Paris cinayetleri üzerine çok konuşuldu, yazıldı, çizildi… Fakat hala elle tutulur bir delile ulaşılamadı… Görünen o ki daha da ulaşılamayacak… Uludere nasıl Ankara’nın derin dehlizlerinde kaybolduysa bu olay da Fransa’nın derin dehlizlerinde kaybolacak belki de… Burada amaçlanan sadece İmralı’ya mesaj değildi belki de… Sanki Kürt gençliğini umutsuzluğa itmekti… Cinayetten sonra sosyal paylaşım sitelerinde Kürt gençlerinin ne kadar öfkeli ve vazgeçişe çok müsait olduğunu gördük… Ama öze dönersek bu umutsuzluk bir alt yapının ürünüdür… İmralı görüşmelerinin başladığı gün Malatya’da KCK baskını yapılır ve 13 kişi gözaltına alınırsa bu altyapı oluşur... Mardin’de anlamsız çatışmaya girilirse bu altyapı oluşur…

2012 devlet açısından yeni bir konsept yılıydı… Oslo sürecinin tıkanmasından sonra hükümetin içindeki şahin kanadın ürettiği ”terörle mücadele, siyasetle müzakere” üzerinde anlamsızca ısrar edildi… Ve sonuç bir felaket oldu… Onlarca Türk ve Kürt genci bu yanlış politika ısrarından dolayı kaybedildi… Açlık grevleri bu hikayeye nokta koymuş oldu… Onlarca gün aç ve susuz ölüme yatan yüzlerce Kürt tutuklu çok önemli bir şeyi başararak, hükümeti görüşme masasına oturttu… Ve artık tek muhatabın kim olduğu anlaşıldı… Ama hükümet bu konuda rahat değildi… Hem kendi içindeki şahin kanat hem de Gülen Cemaati çok etkin biçimde savaştan yana gözüküyordu… Bu konuda hükümetin bu gruplara kalkan olan argümanları anket sonuçları oldu… AKP hükümetine karşı sadece BDP’nin muhalefet edebildiği ve bu sorun hallolursa BDP’nin hiç şansının olmayacağı tezleri uzun uzun işlendi muhafazakar medyada... Bu anlayış ahlaklı olmasa da bu grupların gazını almada yararlı oldu… Gülen’in sözlerine özellikle dikkat edilmelidir mesela…

Geriye muhalefet kalıyor ki AKP’nin de eli burada sıkışıyor… CHP tam anlamıyla ikiye bölünmüş durumda… Bir tarafta Sosyal Demokrasiye daha çok inanan ”yeni” CHP’liler, diğer tarafta en küçük adımın teslimiyet olduğunu söyleyen klasik CHP’liler… Seçim havasına Mayıs’tan sonra girileceği düşünülürse AKP’nin en azından çatışmasızlık ortamını bir konsensusla sağlaması gerekiyor… Burada AKP ve BDP’nin yanına CHP’nin yazılması şart… Zira CHP devletin kuruluşunu da temsil ettiğinden bu sorun onsuz çözülemez... CHP eğer ulusalcı kanada teslim olursa AKP’deki şahin kanat harekete geçecektir…Taraf gazetesinde köşesi olan Emre Uslu’yu takip ettiğimizde de anlıyoruz ki bu bekleniyor… MHP için çok fazla bir şey söylemenin anlamı yok aslında… MHP varlığını bu soruna borçlu olan bir parti ve bu sorunun üzerinden anti siyaset yapması çok doğal… Seçim sathında MHP çok daha ciddi biçimde bu süreci siyasi olarak oya çevirmek için çeşitli girişimler yapacaktır… Devlet Bahçeli son kongrede çok ciddi bir direnişle karşılandı… Koray Aydın’ı destekleyenler aynı zamanda gençliğin sokağa çıkmasını isteyen MHP’lilerdi… Bahçeli bu etkiyi bertaraf edebilmek için bu tür bütün pratikleri denemek isteyecektir…

Peki her şeye rağmen Paris bu işin dönüm noktası olur mu? Alman içişleri bakanlığı hala cinayetler beklediğine göre daha dönüm noktasında değiliz… Kürt hareketi de Devlet de beklenen provokasyonları tabanlarına yeterince iyi anlatabilirse Almanya’da ya da Avrupa’nın diğer ülkelerinde gerçekleşebilecek bu tür sansasyonel suikastlar bu barış sürecini bozamayacaktır… Bu dönemde siyasetçilerin özellikle de medyanın dili barıştan yana olmalı… Bunun istenen düzeyde olmayacağı aşikar… Ama en azından Kürt hareketi ile ilgi hakaret ve aşağılama içeren sıfatlardan kaçınılmalı… Bu dönemin en büyük şanssızlığı belki de artık Mehmet Ali Birand’ın olmamasıdır… Birand bu ülkenin Kürt sorunu konusunda hafızalarından biriydi ve belki de en ses getireniydi… Onun bu süreci yaşayamayışı hem Kürtler hem Türkler adına bir talihsizlik… Umarım yetiştirdiği talebeleri onun demokrat duruşunu sürdürürler ve bu sürece katkı sunabilirler….