İtalyan yazar ve gazeteci Roberto Saviano, 15 Kasım Dünya Hapisteki Yazar Günü vesilesiyle ve PEN International‘ın davetiyle, halen Edirne E Tipi Cezaevi‘nde bulunan, eski milletvekili ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş‘a bir mektup yazdı. Saviano’nun kaleme aldığı bu mektup İtalyan gazetesi Corriere della Sera‘da 26 Kasım tarihinde yayınlandı. Metni Türkçe’ye Pressenza Uluslararası Basın Ajansı‘nın Türkçe kadrosu tercüme etti.

“Sevgili Selahattin,

Sana bu mektubu tutukluluk sürenin 2 bininci günü yaklaşırken yazıyorum. Bu rakamın büyüklüğü insana acı veriyor ve AHİM’in kararına rağmen halen serbet bırakılmamış olman da acı veriyor. Ne yazık ki, Türkiye’de insanlar sarf ettikleri sözler sebebiyle tutuklanıyor, yargılanıyor ve mahkum ediliyor. İnsanlar suç unsuru içermeyen ama fikir, paylaşma ve çalışma temelli hayatları yüzünden tutuklanıyor, yargılanıyor ve mahkum ediliyor.

Senin ‘suçlu’ olduğunu kanıtladığını iddia ettikleri ‘kanıtlar’ senin kamuya açık yerlerde yaptığın konuşmaların, söylediğin ve basın tarafından zaten yayınlanmış olan sözler… kısacası hiçbir suç içeren hareket veya söylemle alakalı değil. Biz ki kelimelerden kendimize meslek çıkartmış insanlarız, kelimelerin bizim için her şey olduğunu biliyoruz ve bizi sarf ettiğimiz kelimelerden ötürü yargılayanlar da bunu biliyor. Onlar, düşündüğümüz, yazdığımız ve ağzımızdan çıkan o her kelimenin bizi temsil ettiğini biliyorlar. Onlar, o kelimeleri savunmak için her şeyi feda etmeye hazır olduğumuzu da biliyorlar. Belki de biz hatalıyız ama durum böyle.

Benim durumum seninki ile karşılaştırılamaz ancak bana bir çok kez söylediğim sözlerden veya onların yarattığı sonuçlardan pişmanlık duyup duymadığım soruldu. Ve ben hep, bir kahraman olmadığımı ve hiçbir zaman olmak istemediğimi, sadece doğru olduğunu düşündüğüm şeyleri yazdığımı ve eğer zamanında, sonrasında yaşadıklarımı yaşayacağımı bilmiş olsaydım belki de daha önce durmaya karar verebileceğimi söyledim. Bilmiyorum, eğer bugün bildiklerimi zamanında bilseydim, gene de tüm bunları yapar mıydım ancak organize suç örgütleri, silahlara nazaran, anlatılanlardan yani kelimelerden daha çok korkuyorlar ve bu geri dönüşü olmayan bir öğrenim bence. Kelimelerin gücü, sivil mücadele, sesi olmayanların korunması ve bildiklerimi söylemek, benim tekerleğimin etrafında döndüğü köşeli taştır.

Sevgili Selahattin, sana benim doğduğum topraktan olan Giordano Bruno’yu taktim edeyim. Zaman zaman çektiğim acılara değmediğini düşünüyorum ve o anlarda kendisi geliyor aklıma. 1600 yılının Şubat ayının 17’sinde, Giordano Bruno, Roma kentinin Campo de’ Fiori mevkiinde, meydanda, çıplak bir şekilde canlı canlı, odun ateşinde yakıldı. O öldürüldüğü noktada, bugün bronz bir heykel var ve bu heykel kendisini görmezden gelsek bir bize bakıyor. Ancak ben onu görmezlikten gelemiyorum, dolayısıyla her başımı kaldırıp ona baktığımda, heykel bana: “Gördün mü, bir insan konuşunca ne oluyor?” diyor. Bruno, tüm insanların aynı maddeden yapıldığını idrak etmişti, hatta bu içinde bir küçük tanecik olduğumuz evrenin de aynı maddeden yapıldığını söylüyordu ve sadece bir kuralın mevcut olduğunu söylüyordu, o da sınırsız farklılıkların uyum içinde yaşadığı ve bunun sonsuz olasılıkla devam ettiğiydi.

Bu harkulade özgürlük senfonisini bir hayal etmeye çalış ve bunun, gücü kendisinde toplamayı, kontrol etmeyi, senin fikirlerini sınırlamayı ve senin var olduğun topraklara duvarlar örmeye çalışan o erkte yarattığı korkuyu hayal etmeye çalış. Bu etik, siyasi, sosyal ve insani olan sonsuz dünyalar, onları korumaktan vazgeçtiğinde ölürler, onları korumayı bıraktığında haklar ve özgürlük de ölür. Bruno eğer ki bahsettiği o sonsuz dünyaların varlığını inkar etseydi belki de kurtulurdu. Ancak o, hayatı delice sevse de, düşüncelerini terk etmedi çünkü eğer öyle yapsaydı o gerçeklikler sönmüş olacaktı. Bu yüzden onun elinde bu düşüncelerini hayatta tutmak için ölmekten başka bir seçenek kalmıyordu. Sen, sevgili Selahattin, hayatı, Türkiye’deki gazete başlıklarının arkasında olan hayatı, anlattın ve sözlerini korumak için bedenini bile kullandın. Ve seni o kullanmak istediğin vücudundan mahrum kılmaya çalışmış olsalar da sen sessiz kalmayı kabul etmedin. İşte ben de bugün, bu mektubu, sana yazıyorum çünkü benim kelimelerimin seninkilerin yanında yürümesini arzuluyorum.”

Kaynak: pressenza.com