İstanbul Cumhuriyet savcısı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret edildiği gerekçesiyle, Gezi sloganlarını ve duvar yazılarını “Gezi Fenomeni” adlı kitabında yayınlayan Erol Özkoray'a karşı 125. ve 53. maddelerden hakaret davası açtı.

Savcının hakaret olarak değerlendirdiği anonim sloganlar şunlar: “Eşek olma halkı dinle”, “Totoş Tayyip”, “İstifa et şerefsiz” ve “Münafık Tayyip suç sende değil, seni doğuran ananda”.

“SANKİ BU SLOGANLARI BEN BAĞIRMIŞIM”

Gezi Fenomeni kitabını hazırlayan Erol Özkoray şöyle diyor:

“Alışık olduğumuz üzere yine bir hukuk garabeti karşısındayız: savcı davayı 301. madde uyarınca yani ifade özgürlüğünü kısıtlayan maddeden doğrudan kitap için açamıyor, halkımıza malolmus ve müthiş yaratıcı olan siyasi iktidarı da dümdüz eden anonim sloganları ve duvar yazılarını bana mal ederek biat ettiği başbakanına yaranmak için olayı kişiselleştirerek, hakaretten dava açıyor. Yani ortada kitap bir var, bir yok, ama duvar yazıları yazarın kreasyonu olduğu için hakaret konusu. Sanki Taksim meydanında bu sloganları çıkıp ben bağırmışım, ya da duvarlara doğrudan ben yazmışım gibi bir iddianame kaleme alınmış.

Böylelikle hâlâ hazmedemedikleri Gezi sloganlarına karşı beni günah keçisi ilân ederek bir ilk gerçekleştiriliyor, dava açmış ve kendi kafalarına göre rövanş almış oluyorlar”.

Erol Özkoray sözlerini söyle sürdürdü:

“Sloganlar ve duvar yazıları halkımıza malolmuş, sokaklara çıkıp 'Yeşil Faşizm'e karşı direndikleri için yaratıcısı en az 6 milyon kişi olan, toplumsal hafızamıza kaydedilmiş müthiş yaratıcı, mizahi yönden çok güçlü kavram, görüş ve analizlerden oluşuyor. Bir kere bunların tümünü kitaba alarak unutulmalarını önledim. Hepsi de anonimdir, yani eğer yargılanacaksa bütün muhalif halkın yargılanması gerekir. Tabii bu mümkün olmadığı için, hukuk sisteminin ne durumda olduğunu çok da iyi kanıtlayan, böyle zavallı bir yöntem seçilmiş. Ama ben, ne hukuku katlederek bu süreci başlatan savcı Hasan Bölükbaşı'nın iddianamesini, ne de artık 'Yeşil Faşizm'in emrindeki bu hukuk sistemini takmıyorum. Aslında hukuka tamamen aykırı olan bu çapsız iddianameyle, teknik olarak bu dava ilk celsede düşer. Ama biz bunları her yönüyle afişe etmek için bu davayı uzun süre gündemde tutacağız. Bu da bir politika yapma yöntemi”.

'BANA DAVA AÇANLAR ŞİMDİ SİLİVRİ'DE YATIYORLAR'

“Bu skandaldaki rolü nedeniyle savcıya da değinmek gerekiyor” diyen Özkoray şunları söyledi: “Soruşturma sırasında kendisi, savcı Turgay Evsen'in yakın arkadaşı olduğunu söyledi ve 2008'de kanserden öldüğünü belirtti. Bu savcının en önemli özelliği Genelkurmay'ın adamı olmasıydı. Tipik bir faşistti. Bana emri büyük yerden aldığını söylemişti. ‘Ordu ne işe yarar?’ adlı kitabımda bu konu anlatılıyor.

Hrant Dink'e ordunun emriyle dava açan ve hedef haline getiren kişidir. Bana da İlker Başbuğ'un emriyle tam 16 dava açmıştı. 'Bana dava açanlar şimdi Silivri'de yatıyorlar' deyince ayarı bayağı bozuldu ve beni hedefe koyarak hukuka aykırı olan iddianameyi hazırladı. Zaten o da emri yüksek yerden, bu sefer hükümetten almıştı. Kitaba dava açmayı gözleri yemedi, çünkü Gezi Fenomeni'nin temeli Nurten Özkoray'ın yazdığı 'Türkiye'de bireyselleşme ve demokrasi' başlıklı master tezine dayanan bilimsel bir eserdir. Zaten onu dava dışında tutarak takipsizlik kararı verdi.

Yani adam kitabı sucuk gibi doğradı, işine geleni aldı, tutturamadığını attı, ifade özgürlüğü ile ilgili kafası bir hayli karışık ve bilgisi kıt olan bu kişi, sonunda sloganların tümünü bana malederek yeni bir hukuk garabetine yol açtı. Bir de 53. maddeyi de iddianameye koyarak seçme ve seçilme hakkımı önlemeye yönelik açıkça vatandaşlık haklarımı ihlâl eden faşist bir yöntemi de eklemeyi ihmal etmedi. Bu durumu çok geniş bir biçimde Avrupa basınına yazacağız ve Avrupa Birliği yetkililerine anlatacağız”.

“CHP'Yİ DE SOSYALİST ENTERNASYONAL'E ŞİKAYET ETTİM”

“Aslında olay sanılanın aksine göründüğünden çok daha vahim olan bir siyasi sistem meselesi” diye konuyu daha da açan Erol Özkoray sözlerine şöyle son verdi:

“2002'den beri Yeşil Faşizm'in adım adım inşa edildiğini hem ülkede, hem de Avrupa basınında yazıyorum. Üstelik bunu yaparken, ne ulusalcıyım, ne Kemalistim, ne de CHP'li. Ama batılı anlamda gerçek bir laik ve demokratım. Orduya karşı ciddi demokrasi mücadelesi verdim, CHP'yi de sol parti olmadığı için Sosyalist Enternasyonal'e şikayet ettim.

İslamcıların ne olup olmadıkları konusunda yanılmamı önleyen çok önemli iki veri var: İlki İran islam devriminde mollaların iktidarı tekellerine alma sürecinde, 1981'de, Tahran'da gazeteci olarak bilfiil olayların içinde yaşamış olmam ve sinsi politikalarını nasıl uyguladıklarını yakından görmem; diğeri ise çok uzun yıllar batıda demokratik ülkelerde yaşamış olduğum için demokrasinin ne olduğunu ve nasıl işlediğini iyi bilmem.

Demokratik normları savunmak için kitap okumak yetmiyor, içinde yaşamak lazım. Bu çerçeveden bakınca içinde yaşadığımız dönem tek adam diktatörlüğüdür, güçler ayrılığı prensibi hukuk katledilerek güçler birliğine dönüştüğü için bu bir sivil darbedir yani siyasi sistem tipik bir Yeşil Faşizm'e dönüşmüştür. Tüm bunlar Gezi Direnişi'nden beri halka rağmen, halka karşı da yapıldığı için de hükümet ve onun başı tamamen illegaldir, yani ne siyasi ne de hukuki hiçbir meşruiyeti yoktur. Halkımız ilk seçimlerde gereğini zaten yapacaktır.

“GEZİ'DE YAPTIĞI HAKARETLER NEDENİYLE DAVA AÇMAMIZ LAZIM”

Bu çerçeveden bakarsak aslında bizlerin çoğunluğa zulmeden diktatöre karşı Gezi'de yaptığı hakaretler nedeniyle dava açmamız lazım. Çapulcular, marjinaller, alkolikler, vandallar halkımıza çok ağır hakarettir. Bu konuda avukatım Sennur Baybuğa hakaret davası açmak için çalışıyor. Bu işin bir cephesi; diğer taraftan hükümetin başı Gezi Direnişi'nde polise emirleri kendisi verdiği ve bunun sonunda barışçı gençlerimiz öldüğü ve binlerce insanımız yaralandığı için 'insanlık suçu' işlemiştir. Öncelikle yolsuzluktan tutuklanma olasılığı yüksek olsa bile, asıl kendisinin bu suçtan tutuklanıp, yargılandığını göreceğiz. Türkiyeli demokratların hedefinin bu olması lazım ki, ülke bir an önce Gezi'nin hedef olarak koyduğu gerçek demokrasiye geçebilsin ve islamcı belasından tamamen kurtulsun. ”

Davanın ilk celsesi 20 Mart 2014 tarihinde İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülecek.

(Deniz Güneş / Demokrat Haber İstanbul)