Diyarbarkı'ın BDP’li Eşbaşkan adayları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı, seçimleri ve projelerini Özgür Gündem Gazetesi'nden  Veysi Sarısözen ve Oğuz Ender Birinci'ye değerlendirdi. İddialı konuşan eşbaşkanlar, "BDP oyları Kürdistan’da tavan yapacak. Özerklik tescillenecek" dedi

Kışanak: BDP oyları Kürdistan’da tavan yapacak. Çok büyük sürpriz sayılacak yerlerden çıkışlar yapılacak. Yani Türkiye siyasi hareketinin şimdiye kadar seçimlerde gördüğü en iddialı sonuçları bu seçimde Kürdistan’da BDP yakalayacak. Ve özyönetim bu seçimlerde tescillenecektir.

KATILIMCI EKONOMİ HAYAT BULACAK 

Anlı: Statü sürecinin en önemli eksiği, Kürdistan’ın ürettiği üzerinde karar sahibi olmamasıdır. Yeni dönemde, tarım, hayvancılık, yoksulluk gibi başlıklarda somut ilerlemeler sağlayacağız. Kenti sömüren büyük tekeller sınırlandırılacak. Ve toplumcu, katılımcı bir ekonomi hayat bulacak.

İşte Kışanak ve Anlı'nın Özgür Gündem'e verdiği söyleşinin tamamı:

 30 MART’TA ‘ÖZERKLİK’ TESCİLLENECEK

Merhabalar, öncelikle söyleşi için sizlere teşekkür ederek söze başlayalım. Birkaç gündür Amed’deyiz. Elbette Amed seçimleri çok önemli. Amed, tüm Ortadoğu halkları tarafından yakından izlenen bir kent. Ortadoğu mezhep savaşları kazanının içinde kaynıyor, Türkiye siyasi bir krizin girdabında, Rojava halkı ise özerkliğini gerçekleştirdi, bir taraftan da Türkiye’de bir yılı aşkın bir zamandır ‘demokratik çözüm’ süreci sürüyor. BDP ise epey bir zamandır demokratik ulus, öz yönetim, demokratik özerklik  gibi kavramlar altında diğer siyasi partilerden farklı siyasal, kültürel, iktisadi vb. bir toplum inşası için mücadele içinde. BDP’nin seçim bildirgesindeki taleplerde de öne çıkanların en belirgin olanı, halkın söz ve karar sahibi olacağı özyönetimlere dayanan bir yerel yönetim tasavvuru.

Bizim sorumuz şu; bu yeni bir yönetim anlayışı, bu mekanizma nasıl realize edilecek. Şimdi sözü size bırakalım. Buyrun Gültan hanımdan başlayalım uygun görürseniz...

Gültan Kışanak: O halde ben kısaca bazı şeyler söyleyerek başlayayım. Birincisi, özyönetim oluşturma iddiası uzunca bir zamandır Kürtlerin gündemi. Çünkü Kürtler önce bir varlık,  kimlik mücadelesi sürdürdüler ve bu mücadeleyi kazandılar. Yani şu anda hem Ortadoğu’da hem de özel olarak Türkiye’de artık siyasal olarak kimse Kürtleri inkâr edemez, kimliğini yok sayamaz. Bu henüz hukuksal bir forma kavuşmamıştır. Şimdi o zaman Kürtler bir halk olarak varsa kendini yönetme hakkı da vardır. Bu nedenle artık özyönetim, statü, demokratik özerklik diye tanımladığımız şey, aslında bir halkın kendisini yönetme hakkı. Kürt halkı açısından baktığımızda bunun koşullarının oluştuğunu ve uygulanabilir olduğunu görüyoruz. Demokratik özerkliği biz inşa edebiliriz, devlet buna hukuksal olarak bir yanıt vermese de öz gücümüze dayanarak bunu inşa edebiliriz diye bir iddiayla ortaya çıktık. Bu nedenle biz artık gelinen aşamada Kürtlerin özyönetimlerini inşa etme konusunda olgunlaştığını düşünüyoruz. Bunu tamamlayan öğelerden bir tanesi de Kürtlerdeki ulusal birlik yaklaşımıdır. Birlikte yaşadığı farklı bütün kimlikleri de kabul ederek bir demokratik ulus perspektifiyle kendisini artık örgütleyen bir halk gerçeğinden bahsediyoruz. Tabi daha gerçekçi bir proje diye buna bakmamıza neden olan gelişme de Rojava’daki gelişmelerdir.

Rojava’daki gelişme, Kuzey’de elde edilen mücadele birikiminin de bir sonucu olarak görülebilir mi?

Tabii yani bu karşılıklı etkileşimdir. Buradaki mücadele birikimi, deneyimi, burada açığa çıkan Önderlik gerçeği, Sayın Öcalan’ın bu konudaki stratejik yaklaşımları Rojava’ya ışık tutmuştur. Şu anda Rojava’da açığa çıkmış bir başarı var. Bu doğal olarak Kuzey’deki Kürtlere “biz de yapabiliriz, hatta yapmalıyız” duygusu veriyor.

Devlet açısından baktığınızda, Sayın Öcalan’la bu devlet görüşme masasındadır. Ve Sayın Öcalan bu halkı temsil ediyor. Ve Kürt halkı bir halk olarak statüsüne kavuşmak istiyor. Eğer bir görüşme yapılıyorsa, bir müzakere varsa bunun en nihayetinde varacağı yer bu halkın statüsüdür. Burada kendi bağlamında tartıştığımızda diyalog ve görüşme sürecinde hükümetin ayak sürüyen, çok da değişime kendini hazırlamayan tutumları tabii ki problem alanları ama en nihayetinde Kürtler açısından baktığımızda tablo şudur; Kürtler bir halk olarak tarih sahnesine çıktılar. Ulusal birliklerini güçlendirdiler, demokratik ulus perspektifiyle bir gelecek hazırlama konusunda deneyimler sağladılar.

30 MART’TA START VERİLECEK

Biz bu seçimleri bütün bu saydığımız nedenlerle artık öz yönetim inşa sürecinin startı olarak rahatlıkla ilan edebiliriz. Bu tüm Türkiye için böyle. Kürt halkı için statü yerel özerkliklerin güçlenmesi süreci olacak. Ve bu çok büyük bir demokratik hamledir. Çok büyük bir demokratik gelişmedir. Bunun çok önemli sonuçları olacaktır.

O halde şimdi aynı soruyu Fırat Bey’e de soralım.

Fırat Anlı: Kürtler aslında buna yabancı değil. Çünkü bundan 150 yıl önce de Kürdistan özerk bir bölge. Güney’de bağımsızlığa yakın bir federasyon oluştu. Rojava ise bırakın uluslararası desteği, onların engellemelerine rağmen, komşu devletlerin engellemelerine rağmen kendi özerkliğini kurdu. Demek ki hem bizim objektif koşullarımız uygun, hem de subjektif açıdan bir hazırlık da var. Şimdi kendi boyutumuza gelirsek; aslında Gültan Başkan da belirtti, bu sadece Kürtlerin bir tartışması değil, merkezi tekçi devlet uzunca süreden beri bir problem alanı. Ulus devlet mantığıyla artık yürünemeyeceği açığa çıktı, buna dönük arayışlar gelişti. Bunun öncülüğünü de hem de çok ciddi bir şekilde Kürtler yaptı. Şimdi önerdiğimiz model kısmen uygulayageldiğimiz bir model. Şimdi şu anda da mahalle ve diğer meclisler var. Ama özellikle KCK adı altında yapılan operasyonların ana hedefi, Kürtlerin halka dayanan mekanizmalarının dağıtılmasıydı. Kürtlerin statü talebinin önünü almak için 2009’da “siyasi soykırım” müdahalesi yapıldı.

ÖNCE KENT PARLAMENTOSU

Şu an şehirler üzerinden bu tartışma var. Yani, örneğin Amed, örneğin Batman, örneğin Urfa, Van diyelim. Önce her kent kendi mekanizmalarını kuracak. Kentlerde bunun en görünür hali Büyükşehir Meclisi dediğimiz Yerel Parlamento’dur. Yani hem kent içindeki hem kırsal alandaki hem köylerdeki bütün başlıklarda, bütün tartışmaların ana karar mekanizması Büyükşehir Meclisi olacak. Ama Büyükşehir Meclisi tek başına demokratik katılım mekanizması anlamına gelmiyor. Mutlak suretle kentin tüm dinamiklerinin katıldığı ve özellikle bizim siyasal aktivitelerimizi yürüten yurttaşların katıldığı, mahalle meclislerinin çok aktif bir şekilde yer aldığı mekanizmalar şart. Örneğin Diyarbakır şehir merkezinde 54, Diyarbakır toplamda da 950’ye yakın mahalle var. Yani biz önümüzdeki dönemde 950 tane meclis oluşturacağız. Bu 950 tane meclis, kendi içerisinde seçeceği delegelerle Diyarbakır’ın Büyük Kent Meclisi’ni oluşturacak. Bu Kent Meclisi’nin bileşenleri, Kadın Meclisi’nden gelen, Gençlik Meclis’inden gelen, Çocuk Meclisi’nden gelen, Engelliler Meclisi’nden gelen yani her ihtiyaca göre kendisini Meclis şeklinde örgütleyen mekanizmalar tarafından beslenen bir yapıdır.

Bu konfederal bir zihniyet değil mi aynı zamanda...

Elbette ki. Şimdi yasanın bize verdiği avantaj, aslında Diyarbakır Büyükşehir Meclisi tüm il sınırlarını kapsadığı için, yasal olarak da bir sorun yoktur. Şimdi bunun yan ayakları var. İlgili meslek örgütleri işte Baro, Tabip Odası, TMMOB  gibi diğer bileşenler, demokratik kitle örgütleri ve sivil toplum örgütleri bunlar hem bu Kent Meclisi’nin bir bileşeni olacak hem de Belediye’nin yürüttüğü bu çalışmalardaki katılım mekanizmasının önemli bir ayağı olacak.

ÖZERKLİĞİN İKTİSADİ AYAĞI

Bu statü sürecinin en önemli eksiği ve üzerinde pek konuşulmayanı ekonomidir. Yani Kürdistan’ın kendisinin ürettiği, söz ve karar sahibi olduğu bir ekonomisi yoktur. Bu yeni Büyükşehir yasasıyla birlikte belli bir süreden beri başlayan çalışmalar belirli mekanizmalara kavuşacak. Örneğin Büyük Şehir Belediyesi kalkınma, tarımsal, hayvansal projeleri destekleme, yoksullukla mücadele gibi başlıklarda artık somut, resmi işlemler yapabilecek. Yani bu işlere çok ciddi bütçe ayıracak. Bunun çıktılarından birisi işsizliğin engellenmesi olacak. Ucuz iş gücünün ortadan kaldırılması olacak. Kenti sömüren büyük tekel sermayenin sınırlandırılması olacak. Ve atıl durumda bulunan işte yüzbinlerce dönüm birinci sınıf tarım arazisinin kullanılması, bitme noktasına gelen hayvancılığın tekrar canlandırılması, kendi kendine yeten bir ekonomik yapının oluşması yani toplumcu katılımcı paylaşımcı bir ekonominin geliştirilmesi sağlanacak.

BDP’NİN OYLARI TAVAN YAPACAK

BDP’nin oyları, yayınlanan tüm anketlerde ve bizim izleyebildiğimiz kadarıyla da dikkat çekici biçimde yükseliyor. Bunun sebepleri üzerine neler söylersiniz?

Kışanak: Doğru. BDP oyları Kürdistan’da tavan yapacak. Çok büyük sürpriz sayılacak yerlerden çıkışlar yapılacak. Birçok alanda çok beklenmedik oy oranları ortaya çıkacak. Yani Türkiye siyasi hareketinin şimdiye kadar seçimlerde gördüğü en iddialı sonuçları bu seçimde Kürdistan’da BDP yakalayacak. Bunun nedenleri konusunda en başta değerlendirdiğimiz konu, bu statü meselesi bunun asıl nedenlerinden birisidir. Kürt halkı artık tarih sahnesine çıkmıştır. Siyasal bir öznedir. Kendi kendini yönetme iddiası son derece güçlenmiştir. Ve bu seçimlerde bu tescillenecektir. ‘Bir halk olarak biz kendi kendimizi yönetmek istiyoruz. Özerk olmak istiyoruz. Kendi öz yönetimimizi kurmak istiyoruz’ iddiasını tescillendirecektir. Tabii ki Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan’ın başlattığı sürecin bunda olumlu katkıları var. Ama bunu şöyle düşünmek lazım; böylesi bir süreç de Kürt halkı böylesine ayakta olduğu için başlayabildi. Yani Kürt halkı bu kadar güçlendiği için bu diyalog başladı. Bu görüşmeler başladı ve Sayın Öcalan muhatap alındı. Sayın Öcalan’ın ortaya koyduğu çözüm perspektifi, güçlü çıkış da halkın siyasi pozisyonunu güçlendirdi. Geçen yıl Newroz’da Sayın Öcalan’ın yaptığı çağrı, Kürt halkının siyasal mücadelesinin inanılmaz derecede önünü açtı. Bu topraklarda yaşayan bütün kadim halklara, bütün kimliklere gelin demokratik geleceğimizi birlikte inşa edelim çağrısı var. Ve Kürtler buna öncülük ediyor.

Öz yönetimin arka planı aslında özgüvendir. O nedenle de öz yönetim kaçınılmaz bir noktaya gelmiştir. BDP’nin bu pozisyonu, Kürtlerin bu çıkışı, demokratik ulus perspektifiyle birlikte ele alındığında Türkiye genelinde Batı’da HDP’nin de oylarının güçlü bir şekilde yükseleceğini gösteriyor. Çünkü bu bir gelecek perspektifi. Yani bu topraklarda yaşayan tüm farklılıklar, birbirlerinin hakkına, hukukuna saygılı olarak demokratik özgür bir gelecek inşa edebilirler. Ortadoğu’da son yaşananlar göstermiştir ki böyle bir vizyon dışında halkların hiçbir kurtuluşu yoktur. Ben Türkiye halkının da bu manifestoya uygun bir çıkış yapacağını ve Kürt halkının ortaya çıkarttığı bu özgüven ve öz yönetim iddiasına batıdan da güçlü bir yanıt geleceğini düşünüyorum. Bu nedenle BDP artı HDP dediğimizde, bu seçimin galibi olacak.

SONRA BÖLGE PARLAMENTOSU

Anlı: Bundan sonraki temel tartışma, komşu iller arasındaki iletişimin ve paylaşımın nasıl olacağı tartışması olacaktır. Yani Batman diyecektir ki, “Ben Amed’le ortak proje yapmak istiyorum, ortak çalışmak istiyorum.” Ama çok net olarak şunu söyleyeyim, yakın bir süre içerisinde bunun yasal zemini tartışmaları da başlayacaktır. Bölge Meclisleri dediğimiz olgu ve bu Bölge Meclisleri içerisinde bir Bölge Parlamentosu, bir Bölge Parlamentosu Yürütmesi, bir Bölge Parlamentosu Başkanlık Divanı tartışmaları başlayacaktır. O zaman şimdi konuştuğumuz özerkliği, yani il sınırlarının aşıldığı bir statüye doğru evrildiğini daha net görebileceğiz.