Fethullah Gülen Grubu'nun 15 Temmuz darbe girişimi sonrası eylemlerini devam ettiren PKK’den Abdullah Öcalan ile ilgili sert bir açıklama geldi.

KCK Genel Başkanlık Konseyi, Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin devam etiğini belirterek, “Halkımız ve Hareketimiz, 5 Nisan 2015 tarihinden bu yana İmralı’dan haber alamıyor. Önderliğimizin aile üyeleri ve avukatlarıyla görüştürülmemesi ise, bundan çok daha eskiye dayanıyor. Uluslararası güçler ve İmralı’daki sistemin gardiyanlığını yapan faşist AKP devleti, sanki İmralı diye bir cezaevi yokmuş ve Önderliğimiz burada rehin tutulmuyormuş gibi davranıyor. Bu anlamda İmralı’da işleyen süreç, yok sayılanı yok etme süreci biçiminde geliştiriliyor. Yani Kürt halkı üzerinde sürdürülen inkâr ve imha politikası, daha da yoğunlaştırılmış olarak, Önderliğimiz üzerinde hayata geçiriliyor” dedi.

ANF'de yer alan KCK açıklamasında “Erdoğan diktatörlüğü başından itibaren Önderliğimize rehine muamelesi yaptı. Önderliğimizin kardeşleri ve avukatlarıyla görüşmesi AKP iktidarı döneminde tümden kesildi. Bir yılı aşkın tecrit içinde tecrit uygulaması bu iktidar döneminde gerçekleştirildi. Meydanlarda idam ipiyle gösteriler yapan ve “Biz olsaydık APO’yu idam ederdik” diyen yine diktatör Erdoğan oldu. Önderliğimizin HDP Heyeti ile görüşmelerine ise, soykırımı hedefleyen ‘çöktürme planı’nın hazırlıkları çerçevesinde izin verildi. Erdoğan diktatörlüğü için bu görüşmeler, yürütülen operasyonun bir parçasıydı. Kürtlere karşı imha savaşının başlatılmasına karar verildiğinde, bu görüşmeler de bıçakla kesilir gibi kesildi. Erdoğan diktatörlüğü Önderliğimiz bu alçakça savaşın odağına yerleştirdi” ifadelerine yer verildi.

KCK Genel Başkanlık Konseyi açıklaması şöyle devam etti:

“Uluslararası hegemonik güçler Türkiye’yi bir odunluk, Önderliğimizi de bu odunluğun içine atılmış bir ateş topu olarak değerlendirmek istediler. Türkiye ve Kürdistan’ı yangın yerine çevirip 21. yüzyıla yayılmış bir Türk-Kürt savaşı yaratmaya çalıştılar. Komplo aynı zamanda Türkiye’ye karşı yapılmıştı. Ancak Önderliğimiz, derin öngörüsü ve sağduyulu yaklaşımıyla bu uğursuz planı boşa çıkardı. Türkiye’yi ‘öl-öldür’ çengeline asılmış yaşam alışkanlığından kurtarmak için her şeyi yaptı. Kürt sorununun barışçıl çözümü için iğne ucu kadar bile bir imkân varsa, kan dökmenin cinayet olduğunu söyledi ve bu temelde sorunların diyalog ve müzakere yoluyla çözülmesinde ısrar etti. Ne var ki çağdaş Nemrutluğu tesis etme sevdasından vazgeçmeyen Erdoğan’ın firavun inadı bu çabaları akim bıraktı.”

"Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ilkelerini ve İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını kabul etmiş bir ülkedir, aynı zamanda Avrupa Konseyi ülkesidir. Dolayısıyla bu tecrit içinde tecrit AB değerlerinin de ayaklar altına alınması anlamına gelmektedir. Avrupa’nın yaşananlar karşısında suskunluğa gömülmesi, onun Erdoğan diktatörlüğü ile suç ortaklığı etmesinden başka anlama gelmemektedir. Diktatör Erdoğan’ın yaratmaya çalıştığı yeni Türkiye, IŞİD’in sınırlarını daha da genişletmesi ve Avrupa’ya yönelik IŞİD tehdidinin katbekat artması demektir. Bu tehdidi en azından sınırlandırmanın yolu, Türkiye’yi İmralı’da tecrit içinde uygulamaktan vazgeçirmektir. Avrupa Konseyi bu konuda derhal harekete geçmelidir. Biz her zaman “Önderliksiz yaşam olmaz” dedik. Önderliksiz yaşamı cehennemdekinden beter bir yaşam olarak değerlendirdik. Bu yüzden uyarıyoruz: Bize cehennemi yaşatanlara biz de cehennemi yaşatacağız.”