Türkiye'de 2018 yılına, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "başkanlık" hayalinin yaşama geçirmesi damgasını vurdu.

16 Nisan 2017'de referandumla kabul edilen Anayasa değişikliğine göre normalde 2019'da yapılması gereken cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimleri, AKP'nin ve MHP'nin talepleri, muhalefetin de "seçimden kaçamayız" tavrı nedeniyle 24 Haziran 2018'e çekildi.

Erdoğan, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, eski CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce ile cezaevinde olan eski HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın yarıştığı cumhurbaşkanlığı seçimini yüzde 52'lik oyla Erdoğan kazandı ve Türkiye'nin başkanlık sistemine göre seçilen ilk "cumhurbaşkanı" oldu.

Türkiye, 2019'a ise yine bir "seçim" hazırlığı ile giriyor. Sürekli "erkene" çekilen seçimler ve sürpriz referandumlarla seçim atmosferinden bir türlü çıkamayan Türkiye, 31 Mart'ta ise uzun aradan sonra ilk kez "zamanında ve planlanmış" bir takvimle sandık başına gidecek.

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) uygulamasından sonra yapılan ilk seçim olma özelliğini de taşıyacak 31 Mart seçimleri, iktidar açısından "başkanlık sisteminin ilk seçim sınavı" olacak ve dolayısıyla bir anlamda güvenoyu testi de olacak.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın haberine göre, 2019'da Türkiye siyasetinin alacağı yöne ilişkin dile getirilen beklentiler ve senaryolar şöyle:

EKONOMİ BELİRLEYİCİ OLACAK

Genel seçimlerin öne çekilmesinde, sürekli baskılanan ekonomideki ciddi kriz beklentisinin de etkili olduğu öne sürülüyordu.

Gerek ekonomistler, gerekse muhalefet partilerinin sözcülerinin sık sık dile getirdiği bu olasılık, 24 Haziran seçimlerinin hemen arkasından patlak verdi ve döviz kurları geçen Ağustos ayında deyim yerindeyse fırladı.

Bunda iç ekonomik göstergelerin yanısıra, ABD ile yaşanan Rahip Brunson krizi tetikleyici rol oynadığı yorumu yapılıyor.

Brunson'un tahliye edilip, ülkesine dönmesi dövizin ateşini düşürse de, şirketlerin arka arkaya konkordato ilanları, inşaat sektöründeki durgunluk, yüksek seyreden enflasyon dikkate alındığında Türkiye son yılların en kırılgan ekonomik sürecinde yerel seçimi gerçekleştirecek.

Döviz krizinin ardından ekonomik önlemleri artıran iktidar yerel seçim öncesinde ise bir kez daha kesenin ağzını açtı.

Bazı mali aflar ve asgari ücrete yapılan yüzde 26'lık zam, beyaz eşya ve otomobilde ötv indirimi gibi önlemlerle ekonomi canlandırılmaya çalışılıyor. Ancak artan işsizlik, iflaslar, yüksek enflasyon gibi etkenlerin iktidar partisinin oylarına olumsuz yansıyacağı tahmini yapılıyor.

Geçmiş seçim deneyimleri, AKP seçmeninin iktidara uyarı görevini genel olarak "yerel seçimlerde yaptığı"nı gösteriyor.

Birçok yorumcuya göre ekonomik sıkıntılar nedeniyle, bir önceki seçimde Erdoğan'a güçlü destek veren AKP seçmeni, yerel seçimlerde ise ekonomik kriz nedeniyle "ihtar" verebilir ve genel seçimlerde partinin oyu, 24 Haziran'da aldığı yüzde 42'nin daha aşağısına inebilir.

AKP için artık "psikolojik eşik" olarak dile getirilen yüzde 40'ın altındaki bir oy oranı çıkması halinde, erken genel seçimin tekrar gündeme gelebileceği olasılık dahilinde değerlendirilse de Erdoğan'ın, cumhurbaşkanlığı süresinin bir dönem "kısalması" anlamına geleceği için AKP'nin MHP ile ittifak bozulmadıkça erken seçimi gündeme almayacağı da ifade ediliyor.

ERDOĞAN GÜVENOYUNA DÖNÜŞTÜREBİLİR

Yerel seçimler ile genel seçimlerin dinamiğinin farklı olduğu, adayların oy tercihlerinde belirleyici olduğu görüşü özellikle büyükşehirler açısından artık anlamını yitirmiş bir argüman olarak görülüyor.

AKP'nin İstanbul için Türkiye'nin iki numarası TBMM Başkanı Binali Yıldırım'ı aday yapması da buna örnek gösteriliyor.

24 Haziran seçimlerinde partisinden neredeyse 10 puan fazla oy alarak cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan'ın, AKP'ye daha mesafeli yaklaşan seçmenin desteğini sağlamak için seçimi bir anlamda kendisi için "güvenoyu"na çevirme stratejisi izlemesi bekleniyor.

Erdoğan'ın özellikle kendisi için "prestij" niteliğindeki İstanbul ve Ankara'yı kazanmak için bütün ağırlığını koyacağı AKP kulislerinde konuşuluyor.

Öyle ki bu illeri alabilmek için MHP Lideri Devlet Bahçeli ile ortak miting bile yapılabileceği belirtiliyor. 24 Haziran'da ortak mitingden kaçınan ikilinin, "yeni hükümet sisteminin bekası" ana mesajıyla seçmenden oy istemesi bekleniyor.

MHP: ÖZGÜL AĞIRLIĞI ARTABİLİR

MHP lideri Devlet Bahçeli, yerel seçim ittifakının da mucidi. Genel seçimlerdeki "Cumhur İttifakı"nı yerel seçime taşıma önerisini doğrudan gündeme getirip, bunun ilk adımı olarak da İstanbul'dan aday çıkarmayacaklarını açıklamıştı.

AKP'nin yasal altyapısı olmadığı ve yerel ölçekte ittifakın zorluklarının çok daha fazla olduğu için mesafeli durması üzerine, bir ara ittifak görüşmeleri kesintiye uğradı.

Ancak Erdoğan'ın devreye girmesiyle, seçim işbirliğini "başkanlık sisteminin bekası"nı garantilemenin yolu olarak gören MHP lideri Bahçeli'nin istediği seçim ittifakı yerele taşındı.

Hatta, 24 Haziran'dan sonra "artık ittifak yok" havasının egemen olduğu CHP ve İYİ Parti için de ilham kaynağı oldu.

Türkiye'yi başkanlık sistemine taşıyan girişimin fitilini ateşleyen, ittifakla seçim yolunu açan ve yerel seçimlere de bu projesini taşıyan Bahçeli, genel seçimlerde, "baraj altına" düşeceği iddialarına karşın partisinin oyunu artırmayı başarmıştı. Yerel seçim hedefini "elindeki belediyeleri koruma" üzerine kuran MHP; AKP ile yapılan ittifakı da büyük ölçüde buna göre şekillendirdi.

Birçok yorumcu ve siyasi analiste göre MHP, oy oranını artırmasa bile iktidar partisi üzerindeki "özgül ağırlığını" daha da artırabilir. Bir koalisyona dönüşmese de yerel seçimler sonrasında özellikle kamuya yönelik atamalarda daha fazla söz sahibi ve Meclis'te çıkarılacak yasalar konusunda daha etkin olabilir. Örneğin MHP'nin TBMM'nin açıldığı Ekim ayında gündeme getirdiği ancak AKP'nin direndiği "af" dosyası yeniden raftan indirilebilir.

KILIÇDAROĞLU'NUN KADER SEÇİMİ OLABİLİR

31 Mart seçimleri iktidar partisi kadar CHP ve Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu açısından da önemli dönüm noktası olacak.

24 Haziran seçimleri sonrasında, cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce'nin başını çektiği muhaliflerin "değişim" talepli olağanüstü kurultay girişimlerini aşmayı başarsa da, bu daha çok hesaplaşmanın, 31 Mart yerel seçimleri sonrasına ertelendiği şeklinde yorumlanıyor.

Genel merkez ile parti içi muhalefetin başarı kriteri farklı olsa da Kılıçdaroğlu, Ankara, İstanbul'un da aralarında bulunduğu 17 Nisan 2017'deki referandumda "hayır" çıkan illerde belediye başkanlıklarının kazanılacağı iddiasını dile getiriyor.

Parti içi muhalefetin özellikle parti içinde adaylığına karşı çıkılan Mansur Yavaş'la Ankara'nın ve yine Kılıçdaroğlu'nun tercihi olan Ekrem İmamoğlu ile İstanbul'da belediye başkanlığının alınamaması durumunda bunun faturasını Kılıçdaroğlu ve ekibine kesmesi kaçınılmaz görünüyor.

Parti içi muhalefetin genel seçim sonrasında bir kez daha olağanüstü kurultay talebiyle Kılıçdaroğlu'na bayrak açması güçlü olasılık. Hatta parti içinde yerel seçimlerin Kılıçdaroğlu'nun "son seçimi" olacağı iddiasını seslendirenler de az değil.

Kılıçdaroğlu'nu yakından tanıyanlar, onun genel başkanlığı "muhaliflerinin talepleri"ne göre değil, kendisinin partiyi emanet edebileceği "güçlü ve güvenilir" bir genel başkan adayı çıkmasına göre bırakabileceği yorumunu yapıyor.

Kendisinin yönetime getirdiği Merkez Yönetim Kurulu üyeleri dahil, parti içinde bir çok ismin Kılıçdaroğlu'nun koltuğuna talip olduğu biliniyor.

CHP liderinin genel başkanlığı bırakmaya karar vermesi halinde, ancak rıza göstereceği bir ismin genel başkan olabileceği yorumları yapılıyor.

GÜL VE DAVUTOĞLU FORMÜLLÜ ARAYIŞLAR GÜNDEME GELEBİLİR

Siyasi kulislerde 2019'a dönük konuşulan bir başka senaryo ise 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yeni bir siyasi oluşumun başına geçeceği iddiası.

İddiayı ilk kez Milliyet Yazarı Talat Atilla gündeme getirdi ve Gül'ün, 31 Mart yerel seçimlerinden sonra yeni siyasi hareketin başına geçeceğini iddia etti.

Atilla'ya göre Gül, AKP'nin de aralarında bulunduğu çeşitli siyasi partilerden ayrılacak 55 milletvekilinin de katılacağı siyasi partinin liderliğini üstlenecek.

Bir başka iddia ise bu hareketin içinde eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan gibi AKP iktidarlarında önemli görevler üslenmiş isimler de yer alacak.

Bu hesaplar ise daha çok yerel seçimlerde AKP'nin oyunun önemli oranda düşeceği olasılığı üzerinden yapılıyor. Gül'le ilgili geçmişte de birçok kere yeni oluşumlar içinde yer alabileceği, aktif siyasete döneceği iddiaları ortaya atılmış, ancak Gül her defasında bu iddiaları boşa çıkarmıştı.

Gül'ün yerel seçimlerden sonra yeni oluşumun liderliğini üstlenebileceği iddiasını savunanlar, geçmişteki olumsuz örneklere karşın, Gül'ün 24 Haziran seçimlerinde, Meral Akşener'in itirazı olmasaydı, muhalefetin cumhurbaşkanı adayı olmayı kabul ettiğini anımsatıyorlar. Bir iddiaya göre de yeni parti kurulması yerine Gül'ün, geçmişte siyaset yaptığı milli görüş geleneğinin mevcut temsilcisi Saadet Partisi'nin başına da geçebileceği iddia ediliyor.

SOLDA YENİ PARTİ ARAYIŞI GÜNDEME GELEBİLİR

Eski Eş başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ olmak üzere birçok yönetici ve belediye başkanı tutuklu olan HDP, parlamentonun 3. büyük partisi olmasına karşın en zor dönemlerini yaşıyor.

Yaklaşık 6 milyon seçmenin desteğine rağmen AKP ve MHP'nin, teröristlerle işbirliği yapmakla suçladığı HDP'den, bölgedeki küçük Kürt partileri dışında, bütün siyasi partiler de mesafeli duruyor. O nedenle, "AKP karşıtı demokratik güçlerle işbirliğine" kapılarını açık tuttuklarını belirtmelerine karşın, yerel seçim ittifakları içinde de yer alamadı.

Neredeyse tüm belediyelerine kayyum atanan HDP, "Adayları Kandil belirliyor" suçlamalarını aşabilmek için adaylarını "eğilim yoklaması" ile belirleme kararı aldı. Batı'da ise daha çok seçimi kazanacak muhalefet partilerinin adayını belirleme eğiliminde.

Doğu ve Güneydoğu'da kendi adaylarını çıkaracak olan HDP'de içten içe de "nereye yakın durulacağı" tartışılıyor. Parti içinde, Kandil'e mesafeli bakan sol gelenekten gelen bazı milletvekillerinin yerel seçimlerden sonra partiden ayrılıp yeni bir sol parti oluşumu içinde yer alabileceği konuşuluyor. Hatta CHP'den bir grup milletvekilinin de yeni sol oluşum içinde yer alabileceği formüller tartışılıyor.

AKŞENER KALICI OLACAK MI?

24 Haziran seçimlerinde cumhurbaşkanı adayı olarak büyük hayal kırıklığı yaşayan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, genel başkanlığı bıraktığını açıklamıştı. İYİ Parti'nin bir yıl içinde dağılması sonucunu doğuracak bu kararından Akşener, partililerin günlerce evinin önünde oturma eylemi yapması ve partinin önde gelen isimlerinin devreye girmesi üzerine vazgeçmişti.

Kimi yorumculara göre ise Akşener, partideki konumunu güçlendirmek için bu hamleyi yaptı. Partisi içinde liderliği sorgulanmasa da seçimden sonra partiden aralarında DYP'de birlikte siyaset yaptığı Ayfer Yılmaz'ın da bulunduğu birçok isim partiden istifa etmişti.

Kuruluşunun üzerinden henüz iki yıl bile geçmeden ikinci kez ve yine CHP ittifakı ile seçime girecek olan İYİ Parti'nin siyasette kalıcı olup olmayacağı da büyük ölçüde 31 Mart'taki yerel seçimlere bağlı görünüyor.

Bazı siyasi analistler, İYİ Parti'nin yerel seçimlerde en az bir büyükşehir belediyesi alamaması halinde, dağılma sürecinin başlayacağı yorumunu yapıyor. Bunu gören Akşener de CHP ile ittifak görüşmeleri sürecinde, zor durumda kalmamak için Ankara'da seçim kazanmak durumunda olduklarını, bu nedenle de Yavaş'ın partisinin adayı olmasını istemişti.

Kaynak: BBC Türkçe