HDP Kars Milletvekili ve Sözcüsü Ayhan Bilgen, Parti Genel Merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Rusya’nın ortaklığı ile Mersin’de yapılacak Akkuyu Nükleer santraline ilişkin eleştirilerde bulunan Bilgen, “Döviz kuru kritik seviyeyi aştı. Bu yanlış ekonomi politiğin bir uzantısı olarak da Akkuyu’daki şov, tören sırtımıza bir kambur olarak deklare edilmiş oldu. Bu adeta Osmanlı tarihinde Fransızlara tanınan kapitülasyonlar gibi Ruslara tanınan bir kapitülasyondur. 7 yıl öncenin Dolar kuruyla yapılan bir satın alma anlaşmasının toplum yararına olduğuna ikna etmenin imkanı yoktur. Dolayısıyla bu şov, bu anlaşma Rusya’nın rüyası olabilir, ancak Türkiye toplumunun ve ekonomisinin yararına değildir” dedi.

Türkiye’de seçim rekabetini Başakşehir Spor’un futbol maçlarına benzeten Bilgen,” Türkiye’de seçim tartışmaları yapılırken siyasi rekabet de Başakşehirspor’un müsabakalarına benziyor. Para varsa, güç varsa ne taraftara ne kurala ihtiyaç var, her şey mübah. Bu anlayış Türkiye siyasetine egemen olmuş durumda”

Osmangazi Üniversitesi’ndeki saldırıya değinen Bilgen, “Ülkenin güvenlik politikasını ihbarcılık üzerine kurmanın bedelini Osman Gazi Üniversitesi’nde 4 kişi hayatıyla ödedi. Osmangazi Üniversitesi’ndeki manzara da OHAL sürecinin özeti. Üniversiteleri böyle yönetiyorsanız ülkeyi nasıl yönetirsiniz? Bu manzara bir kez daha dün ortaya çıktı. Akademisyenler, muhtarlar herkes ihbarcılığa özendiriliyor. Bu da bırakın gerçek suçluların tespit edilmesini ağır mağduriyetleri beraberinde getiriyor” diye konuştu.

6 NİSAN ÖLDÜRÜLEN GAZETECİLER GÜNÜ

Bilgen, şöyle konuştu:

Bugün 6 Nisan Öldürülen Gazeteciler günü. Türkiye basın tarihinde 109 yıllık bir arka plan: Hasan Fehmi Bey’in, ittihatçılara muhalif bir gazetecinin öldürülmesinin üzerinden 109 yıl geçti, yüzlerce gazeteci öldürüldü Türkiye’de. Hrant Dink’ten Uğur Mumcu’ya; Musa Anter’den Metin Göktepe’ye. Gazeteciler sadece ölüm tehdidi ile karşı karşıya değiller. Farklı tehditler de var. Özgürlükçü Demokrasi gazetecilerinin sadece gazeteleri, matbaaları kapatılmadı, çalışanları da tutuklandılar.

MECLİS BAŞKANI KAHRAMAN’A ELEŞTİRİ

Siyasette iki gündür yaşanan tabloyu ele almakta fayda var. Meclis İç Tüzüğünün norm hiyerarşisi içindeki yeri bellidir. Uluslararası sözleşmelerin Genel Kurul’da nasıl ele alınacağına dair 60 ve 81. Maddelerde çok açık düzenlemeler vardır. Ama tıpkı hayatın başka alanlarına olduğu gibi anlaşmaları, sözleşmeleri yok saymak ne kadar olağanlaştıysa, Genel Kurul’da da bu rutinin bir parçası yaşanmıştır. Meclis Başkanının İç Tüzüğü yok sayan yaklaşımı bu durumun ne kadar sıradanlaştığının göstergesidir. Bu tavır aslında muhalefetin konuşmasına karşı bir tahammülsüzlüktür. Mesele dakika meselesi değildir. Mesele uzlaşarak konuşarak parlamentoyu çalıştıramama ve fiili durum tercih etme meselesidir. Önerge ile İç Tüzüğün askıya alınması kabul edilebilir bir durum değildir.

TUTUKLU VEKİLLERİN DAVALARI

Parlamentoda iki gündür yaşanan tablo siyasetteki genel tablonun yansıması aslında. Önümüzdeki hafta milletvekillerimiz yargılanmaya devam edilecek. Ama yargılanma kelimesi lüks kaçıyor. Örneğin Burcu Çelik, fezlekesinde olmayan suçlardan dolayı yargılanıyor. Milletvekillerinin nasıl yargılanacağı çok belli. 11 Nisan’da da Selahattin Demirtaş’ın davası görülecek.

SEÇİM TARTIŞMALARI

Türkiye’de seçim tartışmaları yapılırken siyasi rekabet de Başakşehirspor’un müsabakalarına benziyor. Para varsa, güç varsa ne taraftara ne kurala ihtiyaç var, her şey mübah. Bu anlayış Türkiye siyasetine egemen olmuş durumda.

OSMAN GAZİ ÜNİVERSİTESİ’NDEKİ SALDIRI

Ülkenin güvenlik politikasını ihbarcılık üzerine kurmanın bedelini Osman Gazi Üniversitesi’nde 4 kişi hayatıyla ödedi.

Osmangazi Üniversitesi’ndeki manzara da OHAL sürecinin özeti. Bir ülkenin güvenlik politikasını ihbarcılık üzerine kurmanın bedelini 4 kişi hayatıyla ödedi. Üniversiteleri böyle yönetiyorsanız ülkeyi nasıl yönetirsiniz? Bu manzara bir kez daha dün ortaya çıktı. Akademisyenler, muhtarlar herkes ihbarcılığa özendiriliyor. Bu da bırakın gerçek suçluların tespit edilmesini ağır mağduriyetleri beraberinde getiriyor.

OHAL sürecinin başka ağır bedellerini de farklı toplumsal kesimler yaşamaya devam ediyor. Taşeron düzenlemesi KHK ile yapıldı. Biz o zaman da bu yöntemin doğru olmadığını söylemiştik. Pratik de ortaya koydu ki reklam edildiği gibi bir durum yokmuş. İşi daha da karmaşıklaştıran, eşitlikle bağdaşmayacak partizan yaklaşımların zemini oluşturuldu.

‘AKKUYU ANLAŞMASI ASLINDA RUSLARA TANINAN BİR KAPİTÜLASYONDUR’

Bu kaos içinde ekonomi yönetimi risk oluşturmaya devam ediyor. Döviz kritik sınırları da aştı. Cumhurbaşkanı bu sorunu ekonomi bürokrasisine, Merkez Bankası yönetimine fatura ederek işin içinden çıkıyor. Merkez Bankası nasıl çalışır bu bellidir. Cumhurbaşkanı da  bunu iyi bilir. İster Cumhurbaşkanı haklı olsun ister ekonomi bürokrasisi, bunun faturasını bütün toplum ödüyor.

Bu yanlış ekonomi politiğin bir uzantısı olarak da Akkuyu’daki şov, tören sırtımıza bir kambur olarak deklare edilmiş oldu. Bu adeta Osmanlı tarihinde Fransızlara tanınan kapitülasyonlar gibi Ruslara tanınan bir kapitülasyondur. 7 yıl öncenin Dolar kuruyla yapılan bir satın alma anlaşmasının toplum yararına olduğuna ikna etmenin imkanı yoktur. Dolayısıyla bu şov, bu anlaşma Rusya’nın rüyası olabilir, ancak Türkiye toplumunun ve ekonomisinin yararına değildir. Hem ekonomik olarak büyük riskler içeriyor hem de nükleer santrallerin riskleri dolayısıyla. Avrupa ülkeleri de ya kapatıyorlar nükleer santralleri ya da kuruluş hazırlıklarını durduruyorlar.

SIĞINMACILARIN DURUMU

Bir başka gündem; Afganistan’dan Türkiye’ye girip yüzlerce km yürüyerek başvuru merkezlerine gelen geçici sığınmacıların durumudur. Bizzat şahit oldum kış günlerinde bile sırtlarında battaniyeler ayaklarında yırtık ayakkabılarla yürüyen insanlar. Mülteci sorununun biricik çözümü kaynak ülkede sorunun çözümüne dair yani mülteci akınını durduracak bir iradenin politik olarak geliştirilmesidir. En kötüsü de mülteci sorunun  pazarlık kozu olarak tutulması, insanların hayallerinin koz haline dönüşmesidir. Afganistan’da yoksulluğun, savaşın devam etmesine dair sorumluluk üstlenmeyen herkesin payı vardır.

OKULLARIN ALTINA OTOPRAK YAPILMASINA İLİŞKİN TARTIŞMALAR

Bir başka konu da okulların altlarına otopark yapılması ile ilgili bir tartışma doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı tarafından başlatıldı.Türkiye’de eğitiminin çok ciddi sorunları var. Kütüphanesi, spor alanı olmayan okullar var. Şehirlerin çarpık yapılaşması içine sıkışmış okullar var. Ama sorunu eğitimci bakış açısıyla ele almak yerine nereden ne çıkarırız mantığı ile ele aldığınızda geriye camilerin altına AVM yapma anlayışı gibi okulların altına otopark yapma önerisi kalıyor.

‘DÜĞÜNLERDE KÜRTÇE TÜRKÜ VE SARI-KIRMIZI-YEŞİL RENKLERİ YASAKLAMAK TOPLUMU BÖLMEKTİR’

Düğünlerde Kürtçe türkü söyledikleri ya da sarı-kırmızı-yeşil renkler taşıdıkları için gözaltına alınan düğün sahiplerine ve sanatçılara değinmek istiyorum. Bu sadece düğün sahiplerini, sanatçıları değil toplumu bölmektir. Renkleri bir korku dairesi içinde görmek, türküleri mahkum etmeye kalkmaktır. Renkler nasıl doğanın parçasıysa türküler de toplumun, kültürün parçasıdır. Bu tip yaklaşımlar gerilime kamplaşmaya hizmet eder. Eşit yaşama hizmet etmez.

HDP’NİN IKBY ZİYARETİ

Bu esas itibariyle bir taziye ziyareti. Bu vesileyle farklı siyasi oluşumlarla bir araya geliniyor. Sonuçta bu coğrafyada kritik gelişmeler yaşanıyor. Bu süreci ortaklaşarak göğüslemek hem Kürtlerin hem tüm halkların yararınadır. Umut edelim ki bu görüşmeler Orta Doğu’da barışın yerleşmesine katkı sunsun.

Demokrat Haber/Ankara