25 yaşındaki İzlandalı besteci Olafur Arnalds, geçtiğimiz perşembe ve cuma gecesi İKSV Salon'da verdiği iki konserle, yeni albümünün dünya turnesini tamamladı. Arnalds, bir yandan Indie rock'la ve tekno müzikle uğraşırken, diğer yandan klasik müziği yeniden yorumluyor. Mütevazı bir süreçten geçerek müziğini dünyaya duyursa da, klasik müziğin 21. yüzyıldaki teşrifatçılarından biri olduğu kesin.

Italo Calvino, "Klasikleri Niçin Okumalı?" diye sorarken 'mazi' adı verilen kabristanın başında durmuş, insanları o büyük anıtlara çağırıyordu. Umberto Eco ve Jean-Claude Carriere, "Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın" derken, aslında büyük çabalarla oluşturdukları o dev kütüphaneler yok olmasın diye çabalıyordu. Bu üç isim de, klasikleri bugüne kazandırmanın farklı yollarını denediler.

Calvino'nun öyküleri, Eco'nun romanları ve Carriere'in sinema üzerine çalışmaları, hafızamızı bize geri kazandırmak içindi. Peki ya klasik müzik? Onu günümüze taşıma işini yapan, müzikseverleri Mozart'ın, Chopin'in, Beethoven'in notalar dünyasına davet eden biri var mı? Özellikle Avrupa'da son zamanlarda yükselen bir klasik müzik dalgasından söz etmek mümkün.

Bir kısmı, MySpace gibi amatör ortamlarda kendilerini fark ettirdi; bir kısmı çok ünlü hocalardan ders aldı. Sözgelimi Nils Frahm (1982 doğumlu, Alman), Çaykovski'nin son öğrencilerinden biri olan Nahum Brodski'den eğitimli. Max Richter (1966 doğumlu, Alman), Edinburgh Üniversitesi'nde müzik akademisinde bulunmuş. Bu isimlerin yanına hiç tereddütsüz yazabileceğimiz Olafur Arnalds, daha mütevazı bir süreçten geçerek müziğini dünyaya duyursa da klasik müziğin 21. yüzyıldaki teşrifatçılarından biri olduğu kesin.

'ESİNTİ: ... VE ONLAR KARANLIĞIN AĞIRLIĞINDAN KURTULDULAR'

25 yaşındaki İzlandalı besteci, bir yandan Indie rock'la ve tekno müzikle uğraşırken, diğer yandan klasik müziği yeniden yorumluyor. Geçtiğimiz perşembe ve cuma gecesi İKSV Salon'da verdiği iki konserle, yeni albümünün dünya turnesini tamamladı. Albümünün adı, bir Macar filminden (Werckmeister Harmonies, 2000) esinti: "... and they have escaped the weight of darkness" (... ve onlar karanlığın ağırlığından kurtuldular). Klasik müzik temasını zenginleştirdiği ilk albümü Eulogy for Evolution (Evrim için Kaside) 2007 yılında yayınlandı.

Ardından her yıl yeni bir albümle karşıladı dinleyiciyi. İzlanda Senfonik Orkestrası ile yaptığı çalışmalarla da biliniyor Arnalds, ama verdiği röportajlarda Metallica konserinden nasıl etkilendiğini, Twitter mesajlarında Mötorhead tişörtü ile konserine gelenlere nasıl sevindiğini anlatıyor. Fighting Shit ve Celestine isimli iki metal grupta davulcu olarak yer alıyor. Onu farklı kılan da, bu deneyimini klasik müzikle birleştirebilmesi.

Sahnede, büyükçe bir piyanonun yanında keman ve violin görmek şaşırtıcı değil. Klasik müzik denince akla ilk gelen çalgılar bunlar. Fakat Olafur Arnalds'ın sahnesinde, tekno seslerin yanı başında, metal kaplamalı bilgisayarlar (piyanonun hemen üstünde!), neon ışıkları ve küçük bir perdede animasyon da yerini alıyor. Halihazırda pek çok eserini, belgesellerde, animasyonlarda, kısa ve uzun metraj filmlerde işitmek mümkün. Piyano ve yaylıların büyüsüne, tekno müziğin dokunuşları da eşlik ediyor.

İSTANBUL'U GÖRMEYİ İPLE ÇEKİYORDU

Geçen yıl iptal edilen İstanbul konserinden sonra Arnalds, şehri görmeyi iple çektiğini, söyledi bir ara. Işıkların ve sislerin altında piyano çalarken, Fazıl Say gibi değil, daha çok Coldplay'in vokalisti Chris Martin gibi görünüyor. Kuzey Avrupa'nın oldukça karamsar sinemacılarını düşündüğümüzde, Arnalds'ın sevimli bir tarafı var. Büyük ideallerle değil, günlük ve sıradan sebeplerle müzik yaptığı belli oluyor. Sahneden indikten sonra, seyircilerin alkışlarına teşekkür etmek için geldiğinde çaldığı şarkının adı Erla's Waltz'dı. Erla isminde bir arkadaşına yazdığı, naif bir beste...