Zuhal Özden / Demokrat Haber

Çok keyifli bir söyleşi gerçekleştirdim ”Kabile Sahne” oyuncuları ve yönetmeniyle. İlk “Bay Jerry’nin Yeri” adlı oyun ile tanımıştım kendilerini. Enerjilerine hayran kalmıştım. Onlar kadın erkek ilişkisini anlattıkları yeni oyunları, “Aynı Şeylerin Oyunu” ile Kadıköy Moda Sahnesi’nde 17 Haziran 2017’de perdelerini açacaklar. Aynı şeyleri kendi gördükleri yerden anlatacaklar seyirciye.

Hikayenin yaratıcısı ve yönetmeni Barış Yücedağ, oyuncular Talha Kaya ve Çağla Budak ile tanışmanızı istedim. Keyifli sohbetimize tanıklık edip, oyun öncesi neşeli, düşünceli bir pencere aralamak niyetiyle aktardım sohbetimizi, umarım siz de bizim gibi keyif alırsınız, bu söyleşiden:

***

Gelmeden önce hakkınızda bir kaç yazı okudum. Söyleşilerinizden birinde tiyatro kurma fikrine üniversite yıllarında karar verdiğinizi anlatıyorsunuz. Kabile Alternatif Performans Topluluğu’nun içinden çıkmış bir topluluk Kabile Sahne. Performans topluluğunun içinde dans, sirk, müzik gibi alternatifler olduğunu öğrendim. Bu doğuş sürecinden ve iki topluluğun birbiriyle olan homojen ilişkisinden biraz bahsedebilir misiniz?

Talha Kaya: (Barış ve Mahir) 2014 Kabile’nin tiyatro kısmını kuruyorlar, iki oyun yapıyorlar. Onların yaratıcı ekibi halen tiyatroda bize katılıyor. Oranın performansını hareket düzenini sağlayanlar bizimle birlikte hareket ediyorlar, özellikle bu oyunda katılımları daha fazla. Bizim aramızda bir paylaşım var. Kuruluşunda kolektif bir kafa var.

Dışarıdan baktığımda şanslı insanlarsınız çünkü hayalini gerçekleştirmiş insanlarsınız. İçinizdeki dışınıza çıkmış ve hayat bulmuş. Bir tiyatro grubunuz var. Sahneniz var. Aynı dili paylaştığınız birbirinizi tamamladığınız insanlarla birliktesiniz. İyi yerlerde sahne alıyorsunuz. Moda Sahnesi iyi bir yer mesela sahne almak için. Siz kendinizi şanslı görüyor musunuz bu konuda? Herkesin bir hayali var ama siz hepsinin içinden sıyrılıyorsunuz ve hayata geçiriyorsunuz.

Talha Kaya: Ay çok hoşuma gitti bu.. kesinlikle şanslıyız buna inanıyorum ama şansı iyi değerlendiriyoruz.

Barış Yücedağ: Şanslı olduğumuzu biliyoruz ama çok çalışıyoruz, devamlı üretiyoruz. Şansımızla yatıp kalkmıyoruz. Sadece mekanlar ya da bulduğumuz kurduğumuz iletişimler değil. Şanslı olduğumuz yer birbirine inanan insanların bu kadar kolay bir araya toplanabilmesi.

Yazmak sadece benim için hür bir alan ama bu hürriyet alanında temiz kalpli iştirakçilerin toplanabilmesi, yazdıklarımın başkalarına değdiğini bilmek güzel. Kelimenin kurşun gibi omzundan sıyırıp geçmesi değil, anlattığım kişinin içine girip orada dolaştığını hissediyorum. Bu oyunda da onu fazlasıyla hissettim mesela.

Bay Jerry’nin Yeri ne kadar oynadı?

Talha Kaya: 21 oyun oynadık gelecek sezonda da devam edecek.

Siz bir yandan çalışıyorsunuz bir yandan kendinize ait bir şeyi gerçekleştiriyorsunuz. Aslında hayatın içindeki tercihleriniz sizi şimdiki durduğunuz yere getiriyor.

Barış Yücedağ: İş dediğimiz şey bizim için hobiye dönüştü aslında. İşten önce hobiye gitmek gibi bir şey. İşe gitmemek çok sıkıcı olabilir.

Talha Kaya: İşten sonra hobiyi yapmak zorundayız gibi. Sistemin içinde ne kadar kendimizi korumak zorunda olsak kendimize bir alan yaratmayı başarıyoruz ya da öyle olduğunu düşünüyoruz.

Bay Jerry’nin Yeri’nde çok büyük bir enerji vardı. Herkes birbirini tamamlıyor. Herhalde nedeni hep aynı yolda olan insanların bir arada olması.

Talha Kaya: Öncelikle metnin enerjisiyle alakalı ve oyuncu ve müzisyenlerin nasıl anladığı ile alakalı. Devamlı birlikte olmamız yüzünden birbirimizi kolaylıkla anlıyoruz. Size geçen hissettiğinizi söylediğiniz sinerji aslında Barış’ın özelliği. Sahne üzerindeki enerjiyi sağlamak aslında yazan ve yöneten olduğu için Barış’ın başarısı.

Barış Yücedağ: Daha çok yazanı diye ekleyelim.

Talha Kaya: Sonrasında sahnedeki oyuncuların perdesiz olması. Özellikle de Barış’ın oyunlarında. Onun oyunlarının özelliği bu. Oyuncuların arasındaki iletişimin perdesiz olması. Duvar koymamaları. Barış böyle bir motivasyona sürüklüyor oyuncuları. Oyuncu kendi koruma alanını yaratırsa hiçbir şey ortaya çıkmaz. Özellikle Barış’ın oyunlarında. Bir şekilde oyuncu olarak en başta kendinizi düşünüyorsunuz. Bir oyunda oynadığınız zaman en başta kendinizi düşünüyorsunuz. Nasıl oynuycam diye düşünüyorsunuz. Ben ilk “Tıpkı Oyun Gibi” adlı oyunuyla katıldım. Şehir tiyatrolarından geldim. Orada hareketleriniz biçim ve üslubunuz daha büyüktür. Prova yapıyoruz, benim her şeyim, hareketlerim, duruşum daha büyük oldu. Yönetmenimiz Erhan Tuncer “Sakin ol, düşür” demeye başladı. Ben galiba yapamıycam diye düşünmeye başladım. Sonra Barış “Kendini bırak, insanları gör” dedi. Ve ben rahatladım. Bu Barış’ın oyunları özelinde olan bir şey.

Bay Jerry’nin Yeri’nde biz perdelerimizi kaldırdığımız an o kadar mutlu insanlar olmaya başladık ki. Oyun başlıyordu, -oyun ortalama bir saat sürüyor- 50. dakikada fark ediyorum oyunda olduğumu, he birazdan bitecek diyordum. Oyun zamanında kendime geliyorum gibi durumlar oldu. İşte hocamızın(!) alameti farikası da, başarı da budur.

Barış Yücedağ: Bence hepimizin başarısı. Birbirimizden o kadar çok şey öğreniyoruz ki. Hani birbirini taşıyor dedik ya insanlar. Benim masa başında kurduğum hayali kim bilecek. “Bay Jerry’nin Yeri”ndeki iki garson ya da “Aynı Şeylerin Oyunu” için kurduğum bir hayali başka bir şeye dönüştürüyorlar. Ete kemiğe büründürüyorlar. Ben çoğu zaman onları düşünüp yazıyorum, onları tanıyorum, en parlak, en tatlı yerlerini iyi kötü biliyorum, bu paylaşım çok güzel. Ve o şey bize başka bir paylaşım öğretiyor. Daha tatlı daha kem gözsüz bir dünyayı gösteriyoruz birbirimize.. Ve bu işlerimizi çok kolaylaştırıyor. Zaten biz en başta atölye mantığında ilerleyeceğiz dedik. Nasıl atölye bir işe yoğunlaşıp onun daha içine girdiğin bir alansa bizim de enstrümanlarımız, malzememiz birbirimiziz, kalemimiz, sözlerimiz. Bu malzemeyi daha iyi, daha iyi nasıl kullanabiliriz, özellikle de kendimizi. Bunu zaten tartışarak geçiriyoruz zamanımızı. Bunun bir kısmını kendi içimizde de yapıyoruz. Bir oyunda karakterin nasıl çıkacağını gece içerken, evde otururken düşünüyoruz, tartışıyoruz.

Talha Kaya: Böyle olunca hiçbir zaman geriye adım atmış hissetmiyorsunuz. Yaptığınız işe de tam anlamıyla sahip çıkıyorsunuz. Ve tam anlamıyla içinize sinen bir durum oluyor. Ne olursa olsun bir işin iyiliği kötülüğü teknik, estetik güzelliğinden hiç bahsetmiyorum. Tamamiyle yapmak için uğraştığın, okuduğun hayal kurduğun şeyi tam olarak istediğin gibi yapabilmek, işte o bahsettiğiniz özgürlük ve şans aslında bu. Birçok şeye ket vurmadan, asla genel geçer kurallarından da vazgeçmeden tiyatronun sanatın ve hayatın… Yeni bir şey arıyoruz aslında. Bence “Bay Jerry’nin Yeri”nde de bunu başardık gibime geliyor. Çok tiyatro tiyatro bir oyun ama asla tiyatro olan bir oyun değil. Birçok şeyi kırıyoruz aslında o oyunda, tiyatroya dair, sanata dair, o biçime dair. Eğer absürt diyeceksek ki öyle bir sınıflandırma yapamayız “Bay Jerry’nin Yeri” için, eğer bunu sınıflandıracaksak, hani bir şeyleri bozmak bir şekilde update etmektir ya aslında biz iyi yönde update edebilirsek, ve doğru yerden bozabilirsek, mutlu ve başarılı hissediyoruz. Bu sırada “kim ne der”i kesinlikle birinci sıraya koymuyoruz ama geri dönüşler kesinlikle olumlu oluyor.

Peki çoğalıyor musunuz?

Barış Yücedağ: Kesinlikle çoğalıyoruz. Aramızda kendi tenceremizi kaynatırken dans ediyoruz. Çok keyifli. Sahneleme sürecimiz de hızlanıyor, İzlem geldi mesela prodüksiyon ve her şeyimiz oldu birden. Mimar bir arkadaşımız (Özgür Kavurmacıoğlu) dekorumuzu üstlendi. Kabilenin sanat yönetmeni (Gürkan Başbuğ) bizim kostümlerimizi sırtlandı. Eskiden yani üç yıl önceye biz böyle insanları bulmak için çok yalvarırdık şimdi merhabamıza geliyorlar. Meseleyi kendi içimizde çözebilmeyi de öğrendik. Ama mesela hala bizim teknik elemanımız yok. Teknik benim, gerçi bazen oyuna dalıyorum ışık geç geliyor ama olsun.

Mesela Çağla bizim okuldan arkadaşımız, çok istedik onu. O da birden geldi ve Talha ile iyi anlaşıyorlar.

Çağla Buldak: Evet biz Talha ile okuldan tanışıyoruz. Enerjimiz de çok tutuyor.

Barış Yücedağ: Bizim yeni oyunumuzun serüveni aslında komik. 6 yıllık bir serüveni var. Dönüştü zamanla aslında. Önce adı Kaza’ydı. Sonra Caz Mevsimi oldu. Yeni bir şey deneyelim, biraz da açalım kendimizi dedik, herkesin bildiği şeyi yine kendimizce anlatalım dedik. Oyun ayrılık, evlilik, özetle bir dağılmayı anlatıyor.

Aslında oyunun konusunu ilk duyduğumda 25 yıllık evli birisi olarak klişe bir oyun demiştim. Şimdi fikrim değişti.

Çağla Buldak Aslında o klişeliği de kırıyor. Bu zamana kadar anlatılmış bu konuyu biz, o aynı şekilde anlatılmasını kırarak anlatıyoruz.

Talha Kaya: Bay Jerry’nin Yeri’nde aradığımız o yeni üslup oluşturmaya çalışıyoruz, “Aynı Şeyler Oyunu”nda da var aslında. ‘Bir tavrımız, üslubumuz olsun’a bazen tutuluyoruz bazen çok umurumuzda olmuyor. Galiba ona çok ihtiyaç var bir tiyatro özelinde. ‘Ne yaparsan yap her şeyi yapabilirsin ama kendin gibi yap’ olmalı. Bu “Aynı Şeyler Oyunu”nda da şimdiye kadar yapılan kadın erkek ilişkilerini tamamiyle Kabile Sahne diliyle, o oyunculuk, o reji diliyle sahneye koymaya çalışıyoruz. Çağla da bizim için çok büyük şans oldu. Bizi anlamak oyuncu olarak anlamak çok kolay bir şey değil aslında. Özellikle Barış’ın oyunlarını hemen üstüne giyip çıkmak çok zor, 4.’ncü provada oyunun tamamını nerdeyse bitirmiştik.

Çağla Buldak: Hayır Çağla sayesinde değil lütfen hepimizin enerjisi sayesinde.

Talha Kaya: ama Çağla çok büyük faktör.

Barış Yücedağ: Oyun kötü çıkarsa Çağla sayesinde(!)

Talha Kaya: Çağla ile enerjimiz çok iyi tuttu. Bir dans sahnemiz var mesela, Pınar (Akyüz) geliyor koreograf, 1. provanın sonunda dansın hepsi bitmiş oluyor. “E bu da bitti” oluyor sonunda. Gerçekten bitiyor.

Barış Yücedağ: Bunun sebebi sevgi tamam da, insanlar ölmeden, birbirini öldürmeden, yaralamadan iş yapmayı çok özlemiş. Koreografımız Pınar ders veriyor, başka ekiplerle çalışıyor. Çağla devlet tiyatrosundan geliyor. Kurumsal ilişkiler yapmak zorunda kaldığın ilişkiler bazen senin gündemini o kadar oluşturuyor ki o şeyi yapana kadar uzayda yürür gibi gidiyorsun. Ama bir de zaten uzaydasın. Zaten uçabiliyorsun. “Hadi birlikte uçalım”ı çok güzel görüyorum bizde.

Galiba genç olmanın dayanılmaz hafifliği. Büyüdükçe kendine has biri oluyorsunuz. Ben oğlumda da görüyorum bunu, başkasında kendinden bir şey görmek bugünlerde yani gençlikte çok önemli. Büyümenizi tamamlamak sizi köpürten, coşturan bir şey.

Barış Yücedağ: Büyümek bizi bundan alacaksa ben büyümekten çok korkuyorum.

Birbirinizi tamamlıyorsunuz zaten aldığınız yol da eylemleriniz ve söylemleriniz denk düşüyor. Siz şu masada oturuyorsanız ve sohbet ediyorsanız o sohbetten bir şey çıkıyor ve sahneye geliyor.

Barış Yücedağ: Kesinlikle öyle. “Aynı Şeyler Oyunu”nu anlatmak istemiyorum ama bu oyun öyle çıktı. Çağla bir gün Kabile’ye gelip türkü söylemeseydi, ki bu oyunun kesinlikle türküyle hiçbir alakası yok, kesinlikle bu oyun çıkmayacaktı yani. O türkü söylerken ben kitap okuyordum, olay böyle başladı. Bir şeyin bir şeye vesile olması çok zor değil. Gündelik hayatta bizi sıkan zorlayan şey farkındalığımızı gündelik hayatın içinde kapatmamız.

Talha Kaya: Tesadüflere gözlerimizi kapatıyoruz. Hem yaşadığımız yerin enerjisiyle alakalı olarak. Biz mesela bunu başarıyoruz.

Barış Yücedağ: Biz acayip bir şekilde kendi Amsterdam’ımızı yaratmış durumdayız. Dışarı çıktığımızda “lan ne oluyor” durumundayız. Apolitik değiliz ama o kadar işimizle meşguliz ki işten çıkında, “Türkiye’ye hoş geldiniz”i görüyoruz. Kabile’deyken, provadayken kesinlikle Hollanda’da bir seçime oy verir gibi hissediyorsunuz. Bu hem korkunç hem güzel. Arasını bulucaz bir ara.

“BANA DOMATESİN FİYATINI DÜŞÜNDÜRTMEYEN BİR DÜNYA İSTİYORUM”

Arası sahne de galiba?

Barış Yücedağ: Arası sahnede kesinlikle fakat bizi bu çelişkide bırakan birileri var. 25 yaşında bir adama dolar yükselecek mi telaşı yüklüyorsun, deli misin? Geçen bir taksi şoförüyle konuşuyorum, Dünya senin istediğin gibi bir yer olsa en çok sen sıkılırsın dedim, olsun dedi erken düşer yatarım. Bizi bu hale getirenlerden daha beter düşünüyor. Bu çok korkunç. Dünya benim istediğim gibi bir yer olmasın, bizim istediğimiz bir yer olsun. Benim isyanım burada, Hollandamı yaratmamın neşesi de burada. Bana meclisi, domatesin fiyatını, darbeyi düşündürtmeyen bir dünya istiyorum. Bana bunları düşündürtmeyin.

Talha Kaya: Genç yazarların kafasında o kadar çok sorun var ki. Biz yansıtmak için sorun seçmek zorundayız.

Peki yaşadığımız bu sorunları yansıtmak gerekli mi ben hala 12 Eylül ile ilgili bir şey görmek istemiyorum. Anılarımın buharı tütüyor çünkü.

Talha Kaya: Bir ülke 15 senedir tek bir iktidarla yönetiliyor, düşünün son 7 senedir ülkede kriz var adı ne olduğu hiç önemli değil ve o kriz ısrarla yönetilmeye çalışılıyor. Bir Stockholm sendromu görüyorum. O kadar sorun var ki en sonunda apolitikliği seçmek zorunda bırakılıyorum. Ben gençliğimin en güzel zamanlarını krize heba ediyorum. O yüzden kendi Hollandamızı yaratalım, bu Dünya zaten kötü, içerde kaldığımız kadar kalalım, eğlenebildiğimiz kadar eğlenelim aman bize apolitik desinler.

Barış Yücedağ: Hollandalı deyince bir yazarla tanıştım. Ne yazıyorsun dedim. Porselen Fabrikası hakkında yazıyormuş.

Talha Kaya: Derdi bu.

Barış Yücedağ: Yaşadığı yerde bir porselen fabrikası varmış. Onun hikayesini yazmak istiyormuş. Kuruluşunu, yöreye etkisini. Benim çalıştığım yerde bir ayakkabı boyacısı var. Sürekli adamın boyalarını dağıtıyorlar. Ben de buna sinirleniyorum. Meğer boyacı bunu özellikle yapıyormuş. 20 tl kazanmak için. Bu adamın para kazanmak için bunu düşünmesi sinirimi bozuyor, bunu düşünmek yerine porselen fabrikasını yazmak isterim ben.

Ben kadınlar içinde büyüdüm. Annem beni gayet özgür yetiştirdi, kendimi irademi kazanmamı çok tetikledi, bakınca annemin de o hür dediğim kadının da hayatında birçok engel olmuş.

Bu oyunda çok eğlendik. Bazı yerlerde söylemek zorunda kaldığım şeyler vardı onları da söyledim tabii.

Kim olduğunu hatırlamıyorum, bunu bir arkadaşımdan duydum ve katılıyorum; “Komedi nefretin güzel iyi bir şekilde dönüştürülmüş halidir”. İyi olmayan, haz etmediğiniz şeyleri komedi ile göstermek iyi oluyormuş. Hani baskı artınca mizah çoğalır derler ya. Kendime yaptığım baskı ama bu. Ben onu şimdi görüyorum. Sinirleniyorum. Ama bunu bağıra çağara anlatınca kimse dinlemez. Bunu tatlı bir şekilde anlatmak lazım. Bu en azından yakınındakilerle paylaşmak lazım.

Bu oyunda bir komedi.

Peki Çağla sizin ekibinizde ilk kadın oyuncu mu?

Barış Yücedağ: Yok ikinci kadın oyuncumuz, grubumuza dahil olan. Yeni sezonda bir oyuna başlayacağız orada iki kadın olacak. Kadınları çoğaltmaya çalışıyoruz.

Talha Kaya: “Kurtuluş” oyununda iki kadın olacak.

Çağla Buldak: Çok acayip, çok acayip şimdi öğreniyorum.

Barış Yücedağ: Bütün oyunlarımızda biz neyi tartışıyorsak neyi yaşıyorsak, seyirci de onu tartışıyor, yaşıyor. Biz ne kadar eğleniyoruz onlar da o kadar eğleniyor. Mesela “NRD” oyunu tahminimizden fazla insana ulaştı. “Tıpkı O Gün Gibi” oyunu da kimilerine Gezi’yi hatırlattı, kimine kayıplarını hatırlattı. Kendileri üzerinden gülen bir sürü insanla tanışmamıza vesile oldu. Bir oyunumuzun (Tıpkı O Gün Gibi) sonunda üç kapalı kadın yanıma geldi ve bizi anlatıyor dediler. Ben onlara uzak olduğumu düşünüyordum yaşantı olarak, bana teşekkür ettiler. Sizin orada içtiğiniz bira bizim evimizde içtiğimiz çaydı. Yakınlarımız tutuklandı, polis akrabalarımız öldü. Aynısının o tarafını gördük, çok teşekkür ederiz dediler.

“Bay Jerry’nin Yeri”nde kavramları tartıştık. Biz neleri tartıştıysak seyirci de onları tartıştı.

Bu yeni oyunumuzda provalarda çok güldük, işte o yüzden daha çok seyirciye ulaşacak diye düşünüyoruz. Herkes bir şekilde ilişkiye girer. O yüzden beni bu oyun heyecanlandırıyor.

Peki oyunda bir ilişki başlıyor ve bitiyor mu, yoksa biten ilişkiye ağıt mı var.

Talha Kaya: Bir kadınla bir erkeğin ilişkisini farklı zaman oynamalarıyla, bunlar aslında bildiğiniz şeyler der gibi anlatmak. Farklı hiçbir şey yapmıyoruz ama kendimizce anlatıyoruz.

“TANRI YERYÜZÜNE İNİP SUÇLU KİM DESE, ADAM DERİM”

Peki Çağla, bu oyunda kadını bir erkek yazdı. Sence bu kadın nasıl biri?

Çağla Buldak: Karakterin adı Anna, komik bir kadın. Bazı kalıpları var. Bu kadın erkeklere şöyle bakıyor. Onlarla biraz dalga geçiyor. Kabalıklarıyla biraz dalga geçiyor. Olmak istemediği bir yapıya, karaktere bürünüyor. “Öyle olmak zorundayım”ı tercih etmiş. İstemediği bir kıyafeti giyiyor gibi düşünüyorum ben Anna’yı. Biraz da onu tercih ediyor. Böyle yaparsam daha rahat ederim diye düşünüyor.

Barış Yücedağ: Aslında ben ona alındım. O “bir erkek yazdı kadını” lafına. Oyunu aslında erkeklikle problemi olan biri yazdı. Ben erkek olduğumu bakkala gittiğimde, bakkalın bıyıklı olduğunu gördüğümde anladım. Çünkü bizim ev Almadovar filmleri gibiydi. Bir sürü dul kadın, hepsi ağdalar mağdalar falan. Şen bir ev. Bakkala gidiyorum. Lan sesi tok, saç, baş he benim gibi...

Ve şeyi gördüm. Kendi evlerindeki hür dünyalarını, hürriyetlerini annemler, teyzemler dışarıda yaşamıyorlar, yapamıyorlar. O kadar güzel kahkaha atıyorlar ki ama otobüse bindiklerinde atmıyorlar. Sinirim bozuluyor. O kadar güzel şakalar yapıyorlar ki ama dışarı çıkınca “dur adam var” moduna geçiyorlar. Adam kim lan? Ben bir yerden sonra öfkemi - yoksul bir yerde yaşıyorduk, o sınıfsal kinimi, annelerimin sayesinde “adam kim lan” ile iç içe geçirdim. Adam kim, ne yapabilir size? Gerçekten erkekler savaş suçlusu. Tanrı yeryüzüne inip suçlu kim dese, Adam derim.

Ben mesela hikayelerimde erkek duygusunu anlatamıyorum.

Barış Yücedağ: Meseleye kavramlarla yaklaşmayı seviyorum. Cinsiyet benim için bir problemse harbiden bir yerden sonra erkek olmakla bir problemin varsa erkek olma, ne olmakla problemin varsa ondan kurtul, onu çevir, onu olma. Bence cinsiyette beyan esastır. O yüzden anlatacağın şeyi kolaylaştırıyorsa cinsiyete yaklaşıyorsun. Kavramın nereye tekabül ettiği düşüncesi seni bir kadına ya da erkeğe yaklaştırıyor. Kadını anlatmak zor. Zorunda kaldığında kadını buluyorsun ya da erkeği.

Çağla Buldak: Mesela bir taksiye bindiğinde kısa mesafeye gidiyorsan taksici seni azarlar. Sen de bunu sineye çekersin. Anna böyle bir karakter.

Barış Yücedağ: Bizim oyunumuzda iki erkek karakter var tabi. İkisini de Talha oynuyor. Ve Ferruh’u gerçekten hiç sevmiyorum. Ve biraz orayı da merak da ediyorum.

Senin erkekler ne durumda?

Talha Kaya: Biri gerçekten tam anlamıyla kadınların genel sorunlarını en yukarda yaşatan biri. Mobing sorunları var kadınların mesela. Özellikle Türkiye’de. Normalleşen bir şey üstelik. Bahsettiğim fiziksel değil sadece psikolojik bir durum. Anna’nın patronu rahatsız edici biri. Acıtıcı biri. Biz onu biraz komikleştiriyoruz. İzleyen insanları da acıtacak bir yerden anlatmaya çalışıyoruz. Ferruh bu adamın adı. İzleyen insanlar güldükten sonra düşünüp sonra sakinleşmesini istiyoruz.

Barış Yücedağ: Böyle insanlar var, ona gülmek benim için sıkıntı. Öyle adamlar var ama gülüyoruz laf olsun diye aslında hiç komik değiller.

Talha Kaya Biz biraz daha karikatürize ediyoruz, anlatmak istediğimizi daha net anlatabilelim diye. Bir de Frank var, Anna’nın kocası, sevgilisi. Özellikle bu coğrafyada; olmamış, olmak isteyip sadece kolayı tercih etmiş bir karakter. Mesela Barış’ın on yaşında bir erkek profili görüp ona takılı kalıp, bakkal olması gibi. Sorgulamayan, uğraşmayan, ailenin erkek çocuğu olarak hayata her şekilde iki sıfır önde başlamak gibi.

Barış Yücedağ: Bizim evdeki kadınlar bana haddini bil dediler, o kadar kadının arasında olduğum için aslında iyi de yaptılar. Benim sorunum evde erkek olmaktı. Her şeyi saklarlardı benden erkek olduğum için.

Talha Kaya: Frank için onu söyleyebilirim. Asla kendi olamayan. Ama bir şeyleri üstüne yapıştırmaya çalışan, her şeyden biraz biraz olan biri. Çok macera aramadık yani.

O zaman kadın karakter, madalya takılması gereken, önemli karakter yani?

Talha Kaya: Aynen öyle, tam bir kadın sorunundan bahsetmiyoruz oyunun genelinde. Oyunun altında yatan, “bu adamlar yüzünden kadın bu halde”yi bir şekilde anlatmaya çalışıyoruz.

Barış Yücedağ: Ama ajitatif, trajik bir şekilde değil. Ben şundan rahatsızım. Oyuna, sinemaya, şiire, kitaba bakınca çok fazla mağdur kadın görüyoruz.

Evet, en çok kadınlar buna gıcık olmalı.

Barış Yücedağ Yeter ya! Al Çağla, siz, annem, o, bu... Bunlar nasıl güçlü kadınlar. Nerede bunlar? Masaya koydun mu ortalığı titreten kadınlar tanıyorum. Yok sevgilisinden ayrılıyor, hıngır hıngır ağlıyor, yok işte yer siliyor falan.

Çağla Buldak: Hep güçsüz gösteriliyor, sindirilmiş kadınlar.

Barış Yücedağ: Güçsüz güçsüz, hani bir şeyleri işaret etmek için güçsüzü gösterdiğimizi düşünüyoruz ama biz o güçsüze alıştırıyoruz yaptığımız şeylerle. Ben gerçekten sözünü sakınmayan bir kadın olsun istedim, ve bence bu da benim haddim değil.

Dizilerde kadın sorununu işlerken farkında olmadan orada çözüm olarak bize dikte edilen, dayatılan şeyleri, kendi çözümümüz gibi hayata geçiriyoruz.

Barış Yücedağ: Bir de güçlü kadın hep kötü olarak gösteriliyor dizilerde. Siz kötü müsünüz? Hayatınızı kendi kararlarınızla devam ettirmeye çalışan insanlarsınız.

Yani içimize şeytan kaçtığı zamanlar oluyor.

Talha Kaya: O da başka bir röportaj konusu galiba, biz de iki erkek olarak biliyoruz ki kadının kadına yaptığını hiç kimse yapmıyor.

Barış Yücedağ: Bu oyunda da kendi hayatını yaşayan, kendi ayakları üzerinde duran, ezilip büzülmeyen bir kadın var. Arada susan, her insan gibi yaşayan özgür bir kadın göstermek istedik. Sözü olan, sözünden vazgeçmeyen kadınlar olduğunu göstermek istedik. İnsanlar bunları da fark etsin istedik. Gerçekten yer silen Köle Isaura’yı gösterdikçe Isaura’lar çoğalıyor.

Kadın, hayatındaki baskın erkekler yüzünden olmak istemediği gibi davrandığını seyirci anlıyor mu? Görüyor mu?

Çağla Buldak: Evet seyirci –mış gibi yaptığımı, neden böyle davrandığımı bir süre sonra anlıyor.

Patronun kahvesine tükürüyor musun?

Çağla Buldak: Yani tükürmüş kadar oluyorum.

Barış Yücedağ: Bu sefer her şey biraz daha eğlenceli olsun istedik.

Çağla Buldak: Komediyle anlatmak da çok güzel bir şey. Barış’ın kalemini çok beğeniyorum. Çok güzel şeyler buluyor. Çok iyi bu işte. Gurur duyuyorum onunla. Kafandaki şeyi tam görmek istediğin gibi anlatamazsın, o bunu çok iyi yapıyor. Okuyunca bir kanal veriyor sana. Çok iyi de anlatıyor. Onun anlatımı sayesinde istediği gibi çıkıyor işler.

Barış Yücedağ: Öyleymiş…

Çağla Buldak: Talha ile de aynı şekilde. Biz çok eğleniyoruz.

Barış Yücedağ: İnsanlar da eğlenecekler.

Birileri bir yer de eğleniyorsa insanlar ona dahil olmak isterler.

Barış Yücedağ: İnşallah olurlar.