Öğle saatlerinde İstanbul Harbiye’deki tarihi radyo binasına gelenler kalabalık bir protesto grubuyla karşılaştı.

 

Bir yanda hoparlörlerden geçmişten günümüze uzanan ezgiler diğer yanda “radyoevimizi vermeyiz” yazılı pankartlar ve dövizler. Radyosuna, tarihine ve kültürüne sahip çıkan onlarca, yüzlerce insan. İlk olarak 6 Mayıs 1927’de programlı radyo yayınına geçen İstanbul Radyosu’nun 1945’te inşa edilen anıtsal binası tartışmaların odak noktasında.

 

Binanın Birleşmiş Milletler’e devredileceği haberlerinin ağırlık kazanması üzerine yüzlerce kişi bunun bir “kültür katliamı” olduğu gerekçesiyle harekete geçti. Yaşar Özel, Edip Akbayram gibi tanınmış sanatçılarında aralarında bulunduğu grup Radyo Evi’nin olduğu gibi bırakılması için eylem yaptı. Şarkılar söylendi, konuşmalar yapıldı. Geçmişte kalan yayınlardan parçalar dinlendi. Marşlar söylendi.

 

İstanbul’da doğup büyümüş, çocukken önünden gelip geçmiş, bugün bu binada çalışan bir gazeteci olarak bana da dokunmadı değil. Ama tarafsız bir gözle bakıldığında da Radyo Evi’nin Türkiye’nin siyasi tarihi ve sanatsal evrimi açısından sembolik değerini görmezden gelmek mümkün değil. 19 Kasım 1949’dan bu yana yayında olan bina sadece kapsamlı radyo stüdyolarını değil büyük bir kültür ve tarih mirasını da içinde barındırıyor.

 

Türkiye’nin en önemli sesleri, oyuncuları dünyaca ünlü klasiklere, tiyatro oyunlarına, romanlara, burada hayat verdi.

 

Münir Nurettin Selçuk, Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, Zeki Müren gibi pek çok dev sanatçı bu kariyerlerinin ilk adımlarını bu binanın koridorlarında attı. Radyo Evi’ndeki sanatçıların bugün hala sürdürdüğü disiplin, birikimin yeni nesillere aktarım çabaları bu çatı altında daha bir anlam kazanıyor.

 

Hala yaşayan bina aynı zamanda bir müze gibi. Binanın birinci katındaki eski ses kayıt cihazları, pikaplar görenleri bir anda geçmişe götürüyor. Duvarlardaki resimler yolu buradan geçen Zeki Alasya, Metin Akpınar, Orhan Boran ve daha nice önemli sunucu ve sanatçının varlığını zihinlere kazıyor.

 

Üç askeri darbe geçiren Türkiye’nin tarihindeki bu karanlık dönemin de radyo binasında tatsız hatıraları var. Olumlu ve olumsuz yanlarıyla bu birikim Radyo’ya, çalışanlara bir kimlik katıyor.

 

Binanın taşınmasına Kültür Miraslarını koruma gibi bir misyonu da bulunan Birleşmiş Milletler nasıl göz yumar ayrı bir tartışma konusu belki ama İstanbulluların ve Radyoseverlerin bu kurumu bu çatı altında korumaları tarih önünde üzerlerine yüklenmiş bir görev gibi görünüyor.

 

Bora Bayraktar / Euronews