Gazeteci Amed Dicle, Mayıs 2014'te İmralı’da Abdullah Öcalan ile rutin görüşmeleri yapan HDP Heyeti’nin, süreci KCK yönetimi ile konuşmak ve Ada’daki görüşmelerin geldiği aşamayı aktarmak üzere Kandil’e gittiği görüşmelerden birini bugünkü yazısında aktardı.

Fırat Haber Ajansı yazarı Amed Dicle, bu kez de o dönem yapımına hız verilen ‘kalekol’ sorunu için yapılan Abdullah Öcalan, KCK ve HDP arasındaki değerlendirmeleri kaleme aldı.

İşte Dicle’nin "Öcalan AKP ve Kandil'e ne mesaj gönderdi..." başlıklı yazısının tamamı:

Mayıs 2014.

İmralı’da Abdullah Öcalan ile rutin görüşmeleri yapan HDP Heyeti, süreci KCK yönetimi ile konuşmak ve Ada’daki görüşmelerin geldiği aşamayı aktarmak üzere Kandil’e gider. Heyet, İmralı’daki her görüşmeden sonra Kandil’e gider ancak yola çıkmadan önce Ankara’da devlet heyeti ile bir araya gelirdi. Zira, Kandil’e hem Öcalan ile yapılan görüşmelerin içeriği hem devletin tavrı ve mesajları iletiliyordu.

İşte bu görüşmelerin birinde, Mayıs 2014 ortalarında HDP Heyeti Kandil’e hareket etmeden önce Ankara’da MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile bir araya gelir. Fidan, Kandil’e iletilmek üzere bir ‘eylem planı önerisi’ gönderir. HDP’liler, Fidan’ın verdiği eylem planını Kandil’de KCK yöneticilerine iletir. KCK, ‘Önderlik zaten oradadır, her toplantısı, mektubu bir plandır, projedir, yol haritasıdır’ diyor. Kandil’de yapılan toplantıda, KCK yönetimi, devlet tarafından yapılan karakollara ilişkin itiraz ve eleştirilerini aktarır. ‘Bu tür uygulamaların hiçbir şekilde kabul edilemez olduğunu, ateşkese aykırı bir durum olduğunu' söyler ve 'AKP’nin tutumunu, tavrını ve adım atmamasını’ eleştirir.

KCK’nin bu görüşleri, 1 Haziran 2014’te İmralı’da gerçekleşen görüşmede devlet görevlilerinin yanında Öcalan’a aktarılır.

Tam bu tarihlerde Lice’de yapılan karakollara karşı kitlesel gösteriler gündemdedir ve iki uzman çavuş yol kontrolünde YDG-H tarafından gözaltına alınır.

Kandil’in eleştirileri iletildiğinde Öcalan şu cevabı verir: ‘’Evet, biliyorum. Hatta o götürülen uzman çavuşlar meselesi de var, değineceğim.’’

Bunun üzerine, HDP'nin İmralı Heyeti Sözcüsü Sırrı Süreyya Önder devreye girerek başka bir aktarım ve bilgilendirmede bulunur. Önder, Heyet olarak bakanlarla yaptıkları görüşmeyi Öcalan’a anlatır:

Önder: Bu karakol mevzularını bakanlarla da görüştük. İlk defa Efkan Bey'den bu durumda olumlu bir yaklaşım gördük. Efkan Bey Lice’deki karakolun yapımının tamamen durdurulacağını, diğer yerler için de ortak bir komisyonla hangisi gereklidir hangisi gereksizdir, birlikte tespit edebileceğimizi söyledi.

Öcalan: Bu öneriyi dikkate alın.

HDP Heyeti bu öneriyi dikkate aldıkları için Lice’de alınan uzman çavuşların durumu için devreye girdiklerini aktarır. Hatırlanacağı üzere, bu tarihlerde alınan uzman çavuşlar HDP Heyeti'nin arabuluculuğuyla serbest bırakılmıştı.

Önder’in Öcalan’a yaptığı aktarıma göre, hükümet, MGK toplantısında müzakereyi zorlayacak durumların yaşanacağına ilişkin kaygılarını dile getirmiş, HDP ise bu nedenle inisiyatif alarak Lice’ye gitmişti.

Mezopotamya Yayınları tarafından basılan İmralı Notları kitabındaki diyalogların ana çerçevesi böyle.

Öcalan, bu aktarımları olumlu karşılayarak, kendisiyle görüşen devlet heyetinin de bazen zorlandığını ve yardımcı olunması gerektiğini vurgular ve şunları ekler:

"Hükümetle görüşün, onlar da hasta tutsaklar için duyarlı olsunlar. Siz de Efkan’la konuşun. On bin nüfuslu Lice’nin dört bir tarafına kırk bin asker yığmak kabul edilemez. Tahriktir. Silvan olayında olduğu gibi tahrik yapılıyor. AKP de bu durumları artık istismar etmesin. İzleme Kurulu bunun için önemlidir. Karakollar, güvenlik barajları vb. sırf bizi tahrik etmek için yapılıyor. Tüm karakollara değil ama stratejik olanlarına izin vermeyiz. Ciner grubuna bütün köyleri istimlak ettiriyorlar, sömürmesini sağlıyorlar. Barajlar, fabrikalar vb. orada bizi engellemek, halkı sömürmek için yapılıyor. Halk aç kalacak; Çukurova’ya, Karadeniz’e pamuk, fındık toplamaya gidecek, bunlar da büyük paralar kazanacak. Bunu kabul etmeyiz. Böyle yaparlarsa o fabrikalar ileride havaya uçar.

Bu sorunların tamamı için dokuz komisyon ve konferans önermiştim. İktisat ve güvenlik komisyonları önemli, konferansları hemen yapılmalı. Dil, din, tarih, sanat konusunda da daha sonra yapılabilir. Güvenlik konferansı önemlidir. Bugüne kadar Kandil’in aklına da bu güvenlik meselesi gelmemişti. Bu konferansta JİTEM, gladio, koruculuk, hepsi görüşülür. Bunlar egemenlik meselesi değil iç güvenlik meselesidir. Çünkü Kürt imhası için özel bir gladio oluşturulmuş, NATO gladiosuna bağlı üç lobiye bağlı bir gladio oluşturulmuş. 1952’de NATO kurulurken kurulan bu gladio Menderes olayı, sağ-sol çatışması vb. tüm bu olayları yapmıştır."

Tam bu noktada, görüşmeden hazır bulunan devlet görevlisi araya girerek şöyle der:

"Türkiye’de hiç kimse bu çözümlemeleri yapmamıştı. Bunlar önceden önsezilerle ve yoğun birikimle ortaya kondu ve hemen hemen çoğu doğrulandı."

Bu görüşme yani 1 Haziran 2014 görüşmesi, gündemdeki diğer konuların değerlendirilmesi ile sona erer. Lice meselesi konuşulmuş, taraflar göreceli olarak anlaşmaya varmıştır ve Öcalan, hükümetten de adım atmasını beklemektedir.

Ancak Haziran’ın ortasında Heyet yine İmralı'ya gider ve Öcalan görüşmenin başında Lice olayını gündeme getirir. Zira hükümet tarafı söylediklerinin hiçbirini gerçekleştirmemiş, Öcalan’ın gayreti ile Kürt hareketi tarafından atılan adımlar karşılıksız kalmıştır. Ve bu durum Öcalan’ı öfkelendirmiştir.

Öcalan sadece hükümete değil eleştiri oklarını HDP Heyeti'ne de yönelterek şöyle demektedir: "Lice’de neler oluyor, bana anlatın. Öncelikle şunu bilmelisiniz: Siz bir müzakere heyetisiniz. Ağırlığınızı korumalı, prestijinizi de kaybetmemelisiniz. Onun için devreye girerken çok düşünmeli, girdikten sonra da gereğini yapmalısınız. Müzakere yürütmek acemiliği ve plansızlığı kaldırmaz, bunu bilmelisiniz. Sözünüzün her yerde ağırlığı olmalı. Beni temsil ediyorsunuz. Beşir Bey'e de, İçişleri Bakanı'na da şunu söyleyin: Bizim attığımız bütün adımların bir karşılığı olmalıydı. Yapılması, ele alınması gereken şey farklıydı. 'Attığımız bütün adımları kör gözle izlediniz. Öcalan’ı hiç tanımıyorsunuz' deseydiniz. Ben teslim olmuşum gibi yansıtıyorlar. Öcalan’ın imajı böyle yansıtılamaz.

Bunlara söyleyin, benim hakkımda konuşurken ciddi olsunlar. Biz teslim olmuş bir güç değiliz. Muazzam bir savaş gücümüz var. AKP’nin iktidara gelmesi de 2000’li yılların başında bizim milliyetçi laik diktatörlüğü ve faşizmi çökertmemizle oldu. AKP bunun üstüne geldi. Ama şimdi AKP her şeyi kendine mal ediyor. Hasta tutsakları bırakmayı bile pazarlık konusu yapıyor. Bu doğru değil. Her şeyi bizi sıfırlayarak yapmak isterlerse olmaz. Bu AKP açısından da iyi olmayacak neticeler verir.

İkinci olarak da bir hakemlik heyeti gerekli, hatta zorunludur. PKK’yi de, devleti de denetleyecek bir heyet. İşte şimdi bu heyet olsaydı, Lice’de yanlışı kim yapıyorsa onu uyarırdı. Devlet mi, PKK mi yanlış yapıyor, belli olurdu. Dünyada bu böyledir. Başından beri söyledik, yapmadılar. İşte şimdi Türkiye’de tam bir kaos var. AKP şimdi niye kaçınıyor? Kaçınıyorsa demek ki işin içinde hile var, hegemonik hesap var, tasfiye var. Böyle olmaz. Söylediklerimiz yapılsaydı, devlet aklı için de, ağırlığı için de daha iyi olurdu. Kurnazca, hile ile altımızı oymak, partimizi lince tabi tutmak kabul edebileceğimiz şeyler değil. Siz de bunlara anlatın. Siyaset böyle yapılır."

Öcalan, hükümetin Meclis'te çıkarması gereken yasaları çıkarmadığını eleştirerek Kandil’e şu mesajı iletir:

"Cumhurbaşkanlığı seçimi olmadan öncesinde çıkması lazım. Bunu Kandil’e de söyleyin, azami Haziran sonuna kadar çıkması lazım, çıkmazsa ben garanti veremem. Siz bunu görüşün ve bakanların bu konudaki düşüncelerini alın. AKP tekrar uyduruk nedenlerle karşı çıkar ve bunu kabul etmezse tam bir savaş çıkar."

Öcalan, hükümet-devlet tarafının yasa çıkaracağını ve bundan dolayı bazı eylemlerin en az Haziran sonuna kadar durması gerektiğinin Kandil’e iletilmesini ister ve bu konuda, günümüzde de ışık tutacak şu belirlemelerde bulunur:

"Bu son Lice olayları benzeri hadiseler durumu zorluyor. Biz ciddi bir çalışma içerisindeyiz. Bu kargaşa, araba yakmalar, yol kesmeler, alıkoyma vb. durmalı, en azından ay sonuna kadar kesinlikle durmalı. Şunu da söyleyin: Bu alıkoydukları işçileri, askerleri hemen bıraksınlar. Bu yasallaşma şansını kurtarmak için belirttiğim hususlar çok önemlidir. Şunu da söylüyorum: AKP bunu da oyalamaya dönüştürürse demek ki hile vardır. Bu olaylar yasallaşma şansını da bitirir. Ateşkes içinde ateşkes ilan edilecek. Benim burada imkânlarım zayıftır, iletişim kanallarım kısıtlıdır. Müzakere, muhataplık hepsi hal olacaksa, uzman sekretarya, medya ve ihtiyacımız olan başka heyetleri oluşturacağız. Bu heyet çalışmalarıyla önemli oranda sorunlarda yol alacağız."

Devlet tarafından Öcalan’a aktarılan; yeni adımların atılacağı. Öcalan, bu sebeple, bir şans daha verilmesini ister ama ‘oyalama’ uyarısında da bulunur.

Nitekim böyle olur ve 26 Haziran 2014’te yapılan bir sonraki görüşme daha gergin geçer. Zira bu süreç zarfında devlet heyeti bazı yeni şartlar öne sürmüştür.

Bu durumu kabullenmeyen Öcalan, HDP Heyeti'ne hitaben şu değerlendirmelerde bulunur:

"AKP’nin bakışı karakol yapmak, HES yapmak, yani tüm yaşamı bitirmeye yönelik politikalar uygulamaktır. Ben bunun aşılması için dokuz boyut saydım. Bunlar çok önemliydi. Ama siz bunları hükümete anlatamıyorsunuz, yaşama geçiremiyorsunuz. Böyle olduğu için şimdi heyet bana yeni şartlar getiriyor. (Öfkelenerek) Peki, getiriyorsun da, sen bana özgür yaşamın nesini veriyorsun, diye sormadınız mı? Biz kendi toprağımızda ne yapacağız, tartışmadınız mı? Gidin, Beşir (Atalay) Bey'le de konuşun. Bunları tartışmadan uyduruk gerekçelerle bana gelmesinler. Biz çocuk değiliz, deli değiliz, terörist değiliz! Teröristin Allah’ı da sizsiniz, deyin. Kendilerini uyarıyorum, bana sahte gündem dayatmasınlar.

Yanlış anlaşılmasın, ben silah düşkünü değilim, ama bu şekilde yaklaşılırsa farklı değerlendireceğim. Beyaz Türkler eliyle Kürtler Kürt işbirlikçiliğiyle yasadışı ilan edilmiş. Kürtlük yasadışı bırakılmış. Yaşam alanı sıkıştırılmış. Hükümet bunu anlamıyor mu? Siz anlatamıyor musunuz? Hükümet halen bu sefil haliyle bizi tasfiye etmeye çalışıyor. Oysa biraz kafaları çalışsaydı, çağdaş yaşam için normların, yasaların gerekli olduğunu bilirlerdi. Bu şekilde örgütlenebilen bir devlet gereklidir. Ama ben takip ediyorum, siz de Anayasa Komisyonu'nda bile izlediniz. Beyaz Türkler Kürt olarak benim adımı yasaya bile yazmıyorlar. Onlara deyin ki, beni (Kürtleri) yasaya almadığınız zaman beni siz dağda tutuyorsunuz, demektir. 'Öcalan Kürtleri yasadışılıktan, -onların tanımıyla- 'eşkıyalıktan' alıp yasa altına almak istiyor' deyin. Kürtlerin eşit, çağdaş kültürü ve kimliğiyle yaşamı için yasa yapmıyorlarsa bunda hile vardır; bu açık bir soykırımdır, kültürel soykırımdır. Sizin de bunu anlatmanız, herkese bunu kavratmanız gerekir.

Bunlar kafaya takmışlar, beş on gerillamız var, tasfiye edecekler. Beyaz Türkler de provoke ediyor. Beyaz Türkler 'Gerilla halen dağdan inmedi' diye bastırıyor. Tayyip de bunlara cevaben 'indireceğim' diyor. Nasıl indireceksin? Gerilla demokratik ortamda gelmezse bunlar her şeyin biteceğini görmüyorlar mı? Hazırlık yapılmadan, demokratik ortam sağlanmadan gerilla gelirse siz de bitersiniz, o çok konuşan sol da biter, devlet de biter, Tayyip de biter, MİT de biter!"

Tam bir buçuk yıl önce İmralı Adası'nda Abdullah Öcalan tarafından yapılan bu tespit, Ocak 2015’ın fotoğrafını çok net bir şekilde çiziyor. Tarafların konumu, kimin sürece hangi amaçla yaklaştığı görülürken, sonuçları bugün ağır bir şekilde hayat buluyor. Öcalan’ın Haziran 2014’te AKP hakkında yaptığı tespitler ve bu tespitlere rağmen geliştirdiği çözüm siyaseti bugün engelleniyor ve Öcalan ile görüşme bile yapılamıyor. Hükümet, dolayısıyla tüm devlet organları, son üç senede diyalog ve görüşmelerle tasfiye edemediği PKK’yi şimdi savaşla tasfiye etmek istiyor. Öcalan ise, daha önceki bir görüşmesinde ‘’süreç başarısız olursa beni öldü bilin" diyerek, kendisine bağlı örgüt ve kurumların ne yapması gerektiği noktasında uyarılarda bulunmuştu. Yapılan onca görüşmeden anlaşılıyor ki; Öcalan’ın yapmak istedikleri değil, tespitleri ve kaygıları bugün hayata geçiyor.

Öcalan, birçok görüşmesinde, müzakere olmazsa korkunç bir savaşın olacağını, sadece Lice, Cizre gibi şehirlerde değil onlarca merkezde şehir savaşının olacağına dair uyarıda bulundu. Bu uyarıları tehdit olarak değil, tespit olarak yaptığını hep vurguladı. Son görüşmelerinin birinde, müzakere yapılmazsa darbe mekaniğinin devreye gireceğini belirtmişti. Darbe mekaniği bugün 'Saray darbesi' şeklinde devrede. Ve bunun sonucu olarak hem Türkiye'de hem de Suriye'de Kürtler adına her şey reddedilmekte, Kürt kadınlarının cenazesi günlerce sokakta bekletilmekte, çocukların cesedi derin dondurucuda saklanmaktadır. Öcalan'ın fikirlerini benimsemiş Kürt kadın ve gençleri de bu vahşete karşı direnişte...