Azerbaycan-Ermenistan çatışmasını değerlendiren HDP Halklar ve İnançlar Komisyonu üyesi Murad Mıhçı, “Burada en büyük zararı her iki ülkenin halkları görüyor” dedi.

Ermenistan ve Azerbaycan arasında 27 Eylül’de Dağlık Karabağ’da başlayan çatışmalar sürüyor. Taraf ülke yetkililerinden yapılan açıklamalar çatışmaların bir süre daha devam edeceğine işaret ediyor.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Halklar ve İnançlar Komisyonu üyesi Murad Mıhçı, yaşanan çatışmaların tarihsel nedenlerini MA’dan İdris Sayılğan’a değerlendirdi.

Karabağ bölgesindeki sorunun 30 yıldır devam ettiğine dikkati çeken Mıhçı, her 2 ülkenin de iyi niyetli bir şekilde masaya oturmadıklarını kaydetti. Mıhçı, bu durumun dış devletler tarafından karışıklık yaratmak üzere kullanıldığını ve çözüm çabalarının baltalandığını ifade etti. Bunun neticesinde çatışmalı bir sürecin yaşandığını kaydeden Mıhçı, tarafların propaganda içeren açıklamalarının gerçeklerin önüne geçtiğini söyledi.

Mıhçı, “Her taraf kendi toplumunu cesaretlendirmek adına yanlı haberler veriyor. Bölgede çalışan gazetecilerden aldığımız izlenim şu ki, savaş kanlı ve çok daha saldırgan bir şekilde devam ediyor. Karşılıklı kayıplar var. Karşılıklı kanlı bir çatışmanın savaşa evrildiğini söyleyebiliriz” diye konuştu.

Mıhçı, Türkiye ve Rusya’nın Minsk Grubu üyeleri olarak Karabağ sorununa ilişkin arabuluculuk görevleri olmasına karşın rollerini oynamadıkları ifade etti. Mıhçı, konunun uzamasından ve bugüne kadar gelmesinden de her iki ülkenin sorumlu olduğunu dile getirdi. Rusya’nın Azerbaycan’ı cesaretlendirildiğini ve operasyona onay verdiğinin kaydeden Mıhçı, “Minsk Grubu üyesi ve arabulucu rolü olan Türkiye’nin taraflı davrandığını görüyoruz. Diğer yanıyla orada başta İHA’lar olmak üzere çeşitli savaş araçlarının muhtemelen Türkiye’den satın alındığı görülüyor. Türkiye’nin orada eğitim verdiği biliniyor. Aynı zamanda Suriye’den cihatçı grupların da Ermenistan’a karşı savaşmak üzere getirildiği ifade ediliyor. Sonuç itibariyle bu aşamaya gelinmesinde Türkiye ve Rusya’nın payı çok büyük” değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye’nin, Temmuz ayında yaşanan çatışmalardan sonra Azerbaycan ile askeri ilişkilerini sıklaştırması böylesi bir çatışmanın provası olduğunu söyleyen Mıhçı, “Sessiz bir şekilde bu çatışmaya bir hazırlık yapıldığı biliniyordu. Bu sürecin çatışmaya ve büyük bir faciaya yol açacağı fark ediliyordu. Türkiye son yıllarda Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz gibi alanlarda yayılmacı bir politika izliyor. Bu yayılmacı politikaların bir yanı da bugün Ermenistan ve Azerbaycan’a dokundu” dedi.

RUSYA’NIN ERMENİSTAN’A İKAZI

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın, önceki dönem Başbakanı Serj Sarkisyan gibi Rusya ile yakın ilişki içerisinde olmadığını, bu nedenle Rusya’nın Azerbaycan’ı savaş konusunda cesaretlendirdiğini ifade eden Mıhçı, “Açıkçası bunun Ermenistan’a ikaz anlamına geldiğini düşünüyorum. Eğer Azerbaycan Rusya’dan onay almasaydı böyle bir şeye girişemezdi. İki ülke de Rusya’ya göbekten bağlı. Ruslar bu işin çözümünden yana bir tavır sergileseydi anında müdahale ederek bir gün içerisinde durdurabilirdi. Ama bu sürecin Rusya’nın bir manevrası olduğunu düşünüyorum. Tabi buradaki en büyük zararı da her iki ülkenin halkları görüyor” diye belirtti.

 BİRİNCİ VE İKİNCİ AKTÖR

Türkiye dışında bütün ülkelerin yaptıkları açıklamalarla sorunun barış yoluyla çözülmesi gerektiğini ifade ettiklerine dikkati çeken Mıhçı, şunları söyledi: “Oradaki birinci aktörün Rusya ikinci aktörün ise Türkiye olduğu çok net. Bu iki aktörün Ermenistan ve Karabağ aktörlerinden daha önde olduğu söylenebilir. Bir aktör olarak da İran eklenebilir. Bu aktörlerin etkinlikleri önümüzdeki sürecin ne kadar kanlı ya da kansız olacağını gösterecek.”

KRİMİNALİZE ETME ÇABALARI

AKP’ye yakın medyanın son günlerde YPG’lilerin savaşmak üzere Ermenistan’a gittiklerine dair yaptıkları haberleri de değerlendiren Mıhçı, “Ermenistan’da yaşayan çeşitli halklar var. Êzidî olan Kürtler var. Ancak YPG’nin oraya gittiğine dair ne Ermenistan kanadından ne de başka bir yerden onaylanan bir bilgi yok. Kürtlerin Ermenilerle birlikte olduğu üzerinden her iki tarafı kriminalize etme çabası var. Ben bunun gerçekçi olduğunu düşünmüyorum. Ama şöyle ek bir bilgiyi de açıklayayım; Buradaki Êzidîler ‘savaş değil barış istiyoruz ama savaş olursa Ermeni Karabağ saflarında yer alacağız’ şeklinde bir açıklama yapmışlar. Sonuçta yaşadıkları topraklar. Ama bu sadece Ermenistan’ın yerel halkının bir açıklaması. Bunlar da savaşa zorlanmıyorlar” ifadelerini kullandı.

‘ERMENİLER HEDEFTE’

İktidar yanlısı medyada yer alan haberlerin ve siyasilerin açıklamalarının nefret söylemini körüklediğini vurgulayan Mıhçı, şöyle devam etti: “Ben bununla ilgili bir tweet attım ve açıkçası çok da karşılık buldu. Burada görüş bildiren Ermenilerin hedef haline gelme durumu var. Patrikhanenin önünde yürüyüşler oldu. Zaten Hrant Dink Vakfı’nın yaptığı araştırmada nefret söyleminde Ermenilerin birinci sırada olduğu görülüyor. Umuyorum bu durum çok sıkıntılı bir hale dönüşmez. Böyle bir korkumuz var. Ama sıkıntılı bir hal olduğunu çeşitli inanç kurumlarının önünde polislerin beklemelerinden görüyoruz. Son 3 gündür söylediğim tek şeyin diyalog olmasına rağmen tehditler almaktayım. Açıkçası bu sürecin Türkiye’deki Ermeni ve azınlık toplumunun en zor dönemlerinden biri olduğunu söylemek mümkün.”