Gerçek Gündem yazarı Sami Menteş, Kıbrıslı iş insanı Halil Falyalı cinayeti, Türkiye bağlantıları, mafya-siyaset ilişkileri ve Söylemez kardeşlere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Organize suç örgütü liderliğinden hüküm giyen Sedat Peker'in iddialarıyla gündeme gelen Halil Falyalı geçtiğimiz akşam silahlı saldırıda öldürüldü.

Menteş’in Gerçek Gündem’den “Halil Falyalı cinayeti sonra gözaltına alınan Söylemez Kardeşler kim: Susurluk'tan günümüze devlet-mafya ilişkileri” başlıklı analizi şu şekilde:

Organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in Kıbrıs'ta uyuşturucudan temin edilen para trafiğinin merkezinde olduğunu iddia ettiği Halil Falyalı, salı günü akşam saatlerinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) evinin yakınlarında düzenlenen saldırıda öldürüldü.

Halil Falyalı’nın öldürülmesinin ardından Kıbrıs’ta faillerin yakalanmasına yönelik çalışmalar başlatıldı, 1 kişi gözaltına alındı.

Türkiye’de de Falyalı suikasti sonrası emniyet güçleri operasyonlar gerçekleştirdi.

Emniyet Genel Müdürlüğü, Falyalı cinayetiyle ilişkili olduğu değerlendirilen 3 kişinin İstanbul Emniyeti tarafından gözaltına alındığını duyurdu.

BirGün yazarı Timur Soykan, gözaltına alınanların 1990’lı yıllarda birçok kanunsuz olayla ilişkileriyle öne çıkan ‘‘Söylemez Kardeşler’’ olduğunu açıkladı.

90’LARIN BÜTÜN AKTÖRLERİ YERİNİ ALDI

Aslında Söylemez Kardeşler 90’lı yılların bakiyesi olarak bugünlerde öne çıkan ilk isimler değil.

Özellikle AKP iktidarının son birkaç yılında 90’lı yılların başat karanlık figürlerinin yeniden sahneye çıktığı görülüyor.

Faili meçhullerin aktörleri, mafya babaları, çeteler, artık unutulması gereken siyasiler yeniden manşetlerde…

AKP iktidarının ilk günlerini hatırlayın…

O dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan, hükümetinin Türkiye’yi mafyadan temizlediğini söylüyor, bununla övünüyordu. Yıllar sonra, 2021 yılında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “AKP iktidarının ilk başardığı iş Türkiye’yi mafya sisteminden temizlemektir” diye partisinin başarısını anlatmıştı.

Peki, ne oldu da temizlendiği söylenenler, daha güçlü halde “işadamı” etiketiyle geri döndüler?

KİM BU SÖYLEMEZ KARDEŞLER

Türkiye’nin yeniden mafya iklimine sürüklendiğinin göstergelerinden birisi de Söylemez kardeşlerin isminin yeniden gündeme gelmesi oldu.

Askeri doktor olan Mehmet Sena Söylemez ve emekli Astsubay Başçavuş Faysal Söylemez kardeşlerin adı ilk olarak 1996 yılında duyuldu.

Haziran ayıydı…

Adana-Pozantı karayolunda bir çatışma meydana geldi.

Çatışma haberi şaşkına çevirdi.

Çatışmaya girenler arasında Mehmet Faysal Söylemez, Jandarma Üsteğmen Can Köksal, Dr. Mehmet Sena Söylemez ve Fevzi Şahin vardı. Bu çatışmanın ardından başlayan soruşturmada 11’i asker ve polis 24 kişinin isimleri gizli tutuldu.

SUİKAST İDDİASI

Açılan davada Söylemez Kardeşler ve arkadaşlarına, “Bucak aşiretinin lideri Sedat Edip Bucak’a Ankara’da helikopterden lav silahları ile suikast hazırlığı içinde oldukları” suçlaması yapıldı.

Söylemez Kardeşler’in ayrıca o dönemin Eminönü Belediye Başkanı Ahmet Çetinsaya’ya Ataköy’de lav silahı ile saldırı planladığı da iddia edildi.

Söylemez kardeşlere yardımcı olduğu gerekçesiyle İstanbul ve Ankara eski Asayiş Müdürü Sedat Demir, İstanbul eski emniyet müdür yardımcısı Deniz Gökçetin, Başkomiser Halim Apaydın, Emniyet Müdürü Erdal Durmaz’a da çeşitli davalar açıldı.

Söylemez Kardeşler de Mehmet Ağar ve Sedat Bucak’ı devlet desteğini alarak kendilerine karşı komplo kurmakla suçladılar.

Askeri doktor olan Mehmet Sena Söylemez kendi el yazısıyla 63 sayfalık bir açıklama yaparak, dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ağar’ı ve Sedat Bucak’ı 12 Mart 1996 yılında Eskişehir yolunda öldürülen ağabeyleri Emir Söylemez, Resul Söylemez ve şoförleri Ercan Akyol’un öldürülmesinden sorumlu tuttular.

1997 yılında Mehmet Sena Söylemez ve Faysal Söylemez hakkında hapis cezası çıktı ancak 2002 yılında Rahşan affı olarak bilinen yasa değişikliğinden faydalanan Söylemez Kardeşler cezaevinden tahliye oldular.

2004 yılında başka bir olaydan dolayı tekrar gözaltına alınan Dr. Mehmet Sena Söylemez ve Faysal Söylemez, çıkarıldıkları mahkemede serbest kaldılar. Ancak Savcılığın itirazı üzerine nöbetçi hakimlikten tekrar haklarında tutuklama kararı çıkartıldı.

Haklarında çıkan tutuklama kararından sonra Kuzey Irak’ta yaşamaya başlayan Söylemez kardeşler, Erbil’de gözaltına alındı. İddialara göre Erbil’deki Türk işadamlarından haraç topluyorlardı.

Tutuklandılar, sonra serbest bırakıldılar, yeni adresleri Azerbaycan olmuştu.

Orada da aynı işi yaptılar.

Ve sonunda Türkiye’ye döndüler.

SUSURLUK SKANDALI

Balıkesir'in Susurluk ilçesinde 1996 yılının 3 Kasım gecesi dört kişiyi taşıyan bir Mercedes otomobil, benzin istasyonundan çıkmakta olan bir kamyona çarptı. Otomobildeki üç kişi yaşamını yitirdi, bir kişi sağ kurtuldu.

Aracın içindekilerinin kimlikleri belli oldukça, skandalın boyutu da ortaya çıkıyordu.

Aracın içinde bulunan eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, Gonca Us ve Mehmet Özbay olay yerinde hayatını kaybetti.

Dönemin Doğru Yol Partisi Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak ise yaralı kurtuldu.

Olayın hemen ardından Mehmet Özbay kimliğini taşıyan kişinin birçok suçtan Uluslararası Polis Teşkilatı (Interpol) tarafından aranan Abdullah Çatlı olduğu anlaşıldı.

Böylece bu olayı, basit bir trafik kazası olmaktan çıkaran bir süreç başladı.

Zira Çatlı, özellikle 1970'lerdeki bir dizi karanlık olayla bağlantılı olduğu iddia edilen bir isimdi.

Kazayla birlikte, devlet-mafya-siyaset üçgeni gün yüzüne çıktı.

KOMİSYON RAPORUNDA SÖYLEMEZ KARDEŞLER

Susurluk kazası, gözleri iktidara çevirdi.

Koalisyon ortağı DYP’nin bir milletvekili kazada yaralanmıştı. Oklar İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ı gösteriyordu.

Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, 26 Kasım 1996 tarihinde yapılan DYP Meclis Grubu konuşmasında kazayla ilgili olarak "Bu millet uğruna, ülke uğruna, devlet uğruna kurşun atan da yiyen de her zaman bizim için saygıyla anılır. Onlar şereflidirler..." yorumunu yaptı.

Çiller'e en yakın isimlerden biri olan Mehmet Ağar kazadan çok kısa bir süre sonra içişleri bakanlığı görevinden istifa etti.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Susurluk Komisyonu kuruldu. Derin devlet, mafya ilişkileri araştırılıyordu.

Komisyonun çalışması sırasında Söylemez Kardeşler’in adı da sık sık çeşitli ifadelere konu oluyordu.

Söylemezlerin ismini gündeme getirenlerden biri de o dönem ANAP’ın güçlü isimlerinden biri olarak kabul edilen Halit Dumankaya idi.

ANAP İstanbul Milletvekili Halit Dumankaya, komisyona verdiği ifadede “AnaYol Hükümeti döneminde Söylemez Çetesi’nin üzerine gidildiğini, Söylemez Çetesi’nin üzerine gidilmesi sonucu, bir kamyon olayı ile Susurluk olayının meydana geldiğini, kendilerinin bunu bir araştırma önergesi olarak o günkü bilgileri çerçevesinde Meclis gündemine getirdiklerini” söyledi.

CHP Mersin Milletvekili Prof. Dr. Oya Araslı da “Abdullah Çatlı’nın Bahçelievler’deki TİP’li 7 kişinin öldürülmesi olayında sorumlu olduğunu herkesin bildiğini, Abdi İpekçi’nin öldürülmesi olayında, Mehmet Ali Ağca’nın kaçırılmasında, Papa suikastinde ve hatta Azerbaycan’daki darbe olayında katkısı bulunduğunu, haber ve iddialarının basında yer aldığını, Abdullah Çatlı’nın Söylemez Kardeşlere karşı Sedat Bucak’ı koruduğunu ve bu nedenle Alaattin Çakıcı tarafından ölümle tehdit edildiği iddialarının ortaya atıldığını” hatırlattı.

TBMM Komisyonu bu süreçte Mehmet Sena Söylemez’in de ifadesine başvurdu.

Söylemez, tutuklu bulunduğu Ümraniye Cezaevi’nden 63 sayfalık bir dilekçe gönderdi.

Söylemez’in ifadesi komisyon raporuna şöyle geçti:

“1 Nisan 1994 tarihinde Ankara’da işletmekte oldukları (Rumors) isimli Distotekte, Bucak Aşiretine mensup Sultan Mehduh Bucak, Ahmet Oynak, Vahap Akpınar isimli kişilerle aralarında çıkan kavga ve silahlı çatışmada anılan Bucak Aşiretine mensup 3 kişinin ölmesi kendisi ve bir diğer kişinin yaralanması ile sonuçlanan olaydan sonra Bucak Aşireti ile hasım haline geldiklerini, PKK’ya karşı savaştıkları için devlet kuvvetlerini yanına alan Bucak Aşireti Reisi Sedat Edip Bucak’ın halen Elazığ Milletvekili olan Mehmet Ağar ile gerek Emniyet Genel Müdürü, gerekse Adalet Bakanı olarak işbirliği yaparak kendilerine karşı birçok komplo ve cinayet tuzağı kurduklarını ifade etmektedir. Hatta Sedat Bucak - Mehmet Ağar birlikteliğinin komploları sonucu zamanın Başbakanı ve halen ANAP Genel Başkanı, Sayın Mesut Yılmaz ve İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu’nun da kendilerine karşı devletin polis gücünü kanunsuz bir şekilde seferber ettiklerini ve bütün bunların sonucunda kendisi ve kardeşlerinin tamamının iftiraya uğratılarak cezaevine konduklarını, iddia etmektedir.”

Sözleri bunlarla sınırlı değildi…

Komisyon raporunda yer alan ifadesinden aktarmaya devam edelim:

“Sedat Bucak’ın Mehmet Ağar ile birlikte karanlık işlere girip çıktığını, polisleri üzerlerine saldırttığını, Söylemez Kardeşler üzerine saldıranların daima polisler olduğunu, bir olaydan dolayı Bilkent Üniversitesinde okuyan yeğeninin tutuklandığını, işkence gördüğünü ve zamanın Adalet Bakanı Mehmet Ağar’ın emri ile Eskişehir Ceza ve Tutukevine gönderildiğini, yeğenine elbise, çamaşır, para vs. ihtiyaçlarını götüren ağabeyi Resul Söylemez ile yeğeni Nasır Söylemez’in 13 Mart 1996 günü Eskişehir ziyareti dönüşünde ülkücü mafyadan bazı kişilerce pusu kurularak öldürüldüklerini ve ateş edenlerin polis olduğunu, olayın maddi delillerinin araştırılmadığını, olay mahallindeki Mercedes otonun içinde Fatih BUCAK adına kayıtlı cep telefonu bulunduğu, bu telefondan kimlerle konuşulduğunun tespiti mümkün olduğu halde böyle bir araştırma yapılmadığını,

11.6.1996 günü Adana-Pozantı’da yakalandıktan sonra tutuklandığını ve memur olduğu için memurlar koğuşuna konulması gerektiği halde, Adalet Bakanı Mehmet Ağar’ın imzasıyla Kütahya Cezaevine gönderildiğini, burada ağabeyi Resul Söylemez’i öldürmekten zanlı insanların bulunduğunu, ayrıca 50 kadar Urfa’lı bulunduğunu, Sedat Bucak’la yakın ilişkisi olan Müslüm BAKAN adlı bir şahsın kardeşinin de Kütahya Cezaevinde bulunduğunu, bu cezaevine konulursa mutlaka öldürüleceğini, bunu da Mehmet Ağar’ın Adalet Bakanı sıfatıyla yetkisini kullanarak bilerek yaptığını, ancak Kütahya’da bir Savcının durumu farkederek kendisini Kütahya Cezaevine koymadığını ve buradan sevkinin Kırklareli Cezaevine çıktığını…”

Ülkede önemli bakanlık koltuklarına oturan Mehmet Ağar, mafya ve polisleri kullanarak bir başka mafya üyelerini öldürmekle suçlanıyordu.

Skandallar silsilesi bunlarla da sınırlı değil…

JANDARMA’DAN YAZI: ÇETEYLE BAĞI OLAN ASKERLER

Meclis Komisyonu, Jandarma ve Emniyet’e yazı yazarak, Söylemez çetesine ilişkin bilgi istedi. Her iki kurum da Meclis’e ellerindeki bilgileri gönderdi.

Jandarma’yla başlayalım…

Jandarma Genel Komutanlığının 6 Aralık 1996 tarihli yazısında şunlar kaydedildi:

“Söylemez Çetesi olarak anılan yaralama, adam kaçırma, alıkoyma gibi organize suçlar işlediği belirlenen çetenin elemanlarından evvelki astsubay Başçavuş Mehmet Faysal Söylemez ve Fevzi Şahin, Adana-Pozantı TEM oto yolunda güvenlik kuvvetleri ile girdikleri silahlı çatışma sonra ele geçirildiği sanıkların sorgulamaları sonucu elde edilen bilgiler doğrultusunda yapılan operasyonlarda olayla ilgisi olduğu tespit edilen (2)’si Kara Kuvvetleri Komutanlığı Mensubu, (3)’ü Hava Kuvvetleri Komutanlığı Mensubu, (1)’i 3. G.Kom.Mensubu olmak üzere toplam (6) Askeri personel, (3) Emniyet Mensubu ve (7) sivil şahıs olmak üzere toplam (16) sanık, (7) tabanca, (14) Şarjör, (300) fişek, (50)gr (C-4) patlayıcısı 2 parça C-3 TNT, 3 fünye, 186.900 DM Döviz ve 155.200.000 TL.sı’nın ele geçirildiği, sanıkları yargılanmalarının devam ettiği, Jandarma üstteğmen Can Köksal’ın Askeri Şura Kararı ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiğinin kesildiği…”

Jandarma’nın yazısından da anlaşıldığı gibi, Söylemez Kardeşler’le birlikte hareket eden askerler vardı.

Çeteye açılan bir davanın iddianamesinde, Söylemez Kardeşler’in, helikopter kiralayıp lav silahıyla Sedat Bucak’a suikast düzenlemek istedikleri, kullanacakları silahı askerlerden istedikleri ve istedikleri silahı da aldıkları belirtildi.

Yani iddianameye göre; TSK mensubu kişiler, TSK’nın silahını çete üyelerine verdiler…

POLİSLERLE DE İLİŞKİ İÇERİSİNDELER

Emniyet Genel Müdürlüğü de 8 Aralık 1997 tarihli yazısıyla, komisyona Söylemez kardeşlerle ilgili bilgi gönderdi.

Emniyet’in yazısında özetle şunlar yazıyordu:

“Adana’da yakalanan Faysal ve Mustafa Söylemez tarafından oluşturulduğu anlaşılan organize suç örgütü ile bazı Emniyet Görevlileri arasında ilişkiler bulunduğuna ilişkin Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak tarafından ortaya atılan iddiaların Mülkiye Müfettişleri ve Polis Müfettişleri tarafından müştereken incelenmesi hakkında İçişleri Bakanlığının 19.06.1996 tarihli onayının olduğu, Emniyet Genel Müdürü Alattin Yüksel imzası ile verilen 18.07.1996 tarihli soruşturma izin onayında, Mehmet Sena, Faysal ve Mustafa Söylemez tarafından oluşturulduğu anlaşılan organize suç örgütüne katıldıkları anlaşılan 58652 sayılı Başkomiser Halim Apaydın, 122330 sayılı Komiser Yardımcısı Nazif Yavuz ile 122184 sicil sayılı Komiser Yardımcısı Mehmet Sıddık Bakır haklarında adli soruşturmanın İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığınca yürütülmekte olduğu, disiplin mevzuatı açısından her üç sanık hakkında soruşturma açılması gerektiği, Çankaya ilçesi eski Emniyet Müdürü Sedat Demir’in Söylemez Kardeşlerce işletilen Ruwors Disko Bara Çankaya Emniyet Müdürlüğünce mobilya alınması karşılığında süresiz kapatılmış olmasına rağmen, barın yeniden açılmasına izin vererek görevini kötüye kullandığının tespit edildiği, Sedat Demir’in mal varlığında izahı mümkün olmayan belirgin bir artışın görülmesi üzerine adı geçen hakkında 3628 sayılı kanuna göre işlem yapılmak üzere düzenlenen tevdi raporunun İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına intikal ettirildiği, Sedat Demir hakkında M.M.H. Kanun ve disiplin mevzuatı uyarınca soruşturma açıldığı, Söylemez Kardeşlerin İstanbul Kızıltoprak’ta bulunan yazıhanelerine 26.02.1996 tarihinde silahlı baskın düzenlenmesi olayında soruşturmanın Söylemez kardeşler lehine yürütülmesi ve sanıklara baskı ve kötülük yapılmaması karşılığında İstanbul Emniyet Müdürlüğü Cinayet Büro eski Amiri Erdal Durmaz’ın rüşvet aldığının tanık beyanı ile tespit edildiği, bu nedenle düzenlenen dosyanın İstanbul Cumhuriyet Savcısı Sezgin ÖZDEMİR’in yazılı talebi üzerine elden teslim edildiği, Erdal Durmaz hakkında disiplin mevzuatı açısından da soruşturma açılması gerektiği, İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulunun 24.10.1996 tarih ve 1996/44 sayılı kararı ile Başkomiser Halim Apaydın, Komiser Yardımcısı M.Sıddık Bakır, Komiser Yardımcısı Nazif Yavuz’un Devlet Memurluğundan çıkarılmalarına karar verildiği, Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulunun ise 26.11.1996 tarih ve 199/308 sayılı kararı ile yukarıda adı geçen Emniyet Mensuplarının meslekten çıkarılmalarına karar verildiğinin bildirildiği incelenmiştir.”

26 YIL SONRA NE OLDU?

Susurluk kazasının üzerinden 26 yıl geçti.

Koskoca 26 yılda, hükümetler değişti, Meclis’te oturanlar değişti, bürokrasi defalarca değişti…

O günler hakkında konuşanlar söze, “90’ların karanlık dönemi” diye başlıyor.

Peki, ne oldu da, 90’ların hayatta kalan aktörleri yeniden sahneye çıktı?

“Mafyayı bitirdiğini” söyleyen AKP’nin gücünün zirvede olduğu dönemde, mafyanın yeniden palazlanması nasıl açıklanır?