Ercan Jan Aktaş / Demokrat Haber

Sevgili Oğuz Sönmez, uzun yıllardır anti-militarist mücadele içinde olan biri. Türkiye’de vicdani ret mücadelesi anti-militarist mücadelenin temel bir bileşeni olduğu için aktif olarak vicdani ret mücadelesi içinde de yer alıyor. Hatta Türkiye’de anti-militarist mücadele dendiğinde Pınar Selek ile birlikte aklıma ilk gelen iki insandan biri. Bu girişten de anlaşılacağı gibi biz birbirimizi biraz tanıyoruz.

15 Mayıs Uluslararası Vicdani Ret Günü münasebetiyle Oğuz Sönmez sorularımı yanıtladı:

Oğuz Sönmez kimdir? Nasıl bir mücadele seyri içinden geldi. Türkiye’de anti-militarist mücadeleye ı dahil oldun?

1954 doğumluyum. 12 Mart (1971) askeri darbesi sırasında lise öğrencisiydim. O sıralarda tanıştığım solculuğa üniversite yıllarımda devam ettim. Okulu bitirip öğretmen oldum ama 1,5 yıl sonra bırakıp İstanbul’a döndüm. 12 Eylül’le birlikte zor bir dönem yaşandı. 1982’de karar alıp da gitmediğim askerliği 1992 yılında 4 ay olarak yaptım.

Bütün bu süreçte savaş karşıtlığı, anti-militarizm gibi fikirlerle hiç ilgim olmadı desem yanlış olmaz. Ancak, sosyalist sistemin çöküşüyle yaşanan süreçte hemen herkes gibi benim de düşüncelerimde bazı değişimler oldu.

1994 yılında birlikte iş yapmaya başladığımız vicdani retçi Arif Hikmet İyidoğan vasıtasıyla Savaşa Karşı Barış Dergisi çalışmalarına katıldım. Ancak dergi 1995 yazında kapandı ve kalan birkaç kişiyle birlikte İHD bünyesinde Barış Masası oluşturduk.

1996 yılında vicdani retçi Osman Murat Ülke’nin tutuklanması üzerine biri de İstanbul’da olan dayanışma komiteleri kuruldu. Sonrasında bu yapının içinden İstanbul Anti Militarist İnisiyatifi (İAMİ) çıktı.

2013 yılında, kuruluşunda eş başkanı da olduğum Vicdani Ret Derneği kuruldu.

2000 yılında savaskarsitlari.org sitesi açıldı. Dernek kurulunca 2013 yılında vicdaniret.org sitesine dönüştü. Başından beri bu sitelerin içeriğinin oluşturulmasıyla ilgileniyorum.

Türkiye’deki anti-militarist mücadeleye dair geçmişe doğru bizimle neler paylaşmak istersin? Vicdanı ret mücadelesi ve anti-militarist mücadele içiçe ve birbirini besleyerek gelişti dersek katılır mısın, neler söylemek istersin bu konuda?

Türkiye’de vicdani ret mücadelesini başlatan Tayfun Gönül ve Vedat Zencir anarşist kişilerdi ve kendilerini aynı zamanda anti militarist olarak da tanımlıyorlardı. Bu hareket içinde yer alan tüm anarşistler de böyleydi. Ancak gerek savaş karşıtı harekete katılanlar ve gerekse de vicdani ret mücadelesinde yer alanların hepsi anti-militarist değildi ve bu durum halen de böyledir. Sosyalistinden islamcısına kadar birçok insan özellikle de vicdani ret mücadelesinde yer almışlardır. Aslında böyle olması da normaldir. 1990’lı yıllarda ortaya çıkan vicdani retçilerin motivasyonu, Türkiye’de sürmekte olan savaşa karşı bir tavır almaktır. Nitekim hemen sonrasında destek veren sosyalistler de bu anlayışla harekette yer almışlardır. Vicdani ret hareketinin aynı zamanda bir hak talebi olması islamcılar gibi faklı unsurları da içine almıştır. Tabi ki hareketin anti militarist boyutu kadınların da hareketin aktif bir öznesi olmalarını sağlamıştır. Hemen hemen yalnızca Türkiye’ye özgü olarak vicdani retçi kadınlar vardır. (Elbette, İsrail gibi kadınların da asker yapıldığı ülkelerde de vicdani retçi kadınlar var.)

Bu konular hareketin ilk zamanlarında epey bir tartışma konusu olmuşsa da bugün için böyle bir şey söylenemez. Derneğin programı bu konuda yeterince aydınlatıcıdır.

Anti-militarist mücadele, vicdani ret mücadelesi içinde geçmişe dair kişisel tarihinde özel bir yeri olan bir şeyler anlatmanı istesem, neler anlatmak istersin?

Yaklaşık 25 yıldır bu hareketin içinde yer alıyorum. Elbette bizlere şimdi ilginç gelebilecek birçok olay yaşadık. 1999 yılında Uğur Yorulmaz vicdani reddini açıklayacağını söylediğinde tam bir yıl hazırlık yaptık. Örneğin savaskarsitlari.org sitesi kuruldu. Bizi destekleyebilecek her türlü çevreyle ilişki kurup geniş bir çalışma yaptık. 2000 yılı 15 Mayıs’ında Beşiktaş’ta, yaklaşık 700 kişinin katıldığı bir etkinlik düzenledik. Hatta o heyecanla Hasan Çimen ve Timuçin Kızılay da o gün vicdani retlerini açıkladılar. Bizler için çok önemli bir olaydı. Polisin arkadaşları mutlaka alacağını düşünüyorduk. Olmayınca çok sevinmiş ve büyük bir adım atmıştık.

Sonrasında her sene farklı etkinlikler düzenleniyor ve birçok kişi vicdani reddini açıklıyordu. Yalnız vicdani ret boyutuyla sınırlı da kalmadık, örneğin militarizmi deşifre etme amaçlı “anti-militarist tur” organize ettik. Yaşanan savaşa karşı “bomba değil, lokma” diyerek Beyoğlu, Bakırköy gibi çeşitli yerlerde lokma tatlısı dağıttık. 15 Mayıs’ı bir günde değil, haftalık etkinliklerle kutladık.

Temmuz 2015 tarihinden bu yana Türkiye’deki anti-militarist/vicdani ret mücadelenin seyrine dair neler söylemek istersin? Bugün için Türkiye’de vicdani retçiler nasıl bir durum yaşıyorlar?

2015’te yaşanan darbeyi bir “lütuf” olarak değerlendiren iktidar ilan ettiği olağanüstü hal ile tüm toplumsal mücadeleyi yok etmeye yönelik bir baskı rejimi oluşturdu. Günümüzde bu rejim yasal bir kılıfa da bürünmüş durumda. Bu açıdan tüm muhalefet gibi vicdani ret hareketi de bundan nasibini aldı. Bu süreçte dernek kapatılmamışsa da ancak varlığını korur durumda. Vicdaniret.org sitesi soruşturma tehdidi altında çalışmaya devam ediyor. Tek tük de olsa, eposta ile de gelse yapılan vicdani ret açıklamaları bizleri sevindiriyor. Vicdanı retçilere yönelik olarak GBT, gözaltı, mahkeme, para cezası gibi yıldırma, sindirme araçları işletilmeye devam ediyor. Derneğin eş başkanı avukat arkadaşımız, bu konularda zorluk yaşayıp destek isteyenlere koşturup duruyor. Ama görünen o ki insanlardaki direnme azmi devam ediyor.

15 Mayıs için bir programınız var mı?

Sanırım geçen yıl olduğu gibi bir açıklama yapılması düşünülüyor.

Bugün için Türkiye’deki vicdani ret mücadelesi için neler söylemek istersin?

30 yıldır sürmekte olan bu mücadelede gelinen noktada vicdani retçiler halen “medeni ölüm” dediğimiz bir yaşama mahkum durumdalar. Yani bir vatandaş olarak hemen hemen hiç bir haktan yararlanamaz durumdalar. Vicdani retçi olmak bu durumu göze almak demek. Tabi bununla da kalmıyor; her an, her yerde karşımıza çıkan GBT yoklamasında yakalanıp, alıkonma, hakkında “bakaya” davası açılması ve sonrasında da on binlerce liralık para cezası ile karşı karşıya kalabiliyorlar.

Son olarak şunu da eklemek gerek. Çıkarılan “bedelli askerlik” uygulamalarının toplumda yarattığı rahatsızlık, çıkarılacak “yeni askerlik yasası” ile atlatılmaya çalışılıyor. Yasa, bir taraftan “bedelli askerlik”i sürekli hale getirecek, diğer taraftan da “asker kaçakları”nı ve “vicdani retçiler”i de daha büyük bir baskı altına almaya çalışacak diye düşünüyorum.