Barış İçin 1000 Kadın girişiminin Diyarbakır’da düzenlediği “Yaşamdan Yanayız” eylemine Ankara’dan katılan trans Demhat Aksoy, Diyarbakır deneyimini Pembe Hayat’tan Ozan Uğur’a anlattı.

SAVAŞ DÜNYAYI MAHVEDİYOR

‘’Aslında savaş sadece insan öldürmek demek değil. Bunun yanında doğayı katletmek, gelecek neslin kullanacağı dünyayı mahvetmek demek. Savaşta kullanılan her şey yaşam alanlarımızı mahvediyor. Kürdistan’da olan savaş sadece Kürtlere yönelik değil. Kürdistan coğrafyasını da mahvetmek için yapılıyor. Doğayla, canlıların biyolojisiyle oynamak demek aslında savaş. Bu aynı zamanda psikolojik bir baskı yaratarak insanların varoluşlarından vazgeçmesi için yürütülen bir politika.’’

TEMEL HAKLAR YOK SAYILIYOR

‘’Tabi ki savaşın olduğu bir yerde hiçbir kimliğin bir önemi olmuyor. Devlet senin bütün kimliklerini yok sayarak bu savaşı devam ettiriyor. Kürt olmanı trans olmanı geç seni bir canlı olarak ele almıyor ve bütün temel haklarını yok sayıyor. Beni nasıl etkiliyor dersem ben Kürdistan’da yaşamıyorum, Türkiye metropollerinde yaşayan Kürt bir trans aktivist olarak bu savaşın varlığı topraklarıma yönelik bu katletme politikası ve kültürümün yok edilmeye çalışılması beni psikolojik olarak çok ağır etkiliyor. Katliamlardan sonra her daim söylediğim şey katledebildiklerini öldürüyorlar yaşayanları, geride kalanları ise psikolojik olarak zaten öldürmüş oluyorlar.’’

BÖLGEDEKİ TRANSLAR

‘’Ben Amed’teyken (Diyarbakır) bölgede yaşayan bazı translarla da görüştüm. Oradaki translar savaş ortamında kaynaklı çalışamıyorlar. Onlar da sokaktalar faşizme karşı mücadele ediyorlar. Çünkü faşizm öyle bir şey ki bütün kimliklerini yok etmeye çalışıyor. Trans kimliğin ya da Kürt kimliğin devlet için çok önemli değil. Çünkü tekçi sistemin içinde yer almasını istemedikleri herkesi öldürmek istiyorlar. Savaş ortamından kaynaklı bölgedeki LGBTİ örgütleri de bir çalışma yapamıyor. Savaş hayatın her alanını mahvediyor.’’

‘’Metropollerde de bu savaş milliyetçiliği tırmandırıyor. Transfobi de milliyetçilik gibi bir faşizm türü. Haliyle birisinin beslendiği yer diğerini de güçlendiriyor. Kürdistan’da Kürtlere karşı olan savaş aslında kendisine benzemeyen her şeyi yok ediyor. Gün gelecek sıra ikili cinsiyet sisteminin dışına çıkan her şeyi yok etmek isteyecek. Bunların başında translar, eşcinseller ve ikili cinsiyet algısına uymayan herkes geliyor. Dünya tarihindeki savaşlara ve darbelere baktığımız zaman da ilk sıranın toplumun en altında yaşayan bizlere verildiğini görüyoruz. Türkiye’nin batısında her şey güllük gülistanlık görülebilir. Ancak bu ateş herkesi yakacak! Ve ilk sırayı maalesef biz sistemin dışındakiler alacak. Bu nedenle kalıcı ve onurlu bir barış hepimizin meselesi olmak zorunda. Bu olanlara ses çıkarmak insanın doğasında var.’’

‘KATLİAMLARA ALIŞMAMIZ GEREKİYOR’

‘’Son olarak ne kadar daha vicdansız ve sessiz kalabileceğimizi düşünmeye başladım. İnsanlar vahşice  öldürülüyor. Dersim’i, Madımak’ı, Zilan’ı bir daha yaşadık. Devlet katliamlarda çok ustalaştı. Sanki ilk hedef olarak kadınları, Kürtleri, transları ve toplumun bütün farklı kimliklerini nasıl yok ederiz diye düşünüyorlar. Trans kadınlar, lezbiyenler ve bisekksüel kadınlar da bu savaşın otomatik olarak öznesi haline geliyor. Katliamlara alışmamamız gerekiyor. Toplumsal bir barış için klavyelerin arkasından çıkıp sokaklarda bir araya gelmeli ve ortak sesimizi yükseltmeliyiz.’’