Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, TBMM açılışı vesilesiyle yeni anayasa talebinde bulunduğunu ve bunu siyasi parti temsilcilerine sunmaya hazırlandıklarını anlattı.

‘2023 hediyesi’ olarak duyurduğu taslak henüz kamuoyuna sunulmuş yansıyan kısmını, nasıl bir anayasa hedeflendiğini, Erdoğan’ın amacını Kamu Hukukçusu Prof. Dr. Levent Köker, Evrensel’den Şerif Karataş’a değerlendirdi.

Köker, MHP’nin 100 maddelik bir çalışma yaptığı ve bu çalışmayı AKP’ye teslim ettiği, AKP’nin bu taslak üzerinde çalıştığı bilgisinden haberdar olduklarını söyledi.

Levent Köker taslağın yansıdığı hali ve mevcut anayasa tartışmaları için şu değerlendirmeyi yaptı:

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen tek adam rejimini kuvvetlendirmeye yönelik olacağını gösteriyor. Buna karşılık, Millet İttifakı ile bir araya gelen altı siyasi parti ise parlamenter sisteme geçmeyi amaçlayan bir anayasa çalışması yürütüyor. İki anayasa arayışı arasında böylesine çok temel bir fark var. Erdoğan’ın TBMM’den yeni anayasa talep etmesi, cumhurbaşkanı sıfatıyla yaptığı bir uzlaşma çağrısı olabilir mi? Sanmıyorum ama, öyle anlaşılıyor ki, en geç 2023 haziranında yapılacak olan seçimlere doğru yeni anayasa tartışmaları yine gündemin baş köşesine oturacak.”

"KIRMIZI ÇİZGİLER" YENİ ANAYASA ÜZERİNDE UZLAŞMALARI ENGELLİYOR

İki noktayı hatırlatmak isteyen Köker: “1982 Anayasa’sının kabulünden sonraki dönemde, Türkiye’de yeni anayasa arayışları ve bu bağlamda ortaya konulan taslak çalışmalar 1990’lara kadar uzanıyor, 30 yıllık bir geçmişten söz ediyoruz. Bu sürecin en yoğunlaştığı dönem 2007-2013 arasıydı ve bu dönem bize iki noktayı net olarak gösterdi:

AKP ve Erdoğan, yeni anayasa konusunu kendi siyasi amaçları doğrultusunda kullanmayı tercih ediyor ve hiçbir zaman derli toplu tam bir anayasa taslağı ortaya çıkarıp kamuoyunun önüne getirmiyor.

Örneğin 2007’deki cumhurbaşkanı seçim krizi sonrasında sürekli gündemde tutulan yeni “sivil ve demokratik anayasa” arayışı içinde AKP, 2012 sonlarına kadar, “başkanlık” talebini dile getirmemiş, dile getirmediği gibi, parlamenter sistemden yana olduklarını hep açıklamışlardı.

2012 sonuna doğru fikir değiştirip “Türk tipi başkanlık sistemi” önerisini TBMM’ye sundular ve o sırada çalışmaları devam eden Anayasa Uzlaşma Komisyonu da fiilen dağılmış oldu.

Bu defa farklı olur mu, sanmıyorum. İkinci ve bence daha önemli husus ise, Türkiye’deki belli başlı siyasi partiler yeni bir anayasa üzerinde uzlaşmalarını engelleyen “kırmızı çizgiler”i muhafaza ediyorlar. Bu kırmızı çizgilerin belirlediği temel uzlaşmazlık konusunun “Kürt sorunu” olduğu açık.

Bunu bugün daha net olarak görüyoruz çünkü, 2015’ten bu yana dışlanan ve baskı altına alınan HDP bugün de yeni anayasa çalışmalarının veya çağrılarının muhatabı gibi görünmüyor. Muhalefet, özellikle de Millet İttifakı, Kürt sorunu ile ilgili biraz da CHP’nin yaptığı son çıkış bağlamında, esnek bir tavır ortaya koyuyor gibi görünüyorsa da, bu esnekliğin sahici mi yoksa 2023’e dönük seçim hesaplarıyla ilgili bir tavır mı olduğu henüz belirsiz.”

"KİMLİK FARKLILIKLARIN TANINDIĞI BİR ANAYASA"

Anayasa tartışmalarını Kürt sorunu ile beraber değerlendiren Levent Köker, “İktidara göre böyle bir sorun yok dense de, HDP ve arkasındaki halk desteği bunun aksini söylüyor. Bu açıdan CHP’nin “Kürt sorunu vardır, çözüm yeri TBMM’dir, muhatabımız da HDP’dir” çok değerli. “Kürt sorunu nedir?” sorusunu cevaplamaya kalktığımızda iş biraz karışabilir. Kanımca Kürt sorununun biri şiddet boyutuyla, diğeri ise Türkiye’de başta Kürt kimliği olmak üzere farklı kimliklerin reddine dayanan “tekçi” millet anlayışıyla ilgili iki boyutu var. Bu ayrım önemli, zira Kürt sorununun şiddet boyutu aslında ikinci boyutun bir sonucu olarak ortaya çıkıyor ve bir türlü de yok edilemiyor. O nedenli, Kürt sorununu sadece şiddetin engellenmesi ile sınırlı tutup diğer boyutunu görmemek çok büyük bir yanılgı olur. Bu nedenle, Kürt sorununun işaret ettiği kimlik farklılıkların tanındığı bir anayasa düzeni inşa etmek elzemdir ve bunun da anayasal düzeyde yolu farklı ana dillerinin varlığını kabul etmekten ve yerel özerkliği genişletmekten geçmektedir, tıpkı çağdaş Avrupa demokrasilerinin pek çoğunda olduğu gibi. Bunun üniter yapıyı bozmadan, üniter yapı içinde gerçekleştirilebileceğini de unutmadan eklemek isterim.”

HDP DESTEĞİ OLMADAN ANAYASA YAPILAMAZ

HDP’nin tutum belgesinin özel bir önemi olduğunu da anlatan Köker, Bu belgeyle Türkiye’nin adalet, barış ve demokrasi bağlamında düşünülebilecek tüm sorunlarını sahiplenen HDP, nihai olarak demokratik anayasa gerekliliğini vurguluyor.

Köker, “Buna göre, demokratik anayasa hem ana dili haklarını, hem farklı kimlikleri ve yaşam tarzlarını tanıyan, hem de kuvvetler ayrılığını yerel demokrasi düzeyine dek genişleten bir içeriğe sahip olmalı. Bu tür bir anayasa, Türkiye’nin temel sorunlarını ve bu arada tabii Kürt sorununu da çözme kapasitesine sahip bir düzenleme olarak görülüyor. Şimdi: HDP önemli çünkü HDP’nin desteği olmadan bugünkü iktidarın da, muhalefetin de yeni bir anayasa yapması, hatta anayasayı değiştirmesi imkansız. HDP önemli, çünkü Türkiye’nin anayasa sorunu basitçe bir sistem sorunu değil, bir temel anayasal ve siyasi kimlik sorunu. Bu nedenle, bugünkü tek adam rejimi de, Millet İttifakının öncülük ettiği “güçlendirilmiş parlamenter sistem” de Türkiye’nin sorunlarına çare olabilecek çözümler değil. Parlamenter sistem, eğer yeniden inşa edilebilirse, HDP’nin çağrısını yaptığı içerikte bir yeni anayasaya doğru bir geçiş işlevi görebilecektir. HDP dışı muhalefetin konuyu bu boyutuyla düşünmesini temenni ediyorum” dedi.