Hrant Kasparyan / Demokrat Haber

Şırnak’ın Silopi ilçesine bağlı Görümlü beldesinde 14 Haziran 1993’te ikisi Keldani baba-oğul ve biri köy imamı olmak üzere altı köylüyü gözaltına aldıktan sonra öldürdükleri iddiasıyla yargılanan dönemin 23. Jandarma Sınır Tugay Komutanı emekli Tuğgeneral Mete Sayar’ın da aralarında bulunduğu altı askerin davasına devam edildi.

Ceza Kanunu’nun 765. maddesi uyarınca, “birden çok kimseyi öldürmek” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yargılanmasına devam edilen sanık askerlerin tutuklanma talebi Mahkeme Heyeti tarafından reddedilirken, bir sonraki duruşma 26 Eylül 2014 tarihine ertelendi.

“Güvenlik” gerekçesiyle Şırnak’tan Ankara’ya nakledilen davanın Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ikinci duruşmasına, sanıklar, maktullerin yakınları ve tarafların avukatları katıldı. Duruşmada, öldürüldüğü kaydedilen 6 kişiden İbrahim Akıl’ın eşi Fatma Akıl, Kürtçe tercüman aracılığıyla beyanda bulundu.

SANIK AVUKATINDAN ALAY EDER GİBİ SORU

Olay tarihinde köye gelen askerlerin herkesi topladığını, evleri ateşe verdiğini ve 6 erkeği götürdüklerini anlatan Akıl, bu kişilerin o günden sonra görülmediğini ifade etti ve sanıklardan şikâyetçi olduğunu bildirdi. Emekli Tuğgeneral Mete Sayar’ın avukatı Serap Başkan’ın, “Bayramlarda mezarına gidiyor mu? Bu soru aynen sorulsun” sorusu üzerine ise Fatma Akıl, “Bize mezarı göstersinler, ziyarete gideriz” dedi.

İbrahim Akıl’ın ölüm tarihinin resmi kayıtlarda 4 Eylül 1992, suçlamaya konu tarihin ise Mayıs 1993 olduğunun hatırlatılması üzerine Fatma Akıl, eşinin kardeşinin, sonraki yıllarda mal paylaşımıyla ilgili işlerini halletmek için beyanda bulunduğunu, bu sırada yanlış tarih bildirdiğini kendilerinin de bunu yeni öğrendiğini ifade etti.

Mağdurların avukatı Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi ise, ölüm tutanağının daha sonra, 1996 yılında yapıldığını ifade etti.

Müşteki Nazliye Şimşek de eşi Hikmet Şimşek ile kayınpederi Hamdi Şimşek’in askerler tarafından götürüldüğünü ifade etti. Askerler tarafından evinin ateşe verildiğini belirten Şimşek, “Çocuklarımı yakmasınlar, evimi yaksınlar dedim ve çocukları aldım” dedi. Şimşek, sonraki yıllarda dört çocuğuyla birlikte Brüksel’e yerleştiğini belirtti.

TANIK ASKER İTİRAF ETTİ

Duruşmada tanık olarak dinlenen Remzi Büdüş ise olay tarihinde Görümlü Taburu’nda askerlik yaptığını dile getirerek şunları söyledi: “O sıralarda Kayseri ve Çorlu taburları görev yapıyordu. Gece çatışma çıkmış, sabaha doğru bizim askerlerden altısı tepede şehit olmuştu. Yaklaşık 8 kişi, onları indirmeye gittik. Sedyeyle tepeden indiriyor, kalan cenazeleri almak için geri gidiyorduk. Saat 08.00-09.0008.00-09.00 gibi tabura döndük.”

Tabura geldiğinde, “köyden getirilen 6-7 kişinin cenazesini gördüğünü” aktaran Büdüş, “Öldürülürlerken görmedim, görmek de istemiyordum. Sivil kamyon geldi, (cesetleri) ona koydular. Nereye götürdüklerini bilmiyorum. Silopi tarafına doğru götürdüler” dedi.

Bedüş, daha sonra etrafındaki kişilerin bu olaydan bahsedip etmediklerine ilişkin soruyu yanıtlarken, “Bir, bir buçuk ay sonra, Kesiktepe’nin arka tarafında üç kişinin daha alınıp öldürüldüğü söylendi” ifadesini kullandı.

Sanıklardan Murat Ali Yıldız’ın avukatı, dosyaya gelen belgelere göre müvekkilinin olay tarihinde Şırnak’ta görevli olmadığının anlaşıldığını ifade etti. Sanıklardan Serdar Tekin’in avukatı Doğukan Yağmur Bahşi ise “müvekkilinin, iddia edilen olay sırasında hastanede olduğunu” savundu.

SANIKLAR SERBEST

Fatima Akıl ve Nazlıye Şimşek’in müdahilliklerine karar veren Mahkeme Heyeti, tanık Necdet Okucu ile Yusuf Özdemir’in beyanının, bulunduğu yerden sesli ve görüntülü sistemle alınmasını kararlaştırdı.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın müdahillik talebini kabul etmeyen Heyet, sanıkların tutuklanması talebini reddetti.

Mahkeme Heyeti, İnsan Hakları İzleme Örgütü, İnsan Hakları Ortak Platformu ve insan hakları savunucuları ve gözlemcilerinin de takip ettiği davanın bir sonraki duruşmasını 26 Eylül 2014 tarihine erteledi.

İHOP, TANIĞIN İTİRAFINA DİKKAT ÇEKTİ

Davayı başından itibaren izlemeye başladıklarını belirten İnsan Hakları Ortak Platformu (İHOP) Genel Koordinatörü Feray Salman, duruşmaların takipçisi olacaklarını bildirdi.

Demokrat Haber’e konuşan Salman, geçmişte işlenen ağır insan hakları suçlarına ilişkin gerçeklerin ortaya çıkarılmasının adaletin tesisi için önemli olduğunu ifade etti. Eşlerinin askerler tarafından alınmasına tanıklık eden Fatma ve Nazliye’nin tanıklıklarının ve duruşmada verdikleri beyanlarının son derece ciddi olduğunu, daha sonra Görümlü Taburu’nda askerliğini yapmış olan Remzi Büdüş’ün tabur içinde öldürülen köylülerin cansız bedenlerinin sivil bir araca konup tabur dışına çıkarıldığını gördüğüne ilişkin tanıklığının bu dava için son derece belirleyici olduğunu ifade etti. İHOP Genel Koordinatörü, ayrıca, duruşmada Fatma Akıl için getirilen resmi tercümanın yeterli derecede tercüme yapamamış olmasının, Fatma Akıl’ın duruşma boyunca kendine sorulan sorular ve verdiği tanıklık dışında hiçbir biçimde duruşmanın gidişatına ilişkin tercüme hizmeti alamamış olmasının da dikkat çekici olduğunu belirtti.

“CENAZELER KARAKOLA GÖMÜLDÜ”

Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede, 13 Haziran 1993’te Görümlü köyü yakınlarında bulunan “güvenlik güçlerine terör örgütü mensuplarınca bulunulan saldırı sonucunda 6 askerin şehit olduğu, 13’ünün yaralandığı” belirtilmişti.

Olaydan bir gün sonra emekli Tuğgeneral Mete Sayar’ın talimatı üzerine askerlerin, Görümlü köyü ile bağlı yerleşim yerlerinden 12 kişiyi alarak, Görümlü Jandarma Karakolu’nda geçici olarak konuşlanan Tekirdağ Ulaş’tan gelen 3. Zırhlı Tugay 2. Tabur Komutanlığı’na götürdükleri aktarılan iddianamede, bu kişilerden altısının serbest bırakıldığı, diğerlerinden ise bir daha haber alınamadığı kaydedilmişti.

İddianamede cenazelerin Görümlü Karakolu’na gömüldüğü bilgisi de yer alıyor. İddianamenin kabul edilmesinin ardından, emekli Tuğgeneral Mete Sayar, 3. Bölük Tim Komutanı Üsteğmen İbrahim Kıraç, Yüzbaşı Murat Ali Yıldız, 1. Mekanize Piyade Tabur Komutanı Hasan Vural, Teğmen Serdar Tekin, 2. Komando Tabur Komutanlığı’ndan Tansel Erok hakkında “birden fazla kişiyi öldürmek” suçundan dava açıldı.

AİHM TÜRKİYE’Yİ MAHKÛM ETMİŞTİ

Dosyanın kapatılmasının ardından, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) altı yurttaşın katledilmesine ilişkin “yaşam hakkını ihlal”den Türkiye’yi iki kez mahkûm etmişti.

AİHM, “Cülaz ve Diğerleri Davası” başlığıyla ele aldığı davada, “tartışma konusu olaylara karışan güvenlik güçleri mensuplarının ifadelerinin alınmasında yaşanan geç kalınmışlığın, sadece yargı yetkilileri ile sözü edilen güçler arasında gizli bir anlaşma varmış görünümü yaratmadığını, aynı zamanda ölen kişinin yakınlarının -ve kamuoyunun-, adı geçen güçlerin mensuplarının, davranışları nedeniyle yargı mercileri karşısında hiçbir sorumluluk taşımayacak derecede boşluktaymış gibi hareket ettiklerini sanmasına yol açabileceği” değerlendirmesini yapmıştı.

Dava avukatı Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi, AİHM’e yaptığı başvuru sonucunda Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “yaşam hakkı” maddesini içeren 2’nci maddesini iki kez ihlal ettiğini ve soruşturmanın etkili yürütülmediğini belirtmişti. AİHM kararında, Türkiye’yi kaybedilen her kişi için de 65 bin Euro ödemeye mahkûm etmişti. Dava avukatı Elçi, AİHM’in kararına ilişkin, Sayar ve beş sanık asker hakkında açılan davanın ilk duruşması dahi görülmeden Ankara’ya alındığını ifade ederek, “Şırnak’ta görülmesi gereken dava Ankara’ya nakledildi. Bu kararla mağdurlar bir kez daha mağdur edildi. Bu kararla Türkiye’de etkili soruşturma yürütülmediği bir kez daha görüldü. AİHM’in bu kararından sonra yargı, sanıkları bir an önce cezalandırmalı” demişti.