Tanıtım bülteninden

Sedat Sezgin, bu yapıtında Dicle ile Fırat nehrinin doğduğu topraklarda tutsak kalmış insanların kayıp düşlerinin ve kayıp arzularının peşine düşerek mit, iktidar, din gibi kavramların birey üzerindeki ağırlığının kederli ve bir o kadar da trajik öykülerini kendi üslubunca bir daha kurgulayarak yalın bir dille okura sunar. Yeniyi itmeden ve eskiye de sırt çevirmeden gücü elinde bulunduran iktidarın bu sıradan hayatları nasıl da büyük bir iştahla dişleri arasında parçalayıp midesine indirdiğini de korkusuzca gözler önüne serer.           

Tadımlık:   

Yalan söyleyecek değilim.

On bin yıldır Tanrı’yı yanımda hiç görmedim.

Hep dost bildiğim, düşmanlarım.

Tarihim, atalarımın mezarlarında gömülü.

Beni diriltecek bir güç yok.

Evim yakıldı.

Yuvam dağıldı.

Buz gibi soğuk sularda boğuldum.

Toprağımda tutsağım.

Sürüldüm, adım mülteciye çıktı.

Uzun kış gecelerinde bir kuru ekmeğe hasret kaldım, aç yattım.

Kimsesizim.

Bayraksızım.

Yurtsuzum.

Cesetlerimi gömecek bir küreğim bile yok.

Neden böyle umutsuzum diye sormayın bana.

Neden böyle öfkeliyim diye kızmayın bana.

Dünyayı ateşe verecek gücüm yok benim.

Hainim, cellâdım, düşmanıma dosttum.

Kendi içimde paramparçayım.

Yaramı kapatacak kirli bir sargım bile yok.

Oysa toparlanmak yüzyıllarımı alacak.

Kanar yüreğim binlerce yıldır.

Asabiyetim bu yüzden.

Mahcubiyetim.

Kabalığım.

Bağnazlığım.

Modern zamanlarda gövdesiz bir kök gibi toprağa saplanmışım.

Ve canım yanar.

Dünya haritasında yoktur yerim, yoktur adım

Arka kapak yazısı:

Bu kitaptaki öykü, masal ya da metin, siz hangisini yakıştırıyorsanız adı da o olsun. “Coğrafya kaderdir” diyen filozof haklı mıdır değil midir, bilmiyorum, açıkçası buna verebilecek öyle şaşalı bir cevabım da yok. Ama şunu biliyorum ya da öyle olabileceği kanısındayım: Bir coğrafyada yaşayan insanları daha iyi anlayıp yorumlayabilmek için (ki ben onlardanım) onların şimdiki yaşantılarının yanı sıra; geçmişte yaptıklarına, öykülerine, masallarına, deyişlerine, efsanelerine ve hatta düşlerine bile bakmak gerekir. Ben bunda ne kadar başarılı oldum ya da seslerinin ne kadarını yakalayabildim, kuşkuluyum; ama şuna eminim ki bu ses benim hastalıklı zihnimin ürünleri değil sadece, onlara da ait. Ve onların en cılız, en çıplak, belki de en saklı hallerini gözler önüne sermeye çalıştım.

Her birey ya da her topluluk gururludur, çoğu zaman kibirlidir de, büyüklüğünü anlata anlata bitiremez; ben istedim ki kendi zayıflığımızla, acımızla-yaramızla (ki en fazla yaptığımız şey sanırım bu), kendi utancımızla da oturup sohbet edebilelim.

Ve şunu bilmelisiniz ki ben öncelikle insanı yazdım: Gülen, ağlayan, ezilen, acı çeken, aldatan, aldatılan… Evet, bunda ter döktüm, hem de keyifle, kederle; ama kâğıt ve kalemle değil, artık bunların kullanıcıları çok az kaldı, laptopumun başında.

Bu insanların seslerini duymak ya da duymamak artık size kalmış.

Sedat Sezgin kimdir?

1981 Batman doğumlu. Çocukluğunu köyde geçirdi. Lisans eğitimini sağlık alanında tamamladı. Yazın yaşamına öyküyle başladı. Sözcükler, Lacivert, Sincan İstasyonu, Şehir, Ekin Sanat gibi dergilerde öyküleri yayımlandı. Ayrıca Demokrat Haber, Oggito, Edebiyat Haber ve bazı sitelerde yaptığı okumalar üzerine yazıyor. Yayımlanmış romanları ve başka öykü kitapları da var.