GÜLŞEN İŞERİ / DEMOKRAT HABER

Emrah Serbes’in ‘Her Temas İz Bırakır (2006) ve ‘Son Hafriyat’ (2008) romanlarının başkomiseri Behzat Ç. bir dizi kahramanı olarak ekranlardaydı. Geçtiğimiz hafta ise bir sinema filmi olarak vizyona girdi.

Behzat Ç alışılmışın dışında bir komiser. Serdar Akar’ın yönettiği Emrah Serbes ve Ercan Mehmet Erdem'in senaryolaştırdığı ve baş rolünü Erdal Beşikçioğlu’nun oynadığı dizi ve film, kahraman-babacan polis tiplerinin tam karşısında anti-kahraman olarak gerçek bir polis karakteri çiziyor dersem abartmış olmam sanıyorum.

Ankaralı bir gazeteciydi Serbes, kendi halinde kitaplarını yazan, iç dünyasını ve Ankara’nın griliğini esprili bir dille satırlara aktaran bir edebiyatçıydı.

O kendi halindeki adam şimdi Türkiye’de en çok konuşulan dizinin senaristi… Emrah’ı yolda görenler “Ç” ne demek diye soruyorlarmış… Ben de sordum ama Emrah, o sır bende bir de Samet Karagöz’de diyor. Mesai arkadaşıymışız falan, açıklamıyor, ser verip sır vermiyor…

Behzat Ç. çok izleniyor, çok izlendiği için belki de ‘Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm’ filmine ihtiyaç duyuldu ve sinemaya taşındı. Ama şunu söylemekte fayda var: Ankara’yı sevmeyenler, o bürokratik kentte bir şey bulmayanlar Behzat Ç’de çok şey buldu. Ankara’nın sokaklarına girdiler… Bir de polisiye bir dizi ve filmde güncel konular yer alınca sol cenah tarafından bir hayli beğenildi. Eleştirenler yok mu? Var tabii ki. “Polisleri yüceltiyor” diyenler de oluyor… Ama bir TV kanalında dizi vesilesiyle, geri dönüşüm işçilerinin mücadelesi anlatılıyorsa, bir gösteride polis göstericileri yaka paça, dayakla gözaltına alırken kahramanımız Behzat Ç olaya müdahale ediyorsa, bir başka bölümde Hrant Dink cinayetini görüyorsak, devrimin ihtimal olduğunu da inceden içimize sızdırıyorsa yazarımız, söylenecek çok fazla söz de yok demektir…

Tabii dizi süreci ‘Behzat Ç Seni Kalbime Gömdüm’ filmiyle başka bir boyuta taşınıyor. 90’lı yıllardaki faili meçhullerin anlatıldığı filmde derin devletin karşısında baş komiser Behzat Ç’yi görüyoruz. Film Erdal Beşikçioğlu dışında, Fatih Artman, İnanç Konukçu, Berkan Şal, Tardu Flordun, Cansu Dere, Canan Ergüder, Hakan Boyav, Hazal Kaya gibi oyuncu kadrosundan oluşuyor.

Günümüze de göndermeler yapan, derin devlet meselesini inceden veren filmle ilgili Emrah Serbes’le bir araya geldik…

Unutmadan yeni kitabın müjdesini verelim… 2012’ye yeni romanla girecek Emrah, haberiniz ola…

 

-Çok uzun yıllardır polisiyeyle ilgileniyorsun, yazıyorsun… Behzat Ç de senin polisiye romanlarının bir ürünü. Filme gelmeden önce senin polisiyeye bulaşma hikâyen nasıl oldu?

Ben o zamanlar polisiye roman yazmak istiyordum, o dönemlerde de Ankara’daydım… Kendime yakın bulduğum polisiyeydi. Yazacağım şeyde polisiye romandı. Diğer mevzular sonradan gelişti, bunu film yapalım dediler ama sonra dizi oldu.

-Sen kendi halinde yazan biriydin, şimdi popüler kültür dediğimiz bir sürecin içine girdin, kaygılandırmadı mı? Neticede başka bir dünya, roman yazmak keyiflidir ama popüler dünya o yazdığın romanları tüketmez mi?

İlk başta öyle bir kaygı vardı. NTV o zaman yeni bir kanal açacaktı, biz bunu BBC formatında çekelim dediler. Parça parça yapacaktık. Üç yıl önceki mesele… Olmadı. Bir süre sonra yeniden gündeme gelince de bizim polisimiz bu dedik. İster beğenilsin ister beğenilmesin. Bunu yaparken de çok da umutlu değildik işin aslı… Sonraki süreç bizim dışımızda gelişti.

Biz biraz alışmamış bir şey yaptık, sanıyorum ondan sevildi.

-Behzat Ç’ye ‘bizim polisimiz’ diyorsun, kimlerin polisi?

Bizim polisimiz, istedik ki kendi vicdanıyla hareket etsin. Bunu başardık. İnsanlar izliyorlar, izlerken polis olarak bakmıyorlar. Bu ayrıca polis de olmayabilirdi, bir itfaiyeci de olabilirdi.

-Peki, insanlar Behzat Ç’de ne buldu?

İnsanların Behzat Ç’yi sevmesindeki nedeni, bu adam kendi bildiği yolda yürüyor, dışarıdan, “şöyle yap böyle yap” denildiğinde yapmıyor, kendi doğruları var ona göre hareket ediyor. Sanıyorum insanlar kendi hayatlarına uygulayamadıklarını, yapamadıklarını Behzat Ç’de görüyorlar ve seviyorlar.

-Sen yazarken oyuncuları da düşünüyor muydun? Yoksa Erdal Beşikçioğlu tesadüf mü?

Hayır, tesadüf değil. Biz ilk baştan itibaren düşünüyorduk. O da çok sevdi. Öyle bir şey oldu ki sanki o oynasın diye yazılmış gibiydi.

-Gelelim ‘Behzat Ç Seni Kalbime Gömdüm’ filmine… Film biryanıyla dizinin devamıydı. Neden dizisi olan bir şeyin filmine karar verildi? Bu bir risk değil mi?

Bir süre sonra beklentiler oluşuyor. Şöyle düşün; “diziyi izleyen ben zaten dizisini izliyorum” diyecek, bir başkası “televizyonda var neden sinemaya gideyim” diyecek… Bunlar olacak ve tabii ki bu bir risk.

Dizi olan bir şeyin filmini yapıyorsun çünkü. Onu da geç, kitaptan uyarlama yapıyorsun, her zaman derler ki kitabı daha iyi, film kitabın ruhunu yansıtmamış… Oysaki filmin görevi kitabın ruhunu yansıtmaktır. Ama bu başlı başına tehlike, kitap uyarlaması, diziyken film…

-Neler söyleniyor filmle ilgili?

Seven de var, hayal kırklığına uğrayan da… Üç yıl sonra bu filmi hala izleyebiliyorsak başarmışız demektir. Ama şimdi erken.

-Filmde 90’lı yıllardaki faili meçhule değiniliyor, polis içindeki teşkilat ortaya çıkıyor ve Behzat Ç bir yanıyla diziden de farklı olarak daha cesur davranıyor…

Behzat Ç. Elinden geleni yapıyor, teşkilat içindeki pis işleri ortaya çıkartıyor evet. Ama tabii şu anlaşılmasın, polisi yüceltme duygusu yok, insani duygularla bir adamı anlatıyoruz. Bu adam polis de olamayabilirdi…

- Behzat Ç’yi Polis yapmanın da önemi vardır mutlaka...

Tek nedeni ben polisiye yazmak istiyorum, bunun içinde ne yapabilirim diye sordum kendime, Türkiye’de de resmi bir polisi anlatırsam olur dedim, hepsi bu. Yoksa bir polisi yücelteyim diye değil. Gerçek bir polisiye yazmak istediğim için polisi başkarakter yaptım.

-Ç’nin sırrı ne?

Bunu sadece Samet Karagöz biliyor, yakın dostum. Bir de ben. Samet’e söylememin nedeni de yarın bir gün bana bir şey olursa o bilsin diye. (Gülüyor) Açıklayacağım. Ama şimdi değil. Yeni yıla girerken twitter’dan açıklayacağım… Bir gün Beşiktaş’ta yürüyorum, karşıdan biri bağırıyor, “Emrah” diye, efendim dedim, “abi Ç ne demek” dedi… Gerçekten çok merak ediliyor.

12 EYLÜL MAZERET DEĞİL

-80 kuşağı bir edebiyatçısın, senin 12 Eylül yorumunu merak ediyorum? O kuşaktan yetişmiş biri olarak bugünün koşulları 12 Eylül yüzünden oldu diyor musun?

Hayır, suçlamıyorum. Üzerinden 30 yıl geçti. 12 Eylül bunu yaptı o yüzden hiçbir şey yapamadık gibi bir şey düşünmüyorum. Mazeret olmamalı artık, toparlanabiliriz. O travma var ama hiçbir şeye engel değil. Bütün suçu 12 Eylül’e atıp her şeyden sıyrılmak kolaycılık gibi geliyor. Ayrıca Türkiye’de solu 12 Eylül bitirmedi ki, 12 Eylül den sonra da mücadele vardı, insanlar yine direndi. Birden kesilmedi. 89 sonrasında ne olduysa oldu.

Yetenekli insanlar var. Hep vardılar. 80 kuşağı apolitiktir deniliyor ama ben o hikayeleri sevmiyorum. Yargılamaya karşıyım.

-Yazmaktan vazgeçebilir misin bir gün?

Bir gün her şeyden vazgeçebilirim, sadece yazmaktan değil.

-Ben biraz iyimser yaklaştım…

Yarın ya da bir yıl sonra ne olur bilmiyorum. Yazarlıktan vazgeçebilirim gider bir yerde kuruyemişçi açabilirim, sadece yaptığım şey beni mutlu etsin yeter. Ben şimdi yazıyorum, daha fazla ego sahibi adam olacaksam neden yazayım, daha iyi adam olmayacaksam o yazdığım şeyin bana ne faydası var. Öncelikle bana iyi gelmesi, beni tedavi etmesi gerek. Yoksa yazdıklarım beni kötü adam yapacaksa, asık suratlı yapacaksa o zaman yazmayayım, bırakayım daha iyi.

-Bugüne kadar iyi geldi o halde?

Evet, bugüne kadar iyi geldi. Kötü gelmeye başladığını hissettiğimde bırakırım. Ben yazılabilecek her şeyi yazdım. Şiir de yazdım. Vazgeçilebilir, o yüzden yazmak hayati bir şey değil.

-Tedavi ediyorsa hayati bir şeydir?

Evet, şu an iyi geliyor diyebilirim…

-Bir süre sonra vazgeçilemez olabilir, en nihayetinde Behzat Ç ile beklenti oluştu…

Doğru, ilk yazdığımda kimse benden kitap falan beklemiyordu. Şimdi durum değişti.

-Behzat Ç den sonra kitap satışı nasıldı?

Biraz arttı tabii.

“EDEBİYAT SİCİLİMİZİ BOZDUK ZATEN”

-Peki, bu dezavantaj değil mi? Neticede roman yazarısın, diziyle birlikte “dizinin kitabı” algısı oluşabilir?

Edebiyat sicilimizi bozduk zaten. Bu işlere girmeseydik sicilimiz temizdi. Biz senaryoya niye girdik, kitaptan para kazanılmıyor, biraz para kazanalım diye… Bizim de elimizden gelen yazarlık, geçinmek için girdik bu işe ama Behzat Ç daha farklı. Olmasa da olmasın noktasındayken Behzat Ç’yi yaptık.

-Behzat Ç öncesinde senaryo senin için geçim kaynağıydı o halde…

İlk senaryo işine evet geçinmek için başlamıştım.

-Peki, edebiyattan uyarlanan dizi ve filmlere nasıl bakıyorsun, Behzat Ç de bir edebiyat uyarlaması…

Bir ülkenin edebiyatı ne kadar güçlüyse sineması da o kadar güçlü olur. Öyle olması gerekiyor. Türkiye’de geç fakına varılan bir durum bu. Bence iyi bir şey. Ama her zaman ikisinin yeri ayrıdır. Şunun ayrımını yapmalıyız: İyi bir uyarlama olmak değil, iyi bir film olmaktır önemli olan.

-Romanda yazarken rahatsın, peki diziye uyarladığında otosansür oluyor mu?

Yazacağımızı yazıyoruz. Öyle bir şey yok. Böyle bir durum Behzat Ç’nin ruhuna uymaz. Belki de böyle kabul gördük biz. Yapımcılar da mutlaka düşünüyordur, neticede dizi işi ticari bir iş, bizi rahat bırakırken mutlaka bu yönünü düşünüyorlar, iyi iş çıktı ki biz rahatız.