Nuh Köklü / gezegenhaberleri.blogspot.com.tr

İmparatorluk, Çokluk ve Ortak Zenginlik kitaplarının yazarlarından Michael Hardt, 21 Mayıs’ta Boğaziçi Üniversitesi'nde, Bütün o liderler nereye kayboldu? başlıklı bir konuşma yapacak. Konuşma öncesi 'saha'ya çıkan Hardt, Kadıköy'deki Yeldeğirmeni Dayanışması'nın müşterek alanı Donkişot'taydı, imparatorluğun politikalarından mağdur olan 'çokluk'la gerçekleştirdiği sohbette özellikle ''taktik uygulayan öznelerle, strateji üreten liderlik anlayışının'' değişmesi teklifini öne sürdü. Bu teklif aslında Gezi benzeri eylemlerin karşılaştığı sorunlara bir cevap olabilir miydi? Sahaya güzel bir şekilde dağılarak gerçekleşen müşterek sohbetten izlenimleri paylaşıyorum:

21 Mayıs’ta Boğaziçi Üniversitesi’ne giderseniz, Michael Hardt’ın katılacağı, "Bütün o liderler nereye kayboldu?" başlıklı bir konuşmaya tanık olabilirsiniz. Konuşmanın başlığı sol gelenek içerisinden gelenler için bir mesafe duygusu yaratsa da mesafenin hiç de o kadar uzak olmadığına, hatta sol ve liderlik üzerine bildiklerimizi bir kez daha gözden geçirmemize vesile olan karşılaşmayı, Michael Hardt’ın Yeldeğirmeni Donkişot işgal evindeki konuşmasından izlenimlerimi aktaracağım.

Bir karşılaşmaydı. İmparatorluk, Çokluk ve Ortak Zenginlik’in yazarlarından Hardt, İmparatorluğun memleket sathında büründüğü kılıktan dolayı mağdur olan ‘çokluk’la karşılaştı ve kendisinin de hakkını teslim ettiği gibi ‘yüksel akıl’la meselelerin tartışıldığı ‘zenginlik’ ortaya çıktı. Michael Hardt aslında Boğaziçi Üniversitesi’ndeki konuşmasından önce Gezi eylemleri sonrasındaki deneyimleri anlamak için ‘saha’ya çıkmıştı. Girizgah olarak kafasını kurcalayan, öne çıkarmak istedikleri başlıkları sıraladıktan sonra stratejik olarak ilk konuşmayı asıl öznelere bıraktı ki, bu strateji liderlik kavramı üzerine rahatça konuşulmasına da olanak tanıdı. Özetle başlama vuruşu, sahaya yayılış oldukça güzeldi.

Peki neydi Hardt’ın öne çıkarmak istediği kavramlar? Gezi eylemlerinin sınıfsal bileşeni neydi, sınıf hareketiyle ilişkisi nasıl şekillendi? Gezi eylemleri ve sonrasında politik örgütlenme biçimi nasıl seyir gösterdi? Bu sorudaki asıl hikmet ise; yatay örgütlenme biçimleriyle, geleneksel örgütlenme biçimlerinin eylemlerden sonraki halini anlamaya çalışmaktı. Üçüncü mesele ise demokrasinden ne anladığımızda düğümleniyordu ki, bu sorunun gizli öznesi de radikal demokrasi deneyimleriyle, sokak hareketleri arasındaki ilişkiyi anlama gayretiydi. Hardt’ın tartışmak istediği son mesele ise; Gezi ve benzeri eylemlerin uluslararası bağıydı. Hardt, Brezilyalı aktivistlerin, ‘Gezi eylemlerinde çok şey öğrendiklerini’ aktardı, bilmukabele cevabını aldıktan sonra söz sokak hareketlerinin mimarlarına geçti.

GEZİ EYLEMLERİ; TAMAMLANMAMIŞ BİR SÜREÇ

"Gezi eylemlerini yekpare olarak tanımlamak güç’’, ‘’Anadolu’da çoğunlukla Alevilerin öncülük yaptığı eylemlerle kentsel hareket arasında bazı farklar var, biz kentsel hareketleri mi konuşuyoruz?’’. Soru hava da kalsa da kaydedildi. ‘’Gezi eylemleri, kendiliğinden gerçekleşti ama ardında 1999’dan bu yana gelişen anti- kapitalist hareket vardı’’. Bu da kayıtlara geçti ama bana en yakın ifadeler üçüncü konuşmacıdan geldi: Gezi eylemleri sonradan adını aldı, network üzerinden şekillendi ve mevcut siyasi kimliklerin dışına çıkılmaya çalışıldı.’’ Konuşmacıya göre-ki bana göre de- Gezi tamamlanmamış bir süreçti. Söz alanların bir kısmı Gezi eylemlerinin sınıfsal kökeni olmadığına, işinde gücünde olanların tepkisi biçiminde eylemlerin sürdürüldüğüne inanıyordu ve hareket en etkili ivmesinden düşmeye başlayınca da krizin ortaya çıktığına inanıyordu. Öte yandan bir o kadar konuşmacı da Gezi eylemlerinin sınıfsal kökeni olduğuna, AKP iktidarından dolayı mağdur olan çok geniş bir kesimin eylemlere katıldığını ileri sürüyordu ama diğerleriyle ortak noktası, hareket geri çekildikten sonra bir temsil krizinin ortaya çıktığıydı.

Peki Gezi eylemleri bir ‘iyilik’ hareketi olabilir mi? Tabi kast edilen kelimenin Spinozacı anlamı. Hak ve meşru olan bir ( potentia agendi ) eylem yapmadan bahsediyor olamaz mıyız? Gezi eylemleri siyaset yaparak tamamlanması gerekmez mi? Bu anlamda Gezi eylemleri boyunca karşılaştığımız, laik yaşam biçimine yönelik tehditlerin demokrasiye tehdit olarak görülmesiyle, Kürtler neredeydi? Sorularının demokrasi tahayyülümüzle ilgili krizin göstergeleri olabilir miydi? Bu sorular da benden gitti ama özetle durum şuydu; 1- Gezi eylemleri sonrası bir temsil krizi yaşandı ve hareket bir süreksizlik sorunu yaşıyor. 2- Gezi eylemleri beklenen toplumsal etkiyi gösteremedi, seçim sonuçları bu durumun kanıtıydı. 3- Geleneksel liderlik sorunlu, işlerin gönüllük esasıyla yürütülmeye çalışılması da ayrı sorunlar ortaya çıkardı.

Hiçbir şey kendiliğinden olmaz…. Hardt’ın tüm konuşmalardan sonraki ilk kurduğu cümle bu, ve konuşma ‘’kendiliğinden sanılan olayların sebeplerini bilmiyoruzdur’’ şeklinde devam etti. Hardt’a göre; ‘’Gezi eylemlerinden sonra ortaya çıkan sorunlar son yıllardaki bütün sokak hareketlerinin sorunuydu. ‘’ Geleneksel iktidar yapılarına karşı sorunu ortaya koyma biçiminin ters yüz edilip edilemeyeceğini sordu ki belki de konuşmaların en can alıcı noktasını da bu bakış açısı oluşturdu: Geleneksel iktidar biçimlerinde stratejiyi lider belirler, taktik ise harekete katılanların meselesidir, oysa özneler stratejiyi belirleyebilecek kapasiteye sahip olmalarına rağmen bu ayrıcalığı neden lidere bırakır? Sorunun zihniyet yapılarına yönelik yanı bir kenara, bizim kendimize hiç sormadığımız bir soruyla karşı karşıyaydık. Hardt ortaya attığı soru üzerine çalıştığı ve muhtemelen bu temelde Boğaziçi Üniversitesi’ndeki konuşmasına yönelik gözlemlerini paylaştığı açıktı ve gözlemlerini aktararak devam etti. Yeldeğirmeni Dayanışması gibi bir mekanı müşterek olarak kullanmalarının anlamlı bir deneyim olduğunu belirten Hardt, geleneksel- hiyerarşik liderlik biçimlerine karşıt farklı bir liderlik anlayışının geliştirilmesi gerektiğini önerdi. ‘’Liderlik gibi çirkin bir kavramı, gerekli olanla bağdaştırmanın’’ önemine vurgu yaptı.

Gözünüzde şu sahneyi canlandırın. Uluslararası üne sahip bir yönetim gurusu –mesela Peter Drucker- konuşma yapsa aşağı yukarı şunları söylerdi; kendine güvenmek, işe odaklanmak, karar verme yetisi. Bu tip konuşmalarda, konuşmacının dışında en çok fayda görecek olan da işletmenin kendisi olacağı açık. Sahneyi değiştirelim; işletme kurmuyoruz, odaklanmamız gereken bir kar mekanizmasının selameti de yok. Gönüllü olarak bir araya gelen insanların geleceğe daha güvenle bakmaları, kendilerini daha iyi hissetmeleri ve giderek bu hissiyatın fiiliyata çıkarılması niyetinden bahsediyoruz özetle. Michael Hardt’ın Türkiye’de olma sebebi bu değiştirilmiş sahneyle anlamlı hale geliyor. Gezi eylemlerinin ivmesinin düştüğü anda ortaya çıkan hareketi sürekli kılmak için ne yapmalı? Gezi eylemlerinin oluşturduğu çokluğun alanını genişletme hangi araç ve pratiklerle mümkün? Bütün bu sorulara daha fazlasını da eklemek mümkün ama sanırım Hardt’ın strateji üreten özneler teklifi önemli bir teklif olarak kendini gösterecektir.