Libya’da hayatını kaybeden bir MİT mensubunun ifşa edildiği gerekçesiyle yedisi gazeteci sekiz şüpheli hakkında açılan davanın ilk duruşmasında mahkeme Barış Terkoğlu, Ferhat Çelik, Aydın Keser hakkında yurt dışına çıkış yasağı adli kontrolüyle tahliye kararı verdi.

Mahkeme ayrıca Barış Pehlivan, Hülya Kılınç ve Murat Ağırel'in tutukluluk halinin devamına karar verdi.

Libya’da hayatını kaybeden bir MİT mensubunun ifşa edildiği gerekçesiyle yedisi gazeteci sekiz şüpheli hakkında açılan davanın ilk duruşması bugün 34. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülüyor.

Tutuklu yargılanan OdaTV Haber Müdürü Barış Terkoğlu, OdaTV Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, OdaTV muhabiri Hülya Kılınç, Yeniçağ yazarı Murat Ağırel ve Yeni Yaşam gazetesi yöneticileri Ferhat Çelik ve Aydın Keser 4 ay sonra hâkim karşısına çıktı. Savcı, sanıklar Eren Ekinci ile 6 tutuklu gazetecinin tutukluluğunun ve Erk Acarer'in yakalama kararının devamını istedi.

MİT Kanunu'nun 27. Maddesi ile TCK'nın 329. Maddesi'ndeki Gizli kalması gereken bilgileri açıkladıkları iddiasıyla yargılanan 6 gazetecinin 2 Mayıs'ta tutukluluğuna devam kararı verilmişti. Yurt dışında bulunan Erk Acarer hakkında dosya kapsamında yakalama kararı çıkartılmıştı.

Libya'da hayatını kaybeden MİT mensubunun cenaze törenine ilişkin haber yaptıkları için tutuklanan Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu, Odatv Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Odatv muhabiri Hülya Kılınç, Yeniçağ yazarı Murat Ağırel, Yeni Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik ve yöneticisi Aydın Keser 120 gün sonra bugün hakim karşısına çıktı.

GAZETECİLİĞİN YARGILANDIĞI DURUŞMA GEÇ BAŞLADI

Tutuklu gazeteciler için adliye önünde bir araya gelip destek açıklamaları yapan meslektaşları duruşma salonuna alınmadı. Saat 10:30 başlayacağı duyurulan duruşma da Barış Pehlivan'ın annesi ve babasının da duruşma salonuna alınmaması protesto edildi. 

Milletvekilleri dışında, 6 sanık yakını ve 6 gazeteci olmak üzere 12 kişinin takip etmesine izin verilen duruşma ailelerin alınmaması üzerine başlayamadı.

Duruşma salonuna giren bazı gazeteciler yerlerini ailelere bırakarak duruşma salonundan dışarı çıktı.

Duruşma tutuklu gazetecilerin avukatlarının da duruşma salonuna alınmasının ardından mahkeme heyeti iddianameyi okudu.

MURAT AĞIREL: HUKUK CİNAYETİNİN İŞLENDİĞİ MAHKEME KARARI İLE TUTUKLANDIM

Artı Gerçek’ten Rıfat Doğan’ın haberine göre, iddianamenin okunmasının ardından Yeniçağ yazarı Murat Ağırel savunmasına başladı. Ağırel savunmasında şu ifadelere yer verdi:

"Mahkemenizde şüpheli sıfatı ile bulunma nedenim, 2937 sayılı Kanunun 27. maddesi ile birlikte TCK'nın Devlet Güvenliğine ve Siyasal Yararlarına İlişkin Bilgileri Açıklama başlıklı 329 maddesinde tanımlanan suçları işlediğim iddiasıdır. 22 Şubat günü yani suç işlediğinim iddia edilen tweet paylaşımını yaptığım gün, CKM (Cadde Bostan Kültür Merkezi)’nde imza günü etkinliği saat 15:00 da yapılacaktı. Sayın Cumhurbaşkanı bir otoyol açılışına katılmış ve 'Libya'da birkaç tane şehidimiz var' demişti. Yanlış duydum herhalde diye düşündüm, Cumhurbaşkanlığı ve Anadolu Ajansı'nın haberlerine baktım. Tekrar dinledim. Gerçekten Cumhurbaşkanı şehitlerimiz için 'tane' demişti. İnanılmaz üzüldüm. Şehitlerimizin kaç kişiydi? İsimleri neydi? Bunu öğrenip sosyal medyada paylaşmayı, sonrasında da yazı yazmaya karar verdim.

'GÜVENLİK UZMANI ABDULLAH AĞAR'IN PAYLAŞTIĞI FOTOĞRAFLAR DİKKATİMİ ÇEKTİ'

Sosyal medyaya baktım. Konu hakkında binlerce kişi paylaşımında bulunmuştu. Hatta Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın'a da bu sorulmuştu. Sayın Kalın isabet etmediğini bildirmişti. Benim dikkatimi ise Habertürk Güvenlik Uzmanı olan askeri harekât konularında devamlı TV'lerde gördüğümüz ve şehitler konusunda en doğru bilgiler veren Abdullah Ağar'ın 19 Şubat'ta yaptığı 'Vatan kimi zaman bilinen kimi zaman da Bilinmeyen kahramanlarıyla yükselir' yazıp ek olarak paylaştığı fotoğraflı paylaşımı çekti.

'MİT'İN LİBYA'DA GÖREV YAPTIĞINI DUYURAN İLK KİŞİ CUMHURBAŞKANIDIR'

MİT'in Libya'da görev yaptığını ilk duyuran kişi Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'dır.  2937 sayılı kanuna göre Cumhurbaşkanı suç mu işlemiştir? Kanunda 'Cumhurbaşkanı' hariç diye bir ibare var mıdır? Bizler MİT'in nerede görev aldığını nasıl bilebiliriz?

Gazeteciliğin vermiş olduğu haber refleksi ile doğru bilgileri ve düşüncelerimi paylaşmak istedim. Hainlik yapacak kişi kendi Twitter hesabından mı paylaşım yapar?

Savunmasını bitiren Murat Ağırel, savcının sorularına yanıt verirken, "Sorularınız bir niyet gözeterek yönelttiğinizi düşünüyorum" tepkisi verdi.

AYDIN KESER: BİZDEN ÖNCE YAYINLANANAN HABER, BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇERİSİNDE YAPILDI

Ağırel'in ardından savunmasına başlayan Yeni Yaşam Gazetesi yöneticisi Aydın Keser, "Bu haber ve yazılar bizden önce internet siteleri ve haber sitelerinde yayınlanmış ve basın özgürlüğü içerisinde haber değeri taşıdığı gerekçesiyle yapılmıştı" dedi:

"4 aydır tecritteyim, eşimle yalnız bir defa görüştüm. Kardiyoloji gitmem gerekiyordu, ama cezaevinde Covid19 süreciyle cezaevinden sevk edemeyeceğini söyledi."

Hakimin "İfadenizde önce haberin siz yaptığınızı Ferhat Çelik'in 'haberin yapılacağından haberi vardı' demişsiniz, daha sonra ki ifadenizde 'ajanstan gelen haber geçmişiz' demişsiniz. Hangisi doğru?" sorusu "İkinci ifadem doğru" diyerek yanıtlayan Aydın keser, Hakimin "Haberin yayınlanmasına kim karar veriyor?" sorusuna da, "Gazetede gündem toplantısı yaparız. Ardından gazetede çıkacak haberlerimizi de internet sitemizde yayınlanıyor. İnternet sitesinde yayınlanan sorumluluğu da bize ait" yanıtı verdi.

Üye hakimin, "İçeriğe nasıl ulaştınız?" sorusunu da yanıtlayan Keser, "Tamamen editöre bağlıdır, editörün haber yayınlama bağımsızlık ilkesine bağlıdır" dedi.

FERHAT ÇELİK: GAZETECİNİN AÇIK KAYNAKLARLA HABER YAPMASI SUÇ MUDUR?

Yeni Yaşam Gazetesi yöneticisi Aydın Keser'in ardından savunmasına başlayan Yeni Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik, Zaten medyanın yüzde 95’i AKP’nin elinin altında. Yüzde 5'i bağımsız ve kendi çabalarıyla yapmaya çalışıyor. Cumhurbaşkanı Libya’da çıkar birkaç tane şehidimiz var diye sorarsa, insanlar sorar kim bu diye?

Yurt dışındaysa akla ilk gelen askerdir. Gazetecinin açık kaynaklarla haber yapması suç mudur? Benim bu haberi yapmam için bir yerden talimat almam gerekmez. Bu süreçte kimse bu insanların MİTmensubu olduğunu bilmiyor.

Açık kaynaklarda böyle bir bilgi yok. Bu haberi yaparken bu insanların kimlik bilgilerinden bir haberiz. Bile bile neden MİT mensubuna binbaşı yazayım? TSK'nın Libya'da olduğuna dair hep haberler yapıldı.

Erdoğan 6 Ocak’ta söylüyor. Burada bir kasıt yok, biz gazetecilik yapıyoruz. Kimseden icazet almayız. Musa Anter’ler, Hrant Dink, Metin Göktepe'lerden devraldık. Böyle küçük bir olaydan büyük bir suçmuş gibi bir şey yaratmak doğru değil. Vicdanlarda zaten biz beraat etmişiz, özgürüz. Bir ifşa kastı olmadığını ve beraatimi talep ediyorum."

Savunmasını bitiren Ferhat Çelik hakmin sorduğu "Haberlere onay verme yetkim yok demişsiniz doğru mu?" sorusuna, "Evet, özel haber olur o zaman ben de bakarım. 15 kişilik ekibimiz, açık kaynaklardan gelen haber için kimse bana sormaz girelim mi diye. Haberin arkasındayım."

HÜLYA KILINÇ: YAPTIĞIM İŞ SADECE GAZETECİLİKTİR. SUÇLAMAYI KABUL ETMİYORUM

Savunmaların ardından mahkeme heyeti duruşmaya 15:30'a kadar ara verdi. Aranın ardından duruşma Odatv muhabiri Hülya Kılınç'ın savunmasıyla başladı.

"İddianamede hakkımda Odatv’de imzamla yayınlanan haberde dış istihbarat vazifesi olan şehit MİT mensubunun kimlik ve görevine ilişkin bilgilerine, şehide ait fotoğraflara ve özellikle de halen görevde olan bazı MİT mensuplarının da katıldığı cenaze törenine ait görüntülerine yer vermek suretiyle MİT’in görev ve faaliyetlerine ilişkin devletin gizli kalması gereken bilgilerini açıkladığım, yayınladığım, yaydığım ve MİT mensuplarının açık kimlik, görev ve unvanlarıyla birlikte ifşa ettiğim iddia olunmaktadır. 20 yıllık deneyimli bir yerel gazeteciyim. Hayatımda ilk defa böyle ağır bir suçlama ve ilk defa ağır ceza mahkemesi karşısında bulunuyorum. İmzamla yayınlanan haberde 'MİT görev ve faaliyetlerine ilişkin devletin gizli kalması gereken bilgilerini açıkladığım, yayınladığım, yaydığım ve MİT mensuplarının açık kimlik, görev ve unvanlarıyla birlikte ifşa ettiğim' suçlamasını kabul etmiyorum. Mahkemenizden tutukluluğumun kaldırılmasını ve beraatimi talep ediyorum."

Haberin yayımlanmasından önce Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'Libya’da birkaç tane şehidimiz var' açıklamasını hatırlatan Kılınç, yaptığı işin, sadece ve sadece gazetecilik olduğunu söyledi.

BARIŞ PEHLİVAN: İDDİANAME YALAN SÖYLÜYOR

Odatv muhabiri Hülya Kılınç'ın ardından savunma sırası Odatv Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan'a geldi. Savunmasına George Orwell'ın 'Geçmişi denetim altına alan, geleceği de denetim altına alır. Şimdiyi denetim altına alan, geçmişi de denetim altına alır' sözleriyle başlayan Barış Pehlivan, davanın soruşturma sürecinde, "Vücut yerine aklın, belleğin ve dolayısıyla gerçeğin nasıl parçalanmaya, nasıl yalan rüzgarında savrulacak kül haline getirilmeye çalışıldığını" gördüğünü söyledi:

"Bizi bu sanık sandalyesine oturtanların temel motivasyonu da işte bu söz.  O halde bana düşen; şimdiyi anlamak ve geleceğimizi kurtarmak için geçmişi doğru anlatmaktır. Bunu da yok etmek istedikleri aklımıza, belleğimize ve gerçeğe sahip çıkarak yapacağım.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 'Libya’da birkaç tane şehidimiz var' açıklaması yaptı. Aynı gün, sosyal medyada şehitlerin isimleri, fotoğrafları ayrıntılarıyla defalarca paylaşıldı.

'İDDİANAME İSTEMEDEN KABUL EDİYOR Kİ, İFŞANIN İFŞASI OLMAZ'

Savcılar diyor ki, AYM 'daha önce ifşa edilmiş olsa dahi suçtur' diye karar verdi. Peki bu doğru mu? Yani, AYM'nin gerçekten böyle bir cümlesi, iması, yorumu, kararı var mı? Açtım baktım, ilgili tarihteki karara. Yok. Sayın heyet. İddianame yalan söylüyor. Bunu nasıl yapabilirler; inanın aklım almıyor ama AYM kararında olmayan bir yorum yaratılıyor ve aslında suç yaratılıyor. İddianame istemeden de olsa kabul ediyor ki; ifşanın ifşası olmaz. Bundandır ki, haberimizde şehit MİT mensubuna dair suç yok.

Biz, çocuklar adil bir gelecekte yaşasın diye bu çileli yolu seçtik. Ne kadar başarılı olduk ya da olacağız o gelecek için, ileride tarih kitapları yazar. Ama çocuğum yarın 'peki, o günlerde sen ne yaptın' diye sorarsa, başımı eğmeden gözlerinin içine bakıp anlatacağım bir mücadeleyi miras bırakmak istiyorum."

'BU DAVANIN İLLE DE BİR YERİNDE OLACAKSAM SAVCISI DEĞİL SANIĞI OLMAK İSTERİM'

Barış Pehlivan'ın ardından savunmasını yapan Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu, haklarındaki iddianame için,  "Ben de bir iddianameyi elime alınca önce başına ve sonuna bakarım. Kendim için de öyle yaptım. Ve dedim ki 'başı da sonu da yalan, yanlış ve tutarsız" ifadeleri kullandı:

"Öncelikle şunu söylememe müsaade edin. Bu davanın ille de bir yerinde olacaksam savcısı değil, sanığı olmayı tercih ederim. Bunun bir sebebi var. İnsan ancak kafasını kaldırıp ufka baktığı zaman dünyanın yuvarlak olduğunu görebilir. Ben de istikbale baktığımda bu davada verilecek mücadelenin, ülkemin adaletine katkıda bulunacağını ve yargının çürümüş dallarının budanmasına vesile olacağını görüyorum. Emin olun, bu baş aşağı duran fotoğraf düzeldiğinde, bu iddianameleri yazanlar kendilerinden öncekiler gibi işledikleri günahlarla anılacak! Ancak biz; bir fikirde, bir kelimede, bir harfte yaşamaya devam edeceğiz.

Yargılanırız, varsa suçumuz mahkûm oluruz, ardından infazımız yerine getirilir. Hukukun ilerleyişi budur. Oysa siyasi intikam davaları pek de öyle işlemiyor. Önce infaz ediliyorsunuz, yargılama ona yetişmeye çalışıyor. Sayın Hâkimler, basit bir sorum var: Devlet yurttaşlarına tuzak kurar mı? Hukuk devleti tabii ki kurmaz. Ama devletin üniformasını kendi aidiyetlerine kalkan yapanlar kurar.

'EĞER BU TEZGAHI KURANLARIN BİR DEVLETİ VARSA BEN O DEVLETİN TERÖRİSTİYİM'

"Eğer bu tezgâhı kuranların bir vatanı varsa ben o vatanın hainiyim! Ne mutlu bana bir vatanları yok. Eğer bu tezgâhı kuranların bir dini varsa ben o dinin kafiriyim! Ne mutlu bana imanları yok. Eğer bu tezgâhı kuranların bir devleti varsa ben o devletin teröristiyim! Ne mutlu bana onlar çetelerini devlet sanıyorlar. 101 yıl önce bugün Mustafa Kemal de Saray’dakilerin haini, işgalcilerin teröristi, işbirlikçilerin kafiriydi. Milletin hürriyetini şahsi ikbalinin önüne koyanlar korkusuz olmalı, küfrün üzerine yürümelidir.

83 milyonun bildiği ve Meclis’te ifade edilmiş bir konunun haber yapılmış olmasının bu kanunun özüyle örtüşmediği açık şekilde ortada. Arkadaşlarımız kanunun gerekçesine bakarsa burada ne murad ettiğimizi çok net görürler. Sadece bir kanun çok açık değilse orada açılır kanun yapanların neyi murad ettiklerine dair görüşme tutanaklarına bakılır.

Kanunun gerekçesiyle şu an itibariyle mahkemelerin değerlendirmesi dışında bir düzenlemenin olduğunu da çok rahat görebilirler. Gerçekten de tutanaklara açıp bakın, MHP bu kanuna karşı. O gün İdris Şahin, biraz önce okuduğum şekilde anlatarak Meclis’i ikna etmeye çalışıyor. Demek bu dava dünkü FETÖ kumpaslarının devamıdır. Demek bu dava MİT Kanununun ruhuna aykırıdır. Demek bu dava dünkü FETÖ kumpaslarının devamıdır. Demek bu dava MİT Kanununun ruhuna aykırıdır. Demek bu davanın MİT mensuplarını korumakla ilgisi yoktur. Demek hak bizimle, hukuk bizimle, demek alnına kara yazılmış mağdurların ruhu bizimledir."

8 YILDAN 19 YILA KADAR HAPİS CEZASI İLE YARGILANIYORLAR

İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada, gazeteciler, 'Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri açıklamak' ve 'istihbarat görev ve faaliyetlerine ilişkin bilgi ve belgeleri, yetkisiz olarak almak ve temin etmek' suçlamalarıyla 8 yıldan 19 yıla kadar hapis cezasıyla yargılanıyor.

4 aydır tecrit koşullarında cezaevinde tutulan altı gazetecinin yanı sıra, gazeteci Erk Acer ve Manisa Akhisar Belediyesi Basın Birimi çalışanı Eren Ekinci de tutuksuz yargılanıyor. Eren Ekinci duruşmaya SEGBİS'le katılıyor.

MESLEKTAŞLARI YAPTIKLARI AÇIKLAMA İLE SERBEST BIRAKILMALARINI İSTEDİ

Duruşma öncesi İstanbul Adliyesi’nin bulunduğu Çağlayan’da Haberin Var Mı İnisiyatifi bir basın açıklaması yaptı.

Açıklamaya, CHP Milletvekilleri Tuncay Özkan, Muharrem Erkek, Mahmut Tanal, Gökhan Özbek, Sera Kadıgil, Onursal Adıgüzel, HDP İstanbul Milletvekili Hüda Kaya, TİP İstanbul Milletvekili Erkan Baş, bağımsız milletvekili Ahmet Şık, İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu ile Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Gökhan Durmuş, DİSK Basın İş Sendikası Başkanı Faruk Eren, RSF Türkiye Raportörü Erol Önderoğlu ve çok sayıda insan katıldı.

Basın açıklamasını gazeteci Mehveş Evin okudu. Açıklamada “Herkes biliyor ki bugün burada ne bir ‘ifşa davası’ için ne de bir ‘casusluk davası’ için toplandık. Son on yılda defalarca olduğu gibi yine bir gazetecilik davası için bir aradayız. Gazeteciler, arkadaşlarımız, meslektaşlarımız benzerini yıllardır gördüğümüz mesnetsiz suçlamalarla karşı karşıya. İçi boş bir iddianame ile 112 günden beri Silivri Cezaevi’nde tutsaklar” ifadeleri yer aldı.

‘DAYANIŞMAMIZ SÜRECEK’

Mart başında biz adeta bir ‘Kırmızı Pazartesi’ senaryosu izledik. Tezgahlar, tuzaklar, trol saldırıları birbirini izledi. Süreç başladığında, sosyal medyada giyotinleri çıkarıldığında, malum medyaya servisler yapıldığında gören gözler olacak olanı anlamıştı” ifadelerinin kullanıldığı açıklamada şöyle dendi:

"Önce Barış Terkoğlu ve Hülya Kılınç ardından Barış Pehlivan sonrasında Murat Ağırel, Ferhat Çelik, Aydın Keser içeri atıldılar. Kumpas kurulmuş, haklarında hüküm çoktan verilmişti; sulh ceza mahkemesine yalnızca malumu ilam etmek kaldı. Kırmızı Pazartesi işte tam da buydu.

Meslektaşlarımızın hürriyetleri ellerinden alınıp Korona pandemisi koşullarında demir parmaklıkların arkasına atılırken asıl mesaj bizlere, dışarıdaki gazetecilereydi. ‘Görmeyin, duymayın, konuşmayın’ deniyor, üç maymunu oynamamız isteniyordu. Yalnız Barışları, Hülya’yı, Murat’ı, Ferhat’ı, Aydın’ı, Müyesser’i değil bizleri de susturmak, sindirmek, korkutmak, istiyorlardı. Namık Kemal susmuş muydu? Ya Sabahattin Ali ve Nazım Hikmet sinmiş miydi? Siz Uğur Mumcu’nun ya da Musa Anter’in biat ettiğini gördünüz mü? Ya Hrant Dink ve Metin Göktepe? Asla! Cezaevindeki gazeteci meslektaşlarımız gibi bizler de susmadık. Çünkü her birimiz hakikatin peşindeyiz. Bunu halkımızın gerçekleri bilmesi için yaptık, yapıyoruz. Dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi olsa da ‘‘ipek bir halıya benzeyen bu toprak, bu cennet bu cehennem bizim’’. İşte o nedenle kavgamız da sevdamız da davamız da birbirimizle dayanışmamız da sürecek."

'TÜM GAZETECİLERE ÖZGÜRLÜK'

Açıklamanın devamında şu ifadeler yer aldı:

"Ne diyordu, Adnan Yücel? '...Saraylar saltanatlar çöker, kan susar bir gün, zulüm biter. Menekşeler de açılır üstümüzde leylaklar da güler. Bugünlerden geriye, bir yarına gidenler kalır bir de yarınlar için direnenler...'

Daha dün baro başkanları, Ankara’ya sokulmuyordu. Ama direndiler, mücadele ettiler ve kazandılar. Biz de inanıyoruz ki ‘'Adalet kör topal da olsa, yavaş yavaş yürüse de mutlaka gideceğe yere varır.'

Bugün yargıçlardan adil olmalarını, hukuku referans almalarını, vicdanlarını dinlemelerini ve meslektaşlarımızı serbest bırakmalarını talep ediyoruz. 'Bilin halkın ekmeğidir, adalet.' Bu ekmeğe haksızlık, hukuksuzluk, vicdansızlık doğramayın. Kendisini ölüme mahkum eden yargıçlara, 'Asıl mesele, ölümden sakınmak değil, haksızlıktan sakınmaktır; çünkü kötülük ölümden daha hızlı koşar' diyen Socrates'in, sözleri kulağınıza küpe olsun. Ta başından beri söylediğimiz gibi, onlar tutukluyken hiçbirimiz özgür değiliz. Özgür basın susturulamaz. Başta bu davadan yargılan gazeteci meslektaşlarımız olmak üzere hakikatten ayrılmayan tüm gazetecilere özgürlük."

Kaynak: Artı Gerçek