Ece Güneş Saadetyan / Demokrat Haber

21 Mart 2015’te yayın hayatı başlayan, Türkiye’nin ilk ve tek Kürtçe çocuk kanalı Zarok TV’nin merkezi Diyarbakır’da. Kürtçe’nin Kırmançi ve Zazaca lehçelerinde yayın yapıyorlar.

Bu sayede Kürt çocuklarına anadillerinde çizgi film ve programlar izleme fırsatı sunuyorlar. Çocuklar zorunlu olarak başladıkları ve devam ettikleri Türkçe eğitimleri esnasında Kürtçe’yi unutmuyorlar.

Kanalın Genel Yayın Yönetmeni Dilek Demiral, Türkiye’nin metropol şehirlerinden İzmir’de büyümüş bir Kürt. Anadilden uzaklaşmanın, asimilasyona uğramanın kimlik üzerinde yarattığı tahribata ilişkin yaşamından edindiği tecrübeleri Zarok TV’nin yayınlarını hazırlanırken kendisine oldukça faydası olduğunu söylüyor.

Zarok TV, şu an çatışma sesleri, ölüm haberleri, barut kokusu içinde erkenden büyüyen çocuklar için yayın yapmaya devam ediyor. Hatta izleyicilerinin bazılarının çatışmalar sırasında hayatını kaybettiği haberlerini alırken...

Zarok TV Genel Yayın Yönetmeni Dilek Demiral ile söyleşimizi 21 Şubat Dünya Anadil Günü’nde sizlere sunuyoruz…

***

Siz Kürtçe yayın yapan bir çocuk kanalının genel yayın yönetmenisiniz ancak bu röportajı sizinle Türkçe yapıyoruz…

Benim ailem İzmir’e göç etmiş. Orada yaşıyorlar hala zaten. Biraz metropol Kürdüyüm. Zarok Tv benim açımdan o yönüyle de çok önemli. Çünkü insan büyüyor bir şekilde ama kendi kimliğin ile kendi kültürün ile büyümüyorsun. İçinde sürekli bir boşluk duygusu var, adını koyamadığın ama o duygu ile yaşıyorsun.

İlk başta Kürtlüğünden kaynaklı, diğer çocuklarla uyuşmayan yanların var. Metropolde büyümüş olsan da... Bu uyuşmazlığın adını koyamıyorsun. Annene babana bağlıyorsun, dedene anneannene bağlıyorsun. Sonra öğreniyorsun ki aslında sen sen olarak büyümemişsin. Sana başka bir kimlik giydirilmiş.

Zarok Tv gibi bir proje ile ilgili ilk teklif geldiğinde ben çok mutlu oldum çünkü onun insanın kişisel gelişiminde yarattığı etkiyi biliyorsun. O zaman diyorsun ki en azından bundan sonraki kuşaklar bunu yaşamasın.

Dil çok önemli bir şey. Dili konuşabilmek. Ben bunun bocalamasını çok yaşadım. Şimdi aileler ile görüştüğümüzde bana soruyorlar, “Senin niye 7/24 Kürtçe değil yaşam dilin?”

Ben şunu söylüyorum, aslında benim hikayem Zarok TV’nin hikayesi. Ben Zarok TV ile geliştiriyorum anadilimi. Bu işe başladığım zamanki Dilek ile şimdiki Dilek aynı değil. Bir çocuk nasıl öğrenirse ben de öyle öğreniyorum. Bunun avantajları daha fazla. İnsanlar genelde bu konuda hemfikir. Kürdistan’da doğup büyüyen bir arkadaş benim yaşadıklarımı yaşamadığı için benim yaşadıklarımı hissetmez. Onun her şeyi Kürtçe gitmiş, benim öyle olmadığı için, bir programla ilgili tartışırken dilin öğrenilmesinde nasıl etkili olur, nasıl eğlenceli öğrenilir, sorusuna aklıma kendi yaşadıklarımdan yola çıkarak öneriler sunabiliyorum. Şu anda da kendimi Kürtçe ifade edebiliyorum ama bu düzeyde bir röportajı verecek kadar iyi durumda değilim.

Sizce Zarok TV’nin çocukların dil gelişimindeki etkisi nasıl?

Televizyon tek başına bu sorunu çözemez. Sonuçta televizyonun yapabilecekleri sınırlı. Küçük bir adım. Belki biraz daha Kürtlüğü ile kendi kimliği ile, ailesi ile, akrabaları ile barışma sürecine katkı sunar. Bizim çocukluğumuzda öyleydi.

Şimdi geri dönüşler oluyor bize, aileler anlatıyor. Çocuklar bakıyor, dünyada çocukların izlediği belli çocuk kanalları var. Orada Şirinler var, açıyor Zarok tv’de de Şirinler var. Dünyada çocukların izlediği programları kendi televizyonunda anadilinde görüyor. Sünger Bop’un arkadaşlarının Kürtçe konuştuğunu görünce diyorlarmış ki anne babalarına “bak o da Kürtçe konuşuyor”. Bu algı değişimi de yaratıyor. Bazı aileler diyor ki biz Kürtçe’yi kullanıyoruz ama bazen Türkçe’ye kayıyor konuşmamız, o zaman çocuklar bizimle Kürtçe konuşuyor, hem de Türkçe katılmamış bir Kürtçe ile.

Çocuklara yönelik bir Kürtçe kanal konusunda biraz geç kalınmadı mı?

Kürdistan’da haber kanalları var. 95’ten beri Kürt televizyonculuğu anlamında çalışma yürütülmüş ama çocuk hep dışında, aslında en temel ele alınması gereken yaş grubu iken hep büyüklere yönelik kanallar tasarlanmış. Çocuk kanalını başlatmak ve yürütmek aslında diğerlerine göre gerçekten çok daha zor. Bir haber kanalını oluşturmak bir belgesel, film kanalı, bunları oluşturmak kendi başına daha kolay olabilir. Çocuk kanalı her şeyden önce senin çocuk gibi düşünmeni gerektiriyor.

Haber kanalı kendi yaş grubuna hitap ediyor, biliyorsun. Bir de buralarda çocukça düşünmek ortamdan dolayı pek mümkün değilken, çocuklar da çocukluktan erkenden çıkıyor. Pedagoglarla çalışıyoruz, kendimiz sürekli çocuk gelişimi ile ilgili kitaplar okuyoruz. Çocuk Kürt de olsa, Türk de olsa çocuk, çocuk. Hangi yaş grubundan olursa olsun dünyaya aynı bakıyorlar sadece Kürdistan’da çocuk olmanın kendine göre ekstra zorlukları var. Onları onların kaldırabileceği şekilde belki hayata olumlu bakabileceklerini sağlayacak şeyler yapmaya çalışıyoruz. Yayın akışını oluştururken de bunu esas alıyoruz.

HENÜZ BİR SORUN YAŞAMADIK

Yasada Kürtçe yayın, Türkçe dışındaki dillerdeki yayın ile ilgili ‘yetişkinler’ için ibaresi var. Bu nedenle hiç sorun yaşadınız mı?

Biz yayına başladığımızdan beri çok sıkıntılı bir şey yaşamadık. Bu yönlü bir dönüş olmadı. Bu işle bizim hukukçularımız detaylı ilgileniyor. Biz sonuçta resmi başvurumuzu da RTÜK’e o şekilde yaptık. RTÜK’ün istediği evraklar oluyor, onları da gönderiyoruz ama RTÜK’ten bir uyarı gelmedi. Türkçe’den farklı bir dilde 24 saat yayın yapıyoruz bir sorun çıkmadı bundan sonra ne olur, bilemeyiz tabi (gülerek).

Belki sonrasında değişiklikler yapabilirler. Yasada yetişkinler ibaresi konmuş olabilir ama bizim tüm yazışmalarımız 24 saat Kürtçe yayın yapan çocuk kanalı olarak yapıldı. Biz ilk yayınımızı yaptığımızda burada RTÜK üyeleri vardı bizi ziyaret ettiler, hayırlı olsun diye.

BİR KELİME İÇİN GÜNLERCE TARTIŞILDIĞI OLUYOR

Çizgi filmlerin dublajı konusunda, istihdam konusunda alanında yetişmiş insan kaynakları bakımından sıkıntınız oldu mu?

Dublajla ilgili Kürtçe çocuk kanalında şöyle bir sıkıntı oldu. Dublaj çok profesyonel bir iş. Diğer halklar onlarca yıl önce başlamış, 1900’lerde başlayanlar var bu işlere. Bizde yeni. Bir de çocuk olunca kullanacağın kelimeler çok önemli. Bu işte yetişmiş eleman sıkıntısı tabi vardı, hala da kısmen var, ama bir yılda belli bir düzeye geldi.

İhtiyaçlara göre sektörler oluşuyor. İnsanlar daha ciddi, profesyonel bakmaya başlıyor. Biz şunu yapmıyoruz. Dublajdan çıkan şeyi olduğu gibi televizyonda yayınlamıyoruz. Zazaca’da, Dünya’da Zazaca ile ilgili çalışmalar yapan ekiplerle çalışıyoruz. Nitelik olarak kalifiye kişilerle çalışıyoruz. Birikimi derin olan kişilerle. Kırmançi’de yine öyle. Metinleri defalarca kontrol ediyorlar, redaksiyonunu yapıyorlar, sıkıntı çıkınca tekrar tekrar tartışıyorlar.

Bir dublajı iki üç kez yapmak gerekebiliyor, yayına gelinceye kadarki aşama sıkı bir denetimden geçiyor. Zorluklar özellikle Zazaca’da oldu, Kırmançi’de bir standart oluşmuştu. Zazaca’yı UNESCO önümüzdeki 50 yıl içinde kaybolacak diller arasına koymuştu. Şimdi kısmen bu sıkıntı ortadan kalkıyor.

Dünya’da Zazaca tam zamanlı yayın yapan tek çocuk kanalıyız. Bir dil ne kadar kullanılırsa o kadar gelişir. Kırmançi’de “Dexter’in Labaratuvarı” diye bir çizgi film vardı. Kürtçe’de fen bilimleri ile ilgili kavramlar mesela çok kullanılmamış, Zazaca’da neredeyse hiç yok. Arkadaşlar bir araya gelip o çizgi filmi izleyip koca koca adamlar hangi kelimenin kullanımının uygun olacağını tartışıyorlar. Dilbilimcilerin, geçmiş bilgilerini de yoklayarak bugünkü durumu göz önüne alarak, bir kelime için iki üç gün tartıştıklarını biliyorum. Zorlukları böyle hala da devam ediyor ama herkes severek yapıyor.

ÇATIŞMANIN İÇİNDE BÜYÜYEN ÇOCUKLARA YAYIN YAPMAK

Peki şu sıralar yazdan itibaren yayın yaptığınız kitle yani Kürt çocukları huzursuz, çatışmalı, bir ortamın içindeler. Bu sizi nasıl etkiliyor?

Bazı arkadaşlarımız “bizim televizyonu izleyecek çocuk kalmadı Kürdistan’da biz kime yayın yapıyoruz” diye sordular. Biz şu kanaate vardık amacımız tabi sadece çocukları eğlendirmek, güldürmek değil. Bu yapmak istediğimiz işin önemli bir parçası ama aynı zamanda o kadar savaşın içinde insanın motivasyonunu, moralini bozan gerçekliğin içinde küçücük çocuklara o dünyadan uzaklaşıp biraz rahatlayabilecekleri alan açmak.

Savaş öyle bir şey ki sen zannediyorsun ki dünyada her şey bu şekilde gelişiyor. Bir süre sonra o çocuklardan yarın öbür gün çok sağlıklı kişilikler beklenmesi doğru değil. Gözünün önünde o kadar kişi ölürken, yaralanırken, acı çekerken sağlıklı büyüyemez. Mümkün değil. Çocukluktan zaten erken çıkmış oluyor. Kürdistan’daki çocukların en büyük özelliği bu.

Bu işle ilgili olunca daha yoğun gözlemliyorsun belki. Kürdistan’daki çocuklar, Avrupa’daki Türkiye’nin Batısındaki çocuklardan çok farklı. Yaşlarından beklenmeyecek olgunluklar gözlemliyorsunuz.

Şu duyguyu ne kadar çocukta yaratabilirsek o kadar iyi: Savaş bir zorunluluk değil ya da dünya bundan ibaret değil. Bunun dışında da bir hayat var. Bununla başa çıkabilirsin.

Mesela Kürt çocukları bunu nasıl yapacak? Sur’dan çıksa Bağlar’a gitse aynı, Cizre’den çıkıp Nusaybin’e gitse aynı sıkıntı. Diyarbakır’dan Van’a gitse aynı. Daha çabuk büyümek zorunda hissediyor ama izliyor. 8 yaşında da olsa 14 yaşında da olsa izliyor ama sonra kapıdan çıkıp bakıyor çatışma var ya da mermi sesi geliyor. Bu çok ciddi bir bocalama. Bu çocuklar bu travmayı nasıl atlatır? Bu başlı başına tartışılacak bir konu.

Biz her şeye inat yayınımızı güçlendirmeye devam edeceğiz çocukların kendini daha fazla bulabileceği programlar yapmaya devam edeceğiz.

ERMENİCE ÇİZGİ FİLMLER DE YAYINLAYABİLİRİZ

Geleceğe yönelik planlarınız var mı?

Sadece Kürtçe ile ilgili değil, ileride biraz zaman geçtikten sonra Ortadoğu’daki tüm dillerde yayın yapmak istiyoruz. Uzak hedeflerimiz arasında bu var. Çok dillilik, çok kültürlülük büyük zenginlik. Sadece Kürtçe ile ilgili değil, Ermenice çocuk kanalı da olabilir ya da biz Ermenice çizgi filmler de yayınlayabiliriz.