2010 yılında “Yargıyı dedeler yönetiyor” diye kendi seçmenine Alevileri şikâyet edip sözüm ona yargıdaki Alevi personele dahi tahammül edemeyenler yıllarca memleketin hemen her kurumunu Fetullah Gülen’e emanet etmişler!

General, Amiral, Komutan, Genel Müdür, Müdür, Şef, asker, polis, iş adamı, işveren, sendika, yardım kuruluşları, hayır işleri, camiler, diyanet işleri vs. vs. hangi kanala el uzatsanız altından Fetullah Gülen ve onlarla işbirliği edenlerin isimleri çıkıyor. Bir tek ama bir tek kendi kurdurup bugün kapatmak zorunda kaldıkları birkaç Alevi kuruluşu hariç, tek Alevi kuruluş ve örgütünden kimsenin ismi yok bu kirli yapılanmanın içinde. Yoksa boğazına kadar herkes bu işin içinde!

Daha dün Ankara’da Cemevi için arsa isteyen Alevi kuruluşlarına “Ankara sınırları içinde Cemevi yerimiz yok” diyenler geçmişte Fetullah Gülen için “Hoşgörünün, diyalogun, barışın simgesi, değerli büyüğümüz, bu işin değerli mimarı Fetullah Gülen Hocamıza da sonsuz teşekkür ediyoruz” dememiş gibi bugün deyim yerindeyse ardından sallayıp duruyorlar!

Tuzluçayır’da yapımı başlatılan ve Alevilerin “Bu projenin ardında Fetullah Gülen ve o’nun işbirlikçileri var” diye karşı çıktığı ve birçok baskı ve zulümlere maruz edildiği projenin açılışını “güvercin” uçurarak bunlar yapmamış gibi bugün hiçbir şeyden haberleri yokmuş gibi “Kandırıldık” deyip işin içinden sıyrılmaya çalışıyorlar.
 
Yıllarca usulden olsa gerek “Türküyle, Kürdiyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Alevi’siyle, Sünni’siyle kardeşiz” deyip durdunuz ama günün birinde altınızı oyup kendi vatandaşının üzerine bomba yağdıracak insanlara gösterdiğiniz hoşgörünün onda birini Alevilere göstermediniz. Alevi kimliğinden dolayı bir partinin genel başkanını seçim meydanlarında kendi seçmenlerinize yuhalattınız. “Ne istediniz de vermedik” dediğiniz insanlarla yıllarca beraber yürürken, İstanbul’da Karacaahmet Sultan Dergâhını iş manikalarıyla ve güvenlik güçleriyle birlikte yıkmaya çalıştınız.

Fetullah Gülen’ ait yardım ve dernek kuruluşlarına kamunun her türlü olanaklarını sunarken CHP’li Hüseyin Aygün’ün “Mecliste Cemevi talebini” Türkiye’de sadece bir din olduğunu ve bu dinin ibadet yerinin de Cami olduğunu ileri sürerek geri çevirdiniz. Fetullah Gülen’in düzenlediği “Türkçe Olimpiyatlarında” o’na olan özleminizi “Yurda dön artık bu özlem bitsin” diye dile getirirken Alevilerin üçüncü köprüye “Yavuz Sultan Selim ismini vermeyin” taleplerini “Onlar bizim ecdadımızdır” diye dinlemediniz. Oysa sizin “Ecdat” diye sahip çıktığınız ismin karşılığı Alevilerde öyle değildi. Aleviler için Yavuz Sultan Selim Muaviye’nin padişah olmuş haliydi. Bu ülkenin demokrasi mücadelesinin mihenk taşını oluşturan Alevilerin taleplerini, isteklerini görmediniz görmezden geldiniz.

Doğruyu bulmak, görmek, sahiplenmek erdemdir. Geç de olsa bir şeylerin farkına varıp pişmanlık bildirmek yanlışla beraber olmaya devam etmekten daha iyidir. Ama bunu anlatırken samimi olmak çok daha önemlidir. Kime anlattığınız da tabii.
 
Daha yıllar öncesinden Âşık Daimi “Tevrat’ı yazabilirim, İncil’i dizebilirim, Kuran’ı sezebilirim, Mademki ben bir insanım” demiş. Pir Sultan Abdal’dan idam edilmemesi karşılığında içinde Şah geçmeyen üç şiir istemişler “Sizde Şah diyeni öldürürlerse, Ben de bu yayladan Şah’a giderim” demiş. Kanmamışlar yani kimseye inanmamışlar. Bildikleri ya da inandıkları yolda ve kelle koltukta çalıp söylemişler. Nesimi’nin derisini yüzmüşler Enel Hak dediği için. Anlayacağınız o ki ne zalıma boyun eğmişler nede Hızır Paşa’ya biat etmişler. Biz ki zaten yeri gelmiş Ali’yi yermişiz yeri gelmiş Hünkâr’a kafa tutmuşuz! Şimdi kalkmışsınız bize Fetullah Gülen tarafından nasıl kandırıldığınızı anlatmaya çalışıyorsunuz! Biz hiçbir zaman inanmamıştık şimdi de inanmıyoruz…