süreçle belki işletilmeyebilir ama biz bunu kesinlikle sonuna kadar edeceğiz. Gerek ulusal gerekse evrensel yargı nezdinde anayasal suç olarak yasama görevimizin engelleyen sorumlularla ilgili süreçleri sonuna kadar takip etme konusunda kararlıyız.

‘ANAYASA GÖRÜŞMESİ MEŞRU DEĞİLDİR’

* Anayasa değişikliği görüşmeleri de aynı şekilde yapıldı?

Bizim katılmadığımız bir Anayasa görüşmesi meşru değildir. Diyarbakır milletvekili olarak benim ismim okunduğunda benim orada oy kullanmam gerekiyordu. Partinin eş başkanlarının isimleri okunduğunda onların orada oy kullanma koşullarının sağlanması gerekir. Kullanır kullanmaz, olumlu olumsuz hangi anlamda kime ne kadar etki yapar, siyasi sonuçlarının ne olacağı bunu kimsenin değerlendirme hakkı yoktur. Anayasa ve yasalarda o tanımlanmıştır.

Dolayısıyla aslında mevcut oylamanın kendisi çok ciddi bir meşru yet tartışmasını da beraberinde getirmişti. Kaldı ki şimdi bir referandum sürecine girildi. Açık söyleyeyim; bu referandumun şu anda herhangi bir meşruiyeti falan yok. 6 milyon oy almış partinin iki eş başkanı, milletvekilleri, belediye başkanları, binlerce seçilmiş siyasetçisi, üyesi tutukluyken neyin meşrutiyetinden bahsedeceğiz.

Eğer bu referandumun sonuçları üzerinden bir gelecek taahhüdü yapılıyorsa bir an önce bu hukuksuzluğun kaldırılması lazım. Kaldırın hukuksuzluğu seçilmiş siyasetçilerin tümünü, başta eş genel başkanlar ve milletvekili olmak üzere siyasi çalışmaların başına gelsinler. Ondan sonra ortaya çıkacak olan sonucu, ona göre referans alabilirsin. Birçok şeyi sayabiliriz yine; OHAL koşullarında referandumun yapılıyor olması.

OHAL koşullarının Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde nasıl bir sıkıyönetim uygulamasına döneceği, sandık güvenliğinden tutun YSK’deki bilgi işlem sürecine kadar ki o süreçler nasıl şekilleneceği. Bütün bunların hepsi zaten toplumda büyük bir kaygı konusu ama 6 milyon oy almış bir partinin iki eş başkanı, milletvekili, belediye başkanları binlerce üye ve yöneticisi tutukluyken, siz bu tabloyu kimseye anlatamazsınız. Sonuç ne olursa olsun dünya kamuoyunda Türkiye kamuoyunda bunu bir şekilde meşru olarak değerlendiremezsiniz.

O nedenle çok dar bir zaman aralığındayız ve hızla bu yanlıştan dönülmesi lazım. Hızla bu seçilmiş siyasetçilerin tamamı siyasi çalışmaların başına gelebilecek bir şekilde bir sürecin işlemesi ve ona göre bu referandum ile ilgili çalışmaların gündemleşmesi gerekiyor.

‘MEŞRUİYET ZEMİNİ SAĞLANIRSA HALK SANDIKTA DERS VERECEKTİR’

* Bu şartlarda yapıldı diyelim size göre sonuç nasıl çıkar?

Bu konuda yeterli bir çalışmanın yürütüldüğü kanaatinde değilim. Neticede sesini duyurabilecekleri bütün muhalif kanallar susturuldu. Gazeteciler tutuklandı, televizyonlar kapatıldı. Yaygın medya ağır sansür işletiyor, dolayısıyla bu referandumun meşruiyeti üzerinden bir tartışma toplumda çok fazla gündemleşmedi. Ben bu meşruiyet zeminin mutlaka sağlanması gerektiği kanaatindeyim. Bu zemin üzerinden mevcut durum giderilirse, bununla ilgili Türkiye’nin içerisinde bulunduğu koşulların Türkiye halkları açısında son derece sağlıklı bir şekilde değerlendirileceği ve bugünkü tablonun sorumlularına sandıkta ciddi bir ders verileceği kanaatindeyim.

‘KRİZİN ALTINDA YATAN ÇÖZÜM MASASININ DEVRİLMESİDİR’

Bugün Türkiye ağır bir toplumsal krizde, ağır bir siyasal ve ekonomik krizle karşı karşıya. Çökmüş bir Suriye ve Ortadoğu politikası var. Avrupa Birliği ile ilişkilerden tutalım da uluslararası birçok dış politikası neredeyse iflasın eşiğine gelmiş durumda. Neredeyse çark üstüne çark yapılıyor. Bütün bunların altında yatan temel sebep çözüm masasının devrilmesi, yeniden çatışmalı savaş politikalarına geri dönülmesi ve 7 Haziran seçim sonuçlarının tanınmamasıdır. AKP bütün bunları yaparak aslında bu kriz ortamının ara süreçte devreye giren askeri darbelerden siyasi darbelere kadar bütün bu süreçlerin taşlarını döşemiş oldu. Türkiye toplumu bütün bu tabloyu değerlendirecektir.

Neticede AKP ve Erdoğan’ın Türkiye’yi getirdiği durum ortada. Bu tablonun tamamını kim şöyle düşünürse; “Toplum görmezlikten gelecek, işte günü birlik yapılan siyasi tartışmalar üzerinden pozisyon belirleyecek.” Bence bu Türkiye halklarının iradesini küçümsemek olur. Kesinlikle bu tablonun tamamının çok ciddi bir şekilde Türkiye halkları tarafından sandığa yansıtılacağını düşünüyorum ve bunun da Erdoğan ve AKP açısından çok ciddi bir siyasi sonuç ortaya çıkaracağı kanaatindeyim. Kürt halkı açısından da Sur, Cizre, Nusaybin sürecinden tutalım da Diyarbakır’da yüzbinlerin katıldığı seçim mitinginin bombalanmasına kadar bütün bu süreçlerin bir nevi kabul edilip edilmeyeceği ile ilgili eş başkanlar ve milletvekillerinin, belediye eş başkanlarının tutuklanıp tutuklanmaması ile tablonun kabul edilip edilmeyeceğiyle ilgili bir durum olacak. Ahmet Türk’e reva görülen o muameleyi Kürt halkının vicdanında farklı bir şekilde sunmaya çalışanlar aslında onun nasıl ele alındığını sandıkta görecekler diye düşünüyorum.

‘AKP’LİLER ÇOCUKLARININ YÜZLERİNE BAKAMAYACAK DURUMA GELECEK’

* Cezaevindeyken kimi AK Parti ve MHP’lilerin CHP’li vekiller aracılığıyla mesaj gönderdiğini söylediniz. Tahliye sonrasında da arayanlar oldu mu? Özelikle AK Partililer açısından bu duruma dair görüşleriniz neler?

Çıktıktan sonra arayanlar oldu. Geçmiş olsun diye arayanlar oldu… Bu durum bugün için belki onlar tarafından çok bilince çıkarılmıyor ama inanın ki birkaç yıl sonra çocuklarının yüzlerine bakamayacak duruma gelecekler. Yarın öbür gün bu tablonun sahipleri torunlarının, çocuklarının yüzlerine bakamayacak duruma gelecekler. Nasıl izah edecekler bunu. Hep yaşanmışlıklardan örnekler veriyoruz. İşte Ahmet Türk’ü, Orhan Doğan’ı, Leyla Zana’yı, Hatip Dicle’yi o zaman zindanlara gönderenler siyaset sahnesinden nasıl silindiğini hep beraber gördük. Onlar kendi çocuklarına bu tabloları göğüslerini kabartarak anlatamadılar. Bugünkü siyasetçiler için de böylesi bir süreç gelişecektir. Biz halen kim olursa olsun mevcut yanlışlardan geri dönülmesi ve bir an önce bu ülkede yaşanan ağır sorunların çözümüne katkı sunulmasıyla ilgili gösterilen en küçük çabaya değer biçme üzerinden yaklaşıyoruz.