Barış İçin Vicdani Ret-Paris grubu ‘Zorunlu Askerliğe Hayır’ başlıklı bir konferans geçekleştirdi.

EHESS (École des Hautes Études en Sciences Sociales) Paris’te gerçekleşen konferansın katılımcıları Pınar Selek, Hamit Bozarslan, Eric Sapin, Guillame Gamblin ve Ercan Jan Aktaş idi.

Konferansın ilk bölümünde Ercan Jan Aktaş Paris’te oluşum süreci içinde olan Barış İçin Vicdanı Ret-Paris, Türkiye Vicdani Ret Hareketi’nin gelişim seyri ve politikaları üzerine “bir direniş alanı olarak vicdanı ret” başlıklı bir sunum yaptı.

“Türkiye’deki zorunlu askerlik uygulaması ile zorunlu askerlik yalnızca “yurdun müdafaasına” yönelik bir uygulama değil, aynı zamanda erkeklerin ve kadınların devletle aralarındaki vatandaşlık ilişkisini belirleyecek bir uygulamadır. Bu yolla erkeklik-devlet-askerlik arasında güçlü bir bağ kurulur, “en kutsal vazife” olan askerlik yoluyla birinci sınıf vatandaşlık erkeklere bahşedilir” değerlendirmesi yapan Jan Aktaş devamında “Bizler Türkiye’de o “başka bir hayat mümkün”ü hem hayatlarımız ve hem de yürüttüğümüz politik mücadele hattı üzerinden yaşamsal kıldık. Vedat Zincir ve Tayfun Gönül ile başlayan vicdani ret mücadelesinin ekseninde her zaman barış mücadelesi oldu” dedi.

İkinci oturum katılımcılarından Hamit Bozarslan şöyle konuştu: “Anti-militarist mücadele ve şiddet üzerinden derinlikli düşünmeye ihtiyaç var. Her anti-militarist mücadele tamamen pasifist politikalar üzerinden, şiddetsiz bir mücadele yürütecek diye bir şey olmamalıdır. Geçmiş tarihlere baktığımızda da bunun örneklerini 1936 Barcelonasında bulabiliriz. Örgütlü devlet şiddetine karşı anti-militarist mücadele yürütenler de şideti bir mücadele aracı olarak kullanabilirler… Devletin temelinde örgütlü bir şiddet vardır. Ve devlet vatandaşlık ilişkilerini ölümler üzerine kurar. Bir yerde devletin ideolojisi kana dayalı bir ideolojidir ve tarihi de hep gelecekte intikam almak üzerine kurulur. Bunu Tayyip Erdoğan’ın ‘1 . Dünya Savaşı bitmedi’ cümlesinde çok açık görmekteyiz”.

Zorunlu askerlik ve vicdani ret üzerine de açıklamalarda bulunan Bozarslan “Vicdani ret mücadelesi özgün mücadele tarihi ile bize devlet ve yurttaşlık üzerine yeniden düşünmemizi istiyor, bunu yapmalıyız” dedi.

Fransa’nın Nice şehrinden gelerek konferansa katılan Pınar Selek ise sunumunda, “Türkiye’deki vicdani ret mücadelesi her zaman kendisi için yenilikler barındırdı ve muazzam bir birikim meydana getirdi. Başından itibaren Feminist ve de LGBTİ hareketi ile iç içe oldu. Bu durumda vicdani ret mücadelesinin ‘erk’leşmemesi için ciddi bir katkı sundu. Aynı zamanda anti-militarist mücadele bağlamında da önemli bir deneyim oldu. Vicdani ret mücadelesinin bu çoklu hali onu özgün ve yaratıcı kıldı. Bu mücadele uzun yıllardır kendisini ve kendisi ile birlikte hareket eden birey ve hareketleri de yenileyerek devam ediyor. Öğretici bir deneyim sahibi olan Türkiye Vicdani Ret Hareketi’nden her zaman heyecanla öğrenecek çok şeyimiz oldu ve olmaya devam ediyor” diye konuştu.

Lyon’daki MAN (mouvement pour une alemotive non violence) grubunda gelen Guillaume Gamblin ise, “Fransa’da zorunlu askerlik 1987 tarihinde bir günlük ‘Yurttaşlık Eğitimi’ne indirgendi. Zorunlu askerlik karşıtı mücadele yapan bütün yapı ve gruplar bunu bir zafer olarak gördüler. Ancak bu ciddi bir yanılgıydı. Zorunlu askerlik bir güne indirgense de devletin militer zihniyeti hiç değişmedi. Okullarda ‘Yurttaşlık Dersi’ bağlamında bir uygulama var. Yani Fransa’da her yurttaşa militer bir kurgu ile ‘ders’ verilmeye devam ediyor. Bugün Fransa’nın 265 bin kişiden oluşan bir ordusu var ve Fransa dünyanın dört bir yanına asker gönderiyor. Diğer bir şey dünya silah üretiminde Fransa 3. sırada yer alıyor. Ve ‘terör ‘ eylemleri gerece gösterilerek OHAL uygulanıyor. Birkaç yıl önce ‘Fransa sokaklarında silahlı askerler dolaşacak’ denseydi kimse buna inanmazdı. Ama durum aynen budur. Her şekilde birlikte ciddi bir mücadele içinde olmamız lazım”

Eric Sapin ise Fransa ve Almanya karşılaştırması üzerinden zorunlu askerlik süreçlerini anlattı. Sapin, “Hem Fransa hem de Almanya’da askerlik süreçleri üzerinde Hristiyan dininin ciddi bir etkisi var. Almanya’nın Protestan, Fransa’nın da Katolik olması ise farklı uygulamaları doğurmuştur. Fransa zorunlu askerlik konusunda daha katı iken Almanya ‘inancı gereği’ askerlik yapmama konusunda daha esnek olmuştur. Quakerler ve Mennonitler şiddetsizlik içeren dini inançlarından dolayı ‘zorunlu askerlik hizmeti’ne hep mesafeli oldular. Fransa’da ilk kez toplama kampları bu ‘zorunlu askerlik hizmeti’ni yapmayı reddedenler için kurulmuştur. Vicdani retçilere mor üçgen şeklinde bir bandaj takılıyordu” diye konuştu.

Konferans devletlerin ürettiği militer politikalar ve savaş sanayiine karşı daha etkili ve örgütlü mücadele etme talep ve temennileri ile tamamlandı.

Haber: Ercan Jan Aktaş

Foto: Hasan Öcal