HDP Grup Başkanvekili Ahmet Yıldırım, TBMM'de düzenlediği basın toplantısında 16 Nisan referandumu üzerine değerlendirmelerde bulundu.

HDP'nin ve Kürtlerin oylarının 'evet'e kaydığı yönündeki iddiaların manipülasyondan ibaret olduğunu ifade eden Yıldırım, HDP'nin 1 Kasım'daki oylarının yüzde 99'unu koruduğunu, yüzde 1'lik kaybın da bölgeye atanan on binlerce güvenlik görevlisi ve yapılan ağır baskıdan kaynaklandığını ifade etti.

YSK'nın 'mühürsüz pusula' kararına da değinen Yıldırım'ın konuşmasından satırbaşları şöyle:

Dört gün önce, cumhuriyet tarihinin en önemli sandığı kuruldu. Bu sandık, bir rejim değişikliği içeriyordu. Referandumu sadece sonuçları üzerinden değil ilk günden bugüne ele almak zorundayız. Bu referandumun üzerine düşen meşruiyet gölgesini 3 aşamalı ele alıyoruz.

Birincisi, Anayasa Komisyonu ve TBMM Genel Kurulunda tartışma biçimi. Yangından mal kaçırırcasına komisyon ve genel kuruldan geçirildiği, halkla içeriğinin paylaşılmadığı, kanalların kapatıldığı bir sürece şahitlik ettik. Referandum çalışmaları saha aşamasına geldiğinde de içerik çok tartışılmadı.

İkincisi, sahada propaganda çalışmaları devam ederken tarihin en büyük eşitsizliği ile karşılaşmamız. Medyada, maddi olanaklarda, kamu imkanlarının eşit tanınmaması üzerinde fırsat eşitsizliği yaşadık.

Üçüncü aşama olarak 16 Nisan’da YSK marifetiyle hukuk skandalına imza atılırcasına, mühürsüz zarfların iptal gerekçesi olduğunu daha önce de tecrübe etmişken, bu kez YSK, kendi kararlarını tekzip eden bir rol oynamıştır.

Partimizin maruz kaldığı sistematik baskı, Anayasa Komisyonu ve Genel Kurul’da tartışılırken meclis grubumuzun yüzde 20’sinin tutuklu olduğu, son 6 ayda 11 bin partilimizin gözaltına alındığı, teşkilatlarımızın saldırılarla işlevsiz kılınmaya çalışıldığı bir baskı cenderesinde yaşadığımız süreç referandumun kendisiydi. Medyanın kendini partimize kapatmasını da ibretle izledik.

Biz sahada çalışma yürütürken karşımızda AKP’li bir milletvekili, yönetici görmedik. Özel savaş valileri, kaymakamları ve kolluk kuvvetleri vardı. Kendileri yorulmadı ki. Bölgedeki kaymakamlara birere aylık izin versinler. Onlar seçimi manipüle etmek, baskı kurmak için çok çalıştılar.

4. gün de diğer bir icraat, Muş Milletvekilimiz Burcu Çelik’in hukuktan yoksun gerekçelerle tutuklanması oldu. Zorla getirilen milletvekilimiz ifade alındıktan sonra serbest bırakılmalıydı. Savcı da böyle talep etmesine rağmen, mahkemenin asıl başkanı yokken başka bir hakimin başkanlık yapmasıyla tutuklama kararı alındı. Bu, hukuk garabetidir. 16 Nisan'dan sonraki şu 4 gün, bundan sonraki günlerin, yılların habercisidir. İşte çağ atlayan Türkiye. Doğru, şimdiki çağdan Ortaçağ’a doğru geriye dönük bir atlama yaşıyoruz.

AKP OYLARI 7 HAZİRAN'A DÖNDÜ

AKP’nin içinin fena halde karıştığı da ortada. Bir zafer edası yok. Kendi iç kavgalarıyla didişiyorlar, çünkü AKP 7 Haziran'daki yüzde 40’lık oy oranına geri döndü. AKP, iktidarı kaybettiği oy oranına geri döndü.

Kürtlerin ve HDP’nin oyunun ‘evet’e kaydığı iddiaları da bir başka suni gündem. İPSOS adlı araştırma şirketinin referandum sonuçları analizini gördük. İstanbul’da HDP’ye oy verenlerin yüzde 99’u hayır demiş. MHP’ye oy verenlerin yüzde 21’evet yüzde 79’u hayır demiştir. Biz gerçeği saklamaya çalışmak özellikle de HDP’nin etkinliğinin fazla olduğu illerde bu sonucun sağlıklı olduğunu iddia edenler referandum çalışmalarının yürütüldüğü eşitsiz koşulları meşru göstermeye çalışanlardır.

Bizim son 2 yıllık şiddet politikalarımız onay aldı diyorlar ya, sokağa çıkma yasaklarının ilan edildiği, belediyeleri kayyum atandığı yıkılan kentlerin sonuçlarına bakın:

Varto - yüzde 87

Lice - yüzde 85

Cizre - yüzde 80

Nusaybin - yüzde 79

Yüksekova - yüzde 76

Silvan - yüzde 75

Silopi - yüzde 75

Derik - yüzde 73

İdil yüzde - 72

Dargeçit - yüzde 70

Sur - yüzde 65

MUŞ VALİSİ GÖREVDEN ALINMALI

Muş Valisi diyor ki, “kimse çamura yatmasın”. Sen kimsin, hangi hakla siyasi bir açıklama yaparsın? Bu bile senin referandum kampanyasına müdahil olduğunun itirafıdır. Düşünün bir vali YSK’ye başvuran partilere, “Kimse çamura yatmasın” diyor. Senin nasıl toplu oy kullandırttığını iyi biliyoruz, nasıl tehditler savurduğunu iyi biliyoruz. Okuma yazma bilinmeyen yerlerde asıl yüzde 100 evet çıkardığını iyi biliyoruz. Bir devlet memuru bu kadar cüretkar açıklamalarda bulunuyor. Bu bir itiraftır. Muş Valisi derhal görevden alınmalıdır. İşte biz, bölgede referandum çalışmaları için hiç AKP milletvekili, hiç AKP yetkilisi görmedik derken bunu kast ediyoruz.

Bizim eksilen bir miktar oyumuz zorla göçe maruz kalınmasının, AKP’nin artan oyları da atanan güvenlik güçleri ve baskıların sonucudur. Karşımızda siyasi rakip olarak konumlandırılan güvenlik güçleridir.

Esas AKP; 1 Kasım’dan 7 Haziran oylarına geri dönme sebebini Ankara’da, İzmir’de, Adana’da, Mersin’de, Üsküdar’da, Eyüp’te, Fatih’te arasın. Bölgede 12 ilde AKP’ye yüzde 90 oy verilen sandık sayısı 900’den 1.700’e çıkmıştır. Bu, kırsalda nasıl bir baskıyla karşı karşıya kaldığımızın açık göstergesidir. 1 Kasım'da partimiz Muş'un birçok köyünde yüzde 80 üzeri oy almışken bugün onlarca köyde sıfır hayır çıkmasını açıklayabilecek bir siyaset sosyolojisi var mı?

HDP’nin milletvekillerinin tutuklu olmasının referanduma gölge düşürdüğünü söyleyenlere de ‘günaydın’ diyeceğiz. OHAL ilk ilan edildiğinde, Suriye tezkeresi geçtiğinde, HDP’lilerin dokunulmazlıkları kaldırıldığında destek verirken düşünecektiniz.