Derneklere kayyum atanmasının önünü açan kanun teklifinin TBMM’de yasalaşması tartışmalara yol açarken, Türkiye’nin doğusunda yapılan araştırma sivil toplum örgütlerinin beş yıllık durumuna ilişkin çarpıcı sonuçlar ortaya çıkardı.

Rawest Araştırma Merkezi'nin, Kürt Çalışmaları Merkezi ile yürüttüğü, "Doğu ve Güneydoğu’da Sivil Toplum Manzarası ve Covid-19 Etkisi" araştırmasının raporu yayımlandı.

Bölgedeki 40 STK temsilcisi ve sivil toplumda çeşitli pozisyonlarda görev alan 379 kişiyle görüşülerek hazırlanan raporda, çözüm sürecinin sona ermesi ve darbe girişiminin ardından uygulanan OHAL ile zayıflayan sivil toplumun, Covid-19 sebebiyle yeni bir krizle karşı karşıya olduğuna dikkat çekildi.

STK'LAR "ELİTLER ORTAMI" OLMA RİSKİYLE KARŞI KARŞIYA

Raporda, OHAL ile birlikte sivil toplumun meydanlardan salonlara çekildiği, Covid-19 sebebiyle de salonlardan online ortamlara çekilmek zorunda kaldığına vurgu yapıldı.

Katılımcılar bu durumun sivil toplumu bir "elitler ortamı" olma riskiyle karşı karşıya bıraktığını vurguladı.

 Araştırmaya katılanlar, hükümetin sivil toplumun önerilerine, sahayla ilgili birikimlerine kulak vermediğini ve sivil toplumla işbirliğine yanaşmadığını belirtti.

Katılımcı her 5 kişiden 3’ü, STK’ların beş yıl öncesine kıyasla görünürlüğünün ve aktifliğinin azaldığını ifade ederek, bunun temel sebebinin ve başlangıç noktasının ise 15 Temmuz darbe girişimi sonrası sivil topluma yönelik baskı ve KHK’larla kapatılması olduğunu düşündüklerini kaydetti.

KAYYUM ATAMALARI STK’LARIN ETKİ GÜCÜNÜ AZALTTI

Raporda yer alan görüşlere göre, sivil toplum alanını hedef alan baskılar, devletin alanı daraltması, yerel yönetimlere kayyum atanması gibi sebeplerle sivil alanın etki gücü azalmış durumda.

DW Türkçe’den Felat Bozarslan’ın haberine göre, STK’ların aktif ve görünür olmamaları genellikle siyasi gelişmelere bağlı.

Bölgede merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasındaki siyasi rekabet ve kutuplaşmanın sivil alanı daralttığı ve sivil toplumun taraf olmaya zorlandığı belirtilen raporda, "Kayyum atamalarının sivil toplum ile yerel yönetimler arasındaki görece dinamik ilişkiyi durma noktasına getirdiği dile getirilmektedir. Kayyum atanması, bir yandan belediye meclislerini fiilen feshetme ve istişare ortamını ortadan kaldırma sonucunu doğururken, diğer yandan sivil toplum örgütlerinin önemli bir kısmı toplumsal meşruiyetinin tartışmalı olmasından ötürü kayyum ile iletişim kurmaktan ve birlikte iş yapmaktan çekindiklerini aktarmaktadırlar" ifadeleri yer aldı.

PANDEMİDEN SONRA SİVİL TOPLUM

Raporda, sivil toplum çalışanları ve çalıştıkları alanın pandemiden olumsuz etkilendiği, verimlilik ve motivasyonun düştüğüne yönelik tespitler de yer aldı.

Hak savunuculuğu yapan derneklerin dahi pandemi sürecinde hijyen, sağlık, yardım gibi alanlarda çalışma yapmak zorunda kaldığına dikkat çekilen raporda, katılımcıların STK faaliyetlerinin pandemi öncesinde olduğu gibi normale dönmesinin 1 ila 3 yıl arasında süre alabileceğini düşündükleri ifade edildi.

30 KİŞİLİK AÇIKLAMAYA 50 KİŞİLİK POLİS EKİBİ

Bölgedeki özellikle sahada olan meslek gruplarının bağlı olduğu sendikalar, faaliyetlerinin engellendiği görüşünde. Raporun yayınlandığı gün Sağlık Emekçileri Sendikası’nın Diyarbakır Çocuk Hastanesi önünde basın açıklaması var. Yaklaşık 30 kişinin katıldığı açıklamayı iki basın kuruluşu takip ediyor. Açıklamayı izleyen polislerin sayısı ise katılımcıların ortalama iki katı. Terörle Mücadele Şubesi’nin de aralarında bulunduğu yaklaşık 50 polis, iki zırhlı araç ve TOMA’lar açıklama için görev almış durumda. Sağlık çalışanına ek ödeme ile ilgili yapılmak istenen açıklama ve oturma eyleminin yeri konusunda SES yöneticileri ve polis arasında tartışmalar yaşanıyor, uzun müzakereler yapılıyor. Sonunda etkinliğin idare binası önünde yapılmasına izin veriliyor. Açıklama yaptıktan sonra DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan SES Diyarbakır Şube Sekreteri Eyüp Ay, İl Hıfzısıhha Kurulu kararlarıyla etkinliklerinin engellendiğini söylüyor. Alanlarda megafona bile izin verilmediğini belirten Ay, KESK’in yapmak istediği birçok açıklamanın engellendiğini ifade ediyor.

İktidarın her türlü krizi fırsata çevirdiğini söyleyen Ay, "İktidar 15 Temmuz sonrası gibi pandemiyi de sürekli kendi lehine çevirmeye çalıştı. Kendisi hep alanda olmasına rağmen karşıt, muhalif sendikaları, örgütleri, STK’ların her zaman önünü kesmeye çalışıyor. Buna yönelik mücadelemiz sürüyor, zorluyoruz, zorlayacağız. Çünkü alanlar bizim. Hakkımız olanı isteyeceğiz her zaman. Hakkımız olanları istiyoruz. Bu konuda geri adım atmayacağız. Onların yasaklamalarına karşı geri durmayacağız" söyleminde bulundu.

"DEĞİŞİKLİKLER STK’LARI SUSTURMAYA DÖNÜK"

İçişleri Bakanlığı verilerine göre Doğu ve Güneydoğu’da 15 binden fazla dernek var. Bunların arasında en aktif olanları kadın, çocuk, göç ve insan hakları konusunda çalışanlar. 2018 yılında kurulan Roza Kadın Derneği bu kurumlardan biri.

Mayıs ayında merkezlerine operasyon yapılan ve üyeleri gözaltına alınan Roza Kadın Derneği de yargı yoluyla baskı gördüklerini düşünüyor.

Özellikle son bir yıldır yargı tacizi denen bir meseleyle engellenmeye çalışıldıklarını söyleyen Dernek Başkanı Adalet Kaya, bunun çok yıpratıcı bir süreç olduğunu ifade ediyor:

"Son kertede de derneklerle ilgili torba yasa içerisinden bir yasa geçirildi. Kitle imha silahlarının yaygınlaştırılmasının finansmanının önlenmesi ile ilgili bir yasanın içerisinden dernekler kanunun 6 maddesinde değişiklik yapıldı ve bu değişikliklerin hepsi bütün STK’ları susturmaya, bertaraf etmeye, birbirinden koparmaya, dayanışmayı azaltmaya dönük maddeler. Bu açıdan çok tedirgin edici ve tehlikeli buluyoruz."

KRİZDEN NASIL ÇIKILACAK?

Rapor, bölgedeki sivil toplumun ciddi bir krizle karşı karşıya olduğunu işaret ediyor. Peki, bu kriz nasıl aşılabilir? Raporu hazırlayan Rawest Araştırma Merkezi Koordinatöre Reha Ruhavioğlu’na göre, sivil toplumun hızla desteklenmesi gerekiyor.

STK’ların çözüm sürecini bir milat olarak gördüğünü ifade eden Ruhavioğlu, bu cendereden çıkmak için de Türkiye’deki hukuk sisteminin düzeltilmesi gerektiğini düşünüyor.

STK’ların çözüm sürecinden sonra mali, siyasi ve hukuki açıdan zayıfladığını belirten Ruhavioğlu, "Sivil toplum kuruluşlarının karar alma süreçlerine dahil edilerek görünürlüklerinin artırılması ve güçlendirilmeleri, mali bazı destekler verilerek sürdürülebilirliklerinin sağlanması ve bürokratik işlerin azaltılması gerekiyor. Ekonomik hukuki ve siyasi olarak zayıflamış olan sivil toplumu bu 3 başlıkta güçlendirmek için hem muhalefetin, hem iktidarın yapması gereken şeyler var" diyor.

OHAL sürecinde yayımlanan KHK’larla bin 500’den fazla sivil toplum kuruluşu kapatıldı. Pandemi süreciyle birlikte çalışma alanı daha da daralan STK’lar krizi aşmak için destek bekliyor.