Mehmet Zengül / Demokrat Haber

“Eğitim şart” sözünü diline dolamayan yok gibidir. Bu sözü ilk kim söylemiş, bilmek olanaklı değil ancak Cem Yılmaz söyledikten sonra daha bir popüler oldu sanki. İster okullar kastedilerek söylensin ister herhangi bir cehalet örneği karşısında dile getirilsin eğitim şart sözünün küntleşmesi bize nedense çok normal geliyor. Eğitim söz konusu olduğunda Köy Enstitüleri hep akla gelir.

17 Nisan 1940 yılında kurulan ve 1946 seçimleri öncesi Köy Enstitülerini kuran parti, CHP tarafından kapatılmıştır. İsmet İnönü’nün şu sözüne rağmen; “Köy enstitülerini cumhuriyetin eserleri içinde en kıymetlisi, en sevgilisi sayıyorum. Köy enstitülerinden yetişen evlatlarımızın muvaffakiyetlerini ömrüm boyunca yakından ve candan takip edeceğim.“

Yani kısacık ömrü siyasete kurban olmaktan kurtulamamıştır.

Geçen hafta Çağatay Taşkın Yamen’in yapım ve yönetmenliğini yaptığı “Son Enstitülüler” belgesel filmini Cilavuz’da açık havada izledik. Havanın kararmasıyla bir evin beyaz duvarına yansıyan belgesel film Cilavuzlular tarafından ilgiyle izlendi. Belgesel film bir kısım köy Enstitülüler, Prof. Dr. Firdevs Gümüşoğlu gibi uzmanlar ve bu öğretmenlerin yakınlarıyla yapılan söyleşilerden oluşuyor. Yaklaşık 10 yıllık bir emek sonucunda ortaya güzel bir film çıkarmayı başarmış Çağatay Taşkın Yamen.

Belgeselde Köy Enstitülülerin 90’lı yaşlarına rağmen cehalet karşısında “genç öğretmenlerin” aydınlık ve ışık saçan gözlerini/sözlerini izleme olanağını Köy Enstitüsüne beşiklik eden Cilavuzda yakaladım. Fırsattan istifade yapımcı yönetmen Çağatay Taşkın Yamen ile “Son Köy Enstitülüler”ini konuştuk:

IMG-20220812-WA0002

Bölgenin insanı olman sebebiyle Cilavuzluların iyi bildiği Çağatay Taşkın Yamen’in kim olduğunu senden dinleyelim:

Köy Enstitüleri kuruluş yıldönümünde doğmuşum (17 Nisan 1972) çocukluğum ve üniversiteye gidene kadarki zamanım Kars- Susuzda geçti. A. İ. B. Üniversitesini bitirdikten sonra öğretmenlik yapmaya başladım ve halen Müzik Öğretmenliği görevini sürdürmekteyim. Müzik alanında birçok çalışmalarım oldu. Profesyonel Gastronomi Eğitimi aldım ve sürdürülebilir Tarım ve Gastronomi üzerine çeşitli etkinlikler organize ettim. Halen İstanbul Üniversitesi Sosyoloji bölümünde öğrencilik yapmaktayım.

Neden Köy Enstitüsü? Neden Son Enstitülüler?

“Son Enstitülüler” filmini yapmaya karar vermem Dedem Şaduman Yamen’in daha sonraları başkalarından duyduğum hikayeleri ile başladı. Hikaye filmin içinde mevcuttur. Yaklaşık on sene önce ilk röportajı eğitimci yazar Talip Apaydın ile yaparak başladım. Bir çok Enstitü mezunu Türkiye’nin çeşitli yerlerinde biraz zorlanarak buldum ve röportajlar yaptım. 2022 yılında Kocaeli, Bursa, Mersin, Eskişehir, Ardahan, Kars –Susuz (Cilavuz)‘da gösterimleri oldu. Gösterimler farklı illerde yapılmaya devam etmektedir.

Köy Enstitülerin kuruluş amacı neydi? Siz de bir öğretmensiniz ilkokuldan üniversiteye içinde bulunduğumuz eğitim öğretim ile bilim ve sanat üretme işinde Köy Enstitüleri ile bugünün okulları karşılaştırdığımızda neler söylersiniz? Köy Enstitüleri neden kapatıldı? Bugün hayata geçirilme şansı var mı?

Köy Enstitüleri’nin kuruluş amacı dönemin koşulları göz önüne alınarak iyi çalışılarak planlanmış ve hayata geçirilmiş bir projedir.

Cumhuriyetin ilanından sonra Türkiye nüfusunun %80-85 i köylerde yaşamaktadır. Ülke ve köylü savaşlardan çıkmış, yokluk, yoksulluk içinde kaderine terk edilmiş ihmal edilmiş bir durumdadır. Bu gerekçe ile kalkınmanın ve gelişmenin köylerden başlayacağı bir gerçektir. Bunu gören Atatürk, Alman ve Amerikalı iki eğitimciden (Köhne, John Dewey) rapor ister. Onların vermiş oldukları raporda özet olarak iş içinde eğitim, eğitim içinde iş modeli öne çıkar. Daha sonra bu konular derinlemesine çalışılır. Türkiye için uygun model olan Köy Enstitüleri hayat bulur. Hasan Ali Yücel'in Milli Eğitim Bakanlığı öncülüğünde ve İlk Öğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç ile start verilir. Dersini çok iyi çalışan İsmail Hakkı Tonguç, ihtiyacı belirlemek için köylerden, (daha önce köylerde çalışmış eğitmenlerden )raporlar toplar.

Her bölgenin ihtiyacı, fiziki, coğrafi ve insani faktörleri göz önünde bulundurarak harekete geçilir. İlk planda 22 tane Köy Enstitüsünün açılmasına karar verilir.

Enstitülere alınan öğrenciler tarafından okulların inşaatları yapılır ve eğitim başlar. Enstitülerde öğrenciler akademik eğitimler alırken aynı zamanda tarımsal, zenaatsal üretim yapmakta, kültür ve sanat faaliyetlerine katılmaktadır. Enstitüden mezun olan öğrenciler birçok yeteneğe ve vasfa sahip olarak görev yerleri olan köylere dağılmaktadırlar.

Bir Cumhuriyet projesi olan Köy Enstitüleri, toprak sahibi ağaların ve egemen güçlerin sevmediği bir kurumdur. Bu proje ile birlikte toprak reformu da planlanmaktadır. Köylünün uyanışı egemen güçlerin hoşuna gitmez. Bu noktada bir çok isim bu kurumların kapatılması için kulis ve baskı yapar ve dönemin siyasileri ile pazarlıklar yapılır, bu okulları kapatması şartıyla kendilerinin destekleneceği doğrultusunda pazarlığa kurban edilir.

Enstitülerin kapatılması sürecinde dışarıdan da baskılar bulunmaktadır. Bu bilgiler birçok kaynakta detaylı yer almaktadır.

İlk önce Enstitüler itibarsızlaştırmaya başlanıyor. İsmail Hakkı Tonguç başka bir göreve tayin ediliyor. Hasan Ali Yücel’den sonra bakanlık yapan ve genel müdürler okulları aşağılayıcı bir tavır takınırlar. Enstitülerin önce müfredatını değiştiriyorlar. Sonra adını değiştirerek köy öğretmen okuluna dönüştürülüyorlar. Yani bugün içinde bulunduğumuz öğreten ve öğrenen klasik eğitim modeline geçiliyor. Oysa ki, Enstitülerde karşılıklı bir etkileşim öğrenme ve üretme süreçleri yaşanmaktadır.

Bugün itibariyle içinde bulunmuş olduğumuz Eğitim sistemi ve modeli sınav odaklı bir sisteme kilitlenmiştir. Ne yazık ki “hayali devlet memuru olma”nın ötesine geçmeyen bir çok genç insan yetişiyor ve işsizler ordusuna katılıyor. Ülkeye katma değeri yüksek teknolojik, bilimsel bir ekonomi modeline hizmet edecek bir eğitim sistemi uygulanmıyor, uygulanamıyor. Değerler üzerinden yürütülen siyaset iklimi ve anlayışı bilimsel ve evrensel eğitim anlayışının hizmet etmiyor maalesef.

Ayrıca milli olmadığı yönünde eleştirel yapılan ve bu gerekçelerle itibarsızlaştırılan bu okulların kültürel faaliyetleri tam aksine bir tutum ve yöntem uygulanmaktaydı. Halk kültürü, yerel kültürler, yerel etkinlikler fazlasıyla yapılmakta ve uygulanmaktaydı. Örnek Cilavuz Köy Enstitüsü kurucu müdürü, Halit Ağanoğlu; okula yörenin ozanlarını, aşıklarını getirerek okulda türküler söyletiyor, türküler öğretiyordu. Aynı şekilde Aşık Veysel'in de Enstitülerde dolaşarak türkü söylediği ve öğrencilere öğrettiği bilinir. Hemen her Enstitüde yerel halk oyunları oynanır ve öğretilir. Köy Enstitülü yazarlara baktığımızda da aynı temaları ve halk kültürünü ve yerel kültürleri çok fazla işlediklerini görürüz.

Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç tarafından hayata geçirilen Köy Enstitüleri Modeli bir müddet daha yaşayabilseydi, Türkiye bugünün İsveç'i, Danimarka'sı; Norveç'i olabilirdi. Maalesef ki, buna izin verilmedi günümüze kadar süregelen eğitim sistemimizin temelleri Köy Enstitülerinin kapatılması ile atılmış oldu.