İşte o yazı:

Kanal 7’de geçen pazar, ramazanla eşzamanlı ekrana gelmeye başlayan ‘Gönülden Sesler’, Türkiye’nin en güzel ilahi okuyan ismini seçecek!

8 ilde yapılan seçmelerde binlerce başvuru arasından 176 kişi belirlendi ve ön elemeye tâbi tutularak 13 kişinin yer alacağı final için kıyasıya ve şüphesiz ‘Allah aşkı’yla yarıştı. Geçen hafta ön elemeleri izledik, bugün ise finaller başlıyor.

TRT’deki başarılı sunuculuk serüvenine, çalkantılı bir dönem geçirdikten sonra şimdilerde Kanal 7’ye ve tesettüre girmiş olarak devam eden İkbal Gürpınar, jürinin spektaküler ismi…

Fakat jüride ‘ağır top’, tasavvuf sanatçısı ve ilahiyatçı Mustafa Demir…

Bir de Türk sanat müziği sanatçısı Yıldırım Bekçi var. Muhtemelen dinin ‘ağırlığı’ndan olsa gerek, jüri bu tür şovlarda alışık olduğumuz tempoyu üretmekten uzak. Daha hareketli, esprili, neşeli ve bir parça da kendi aralarında sürtüşmeli olmaları lâzım…

‘Cevâz’ olduğu nispette tabii!

‘Din-i İslâm’ın ataerkil ağırlığı kadın temsiline de yansımış gibi ki jüride 3’te 1 olan kadın ‘kota’sı, yarışmacılarda 10’da 1’e dahi varmıyor. İzlediğim ön elemede onlarca erkek yarışmacı arasında sadece bir kadın yarışmacı geldi ekrana...

"Al sana 'Helâl Sex Shop'!"

Daha önce başka İslâm ülkelerinde de benzerlerine (Kur’an okuma, vd. formatlarda) rastlanan bu olgu üzerine söylenebilecek çok şey var. İlk akla gelen, İslâmî sosyal pratiğin kapitalist tüketim ekonomisine aşina yanıtlarından bir diğeriyle karşı karşıya olduğumuz… Sistemin Coca Cola’sı mı var; al sana ‘Zemzem Cola’! Şarap, gündelik yaşamının ayrılmaz parçası mı insanlığın; al sana helâl şarap! Daha uca gidelim: ‘Sex Shop’ endüstrisinden kaçış mı yok; al sana ‘Helâl Sex Shop’!..

Ve nihayet, ‘seks şop’u olur da ‘realite şov’u olmaz mı bu işin; al sana helâl realite şov’!..


Bir ezan alalım senden!..

Ama yine diğerlerinde olduğu gibi burada da kapitalist ‘ekonomi-politik’in ‘mukabil’i değil ‘mütemmim cüz’ü olma durumu var. Nasıl adı ‘Zemzem’ de olsa içilenin ‘kola’ olması, ‘Coca-kolanizasyon’u kıramıyorsa dünyada, ‘Delail-i Hayrat’ı huşu içinde okumak da yapılanın ‘show-business’ın parçası olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Şu ifadelere bakalım mesela:

“Kaside, mevlût, nât; ne okuyacaksınız?”; “Bir ezan alalım senden!”; “Ağzına sağlık, sağ ol canım!”; Arapça ilâhi var mı bildiğin?”; “Olsun, olduğu kadar oku, sesine bakacağız zaten…”

Bunlarda ‘din’ deyince akla gelen temel özellik eksik: Kutsallık!.. Zaten dinin popüler kültürle ve kültür endüstrisiyle ‘aşk’ında uğradığı en büyük kayıp da bu… ‘Tevekkül’ü değil, temaşayı amaçlayan, mümini müşteriye, secde edeni seyredene çeviren bu ‘dinamik’, dinin aslî hedefi olan kutsallık yaratımına imkân bırakmaz. Tersine eğlence aracılığıyla kutsaldan uzaklaşmaya neden olur.

Ödülden de belli zaten… Ben, birinciye bedava hac farizasını yerine getirme imkânı sağlanmasını beklerdim, ama ‘lüks bir otomobil’ hediye edilecekmiş.

Demek ki hacdan ziyade hazzı hedeflemek mevzubahis!..