Bu sözler, Fenerbahçe futbol takımında oynayan, milli futbolcu Emre Belözoğlu’na ait.

 

Bu ilk vukuatı da değil.

 

Emre Belözoğlu’nun bu davranışlarının bir maddi temeli, alt yapısı var. Önemli olan, ne dediği değil, neden böyle bir söylem içine girdiği.

 

Türkiye toplumunda yaratılan ötekileştirmeye bağlı olarak, bu ve buna benzer söylem ve davranışlar, sürekli olarak gündeme gelmekte.

 

Bu vukuatların alt yapısı, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, Türk, İslam ve Sünni olmayanlara karşı yürütmüş olduğu, ötekileştirme kampanyasında yatmakta. Türkiye’de eğitim sistemi de dâhil olmak üzere her yerde, milliyetçilik ve din adı altında, Türk İslam sentezi anlayışı yoğun işlenmekte. Bu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, üzerine oturduğu temel dayanakları oluşturmakta.

 

Türk İslam sentezi, ülkede tek din, tek inanç, tek millet, tek dil, hatta tek kültür anlayışıyla Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temeli. Bu yapılanma, farklılıkları inkâr ve yok sayma üzerine inşa edilmiş.

 

Bu ülkede  farklı inançlara sahip oldukları için, anayasal olarak tanınmayan topluluklar da mevcut. Aleviler hala, anayasal statüye sahip değiller. İnanç merkezleri olan Cemevleri, devletin kabulü içinde değil. Kürtlerin farklı bir ulus olduğu gerçeği kabullenilmek istenmemekte. Ermenilere hala ‘yan gözle’ bakılmakta, kızgınlık ifade ederken, ‘Ermeni tohumu’ denmekte.

 

Peki, böyle bir ortamda yetişen, bir çocuk veya bir insanın futbolcu olması, gerçekleri değiştirebilir mi? Emre Belözoğlu’nun bu davranışları, yukarıda vurguladığım gerçeklerden ayrı değerlendirilebilir mi?

 

Bu söylemler bazen, bir centilmenlik anlaşması olan spor ve futbolda da kendini göstermekte. Emre Belözoğlu’nun Zokora’ya, ‘pis zenci’ demesinin, maddi kaynağı burada yatmakta.

 

Zokora’nın siyah tenli, zenci olması, ‘pis’ olduğu anlamına gelmez, pislik görecelidir. Türkiye’de ve yine futbol camiasında yığınla pislik var, ama siyahi değiller. Futbola şike karıştıranlar, mafya ile içli dışlı olanlar, futbola ‘ticaret’ olarak bakanlar, çok mu temizler?

 

Emre Belözoğlu bu davranışı ile açıktan ırkçılık yapmıştır. Yaptıklarının ırkçı ve şöven bir davranış olduğunu kabullenip, özür dileyeceğine, suçunu bastırmak için, Zokora’yı suçlama eğilimi içine girmiştir. Bu davranışı nasıl bir ruh halinde olduğunu göstermekte.

 

Yapmış olduğu basın toplantısında, ırkçılık suçunu tekrar etme, hem de, yine siyahi olan takım arkadaşı Yobo’ya, onaylatarak işleme cesaretini gösterdi.

 

Yapılması gereken hemen Zokora’dan, Türkiye toplumundan ve uluslar arası futbol camiasından özür dilemesidir.

 

Türkiye Cumhuriyeti, artık gerçekleri görerek, nasıl bir gençlik, nasıl bir insan yetiştirdiğini algılamalı. Adıyaman’da evleri, ‘işaretleyen’ çocuklarla, Erzincan’da, evleri ve duvarları işaretleyen yetişkinlerle, Emre Belözoğlu’nun yaptıkları arasındaki bağı kavramalıyız.

 

Dindar adı altında, ‘kindar’ gençlik yetiştirmenin yaratacağı sonuç budur.

 

Bir misafir futbolcunun takımlarımıza kattığı değerleri algılamayan gençlik yetiştirirsek, halimize gülerler.

 

Sporcularımıza, çocuklarımıza, ‘kindar’, ‘milliyetçi’ değil, sporun centilmenlik, kardeşlik duygusu olduğunu anlatmalıyız.

 

Her müsabaka öncesi İstiklal Marşı okutmak marifet değil!