Bundan 69 yıl önce 32 kişi Aşkale'ye 'taş kırmaya' doğru yola çıktı. Bunların tamamı gayrimüslimdi. Gelirinden fazla vergi istenen 1229 kişi, Aşkale yolunu tuttu. Varlık Vergisi, Türkiyeli gayrimüslimlerin bilincinde tazeliğini koruyor.

İSTANBUL (Deniz Doğruer / ETHA)- Varlık Vergisi'ni 'ödeyemedikleri' için Aşkale'ye sürgüne gönderilen 1229 kişiden 32'si, 69 yıl önce bugün, Haydarpaşa Garı'ndan yola çıkmıştı. Yola çıkan 32 kişinin tamamı Ermeni, Rum ve Yahudi'ydi.

Varlık Vergisi, 11 Kasım 1942'de TBMM'de, hiç tartışılmadan kabul edildi. Hiç tartışılmadan kabul edilmesi anlaşılır çünkü 13. Hükümet'in Başbakanı Şükrü Saracoğlu'nun sözleri, devletin gayrimüslimlere bakışını özetliyor:

"Bu memleket tarafından gösterilen misafirperverlikten faydalanarak zengin oldukları halde ona karşı bu nazik anda vazifelerini yapmaktan kaçınacak kimseler hakkında, bu kanun bütün şiddetiyle uygulanacaktır.

Bu kanun aynı zamanda bir devrim kanunudur. Bize ekonomik bağımsızlığımızı kazandıracak bir fırsat karşısındayız. Piyasamıza egemen olan yabancıları böylece ortadan kaldırarak, Türk piyasasını Türklerin eline vereceğiz."

BÜTÇENİN YÜZDE 80'İ GAYRİMÜSLİMLERDEN
18 Aralık 1942'de vergi mükelleflerinin listesi açıklandı. Listenin yüzde 87'si gayrimüslim, yüzde 7'si Müslüman ve geriye kalan yüzde 6 ise yine çoğunluğu gayrimüslimlerden oluşan azınlıklardı.

Gayrimüslimler ağır vergi borcunu ödeyebilmek için taşınır ve taşınmaz mal varlıklarını satmaya başladı. Aralık 1942 ve Ocak 1943 arasında binlerce mülk el değiştirdi, satanlar hep gayrimüslim, alanlarsa hep Müslüman'dı.

1942 yılının devlet bütçesinin yüzde 80'nini Varlık Vergisi oluşturuyordu.

GELİRİNDEN FAZLA BORÇ İSTENDİ
Tüm bunlara rağmen borcunu ödeyemeyenler, yani kendilerinden gelirlerinden fazla vergi talep edilenler bedenen çalışarak borçlarını ödemek için Aşkale'ye çalışma kampına gönderildi.

'AĞIR VE KALICI BİR TRAVMA'
Agos Gazetesi Editörü Pakrat Estukyan, ETHA'ya konuştu, Varlık Vergisi'nin nedenlerini ve sonuçlarını değerlendirdi.

Varlık Vergisi, 6-7 Eylül Olayları... Tüm bu yaşananlar gayrimüslimlerin bilincinde nasıl bir etki yarattı?
İz bırakan, ağır, bedeli çok uzun zaman içerisinde ödenen, kalıcı travmalara yol açtı. Varlık Vergisi uygulamasıyla birçok gayrimüslim, ani bir şekilde yoksullaştırıldı. Kimisi zengin, kimisi orta halli, belli bir yaşam standardı olan birçok insan içinden çıkamayacakları vergi borçlarıyla karşı karşıya bırakıldı, borcu denkleştirebilmek için ellerinde avuçlarında ne var ne yoksa sattılar. Denkleştiremeyenler ise tam da bugün, Aşkale'ye taş kırmaya gönderildiler.

Aşkale'ye gönderilenler 20-25 yaşında değillerdi. Hepsi 50-60 yaşında insanlardı, o yüzden bir kısmı geri gelemedi, oralarda öldü.

'TÜRK BURJUVAZİSİ BÖYLE DOĞDU'
Bu verginin amacı neydi?
Sermayeyi Müslümanlaştırmak, ticareti Müslümanlaştırmak ve 'gavurları' ülkeden uzaklaştırmak, kovmak. Kaçmalarına sebep olmak.

Türk burjuvazisi buradan doğmuştur diyebilir miyiz?
Tabi ki diyebiliriz. Türkler geleneksel olarak ticaretle uğraşmak istemezlerdi, bu alanı tercih etmezlerdi. Aşağılarlardı, hor görürlerdi. Asil bir iş değildi. Asil olan devlet hizmeti ve askerlikti. 'Oğlumuz çarşıda dükkan sahibi' dersen bu hatırlı bir şey değildi. 'Oğlumuz kurmay yüzbaşı, istikbali açıktır' dersen bu hatırlıydı.

Ne oldu da fikirlerini değiştirdiler?
Gayrimüslim bırakmadılar 1915-1920 arasında. 1915 Soykırımı, 1920 Mübadele Kanunu'yla Hristiyanların sayısı hızla azaldı. Bunların yerini kim ikame edecek, Müslümanlar ikame edecek. Bir kısmının mülkünü zaten gasp etmişlerdi. Ama baktılar ki ülkede 200 bin Hristiyan var ve İstanbul'daki ticaret bunların elinde. Varlık Vergisi'ni de bunun için yaptılar.

Sermaye el değiştirdi. Ermenilerin, Rumların ve Yahudilerin yere sağlam basamayacakları kanıtlanmış oldu. Ülkeyi terk ettiler.

O yıllarda gayrimüslim sayısı 300-400 bin civarıydı, bugün bu sayı 100 bin bile değil. Biz bunu, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül gibi uygulamalara borçluyuz.

'ERMENİ'NİN KONUŞMASINA TAHAMMÜL EDEMEDİLER'
Varlık Vergisi'ni bir travma olarak nitelendirdiniz. Bunlar yakın geçmişin olayları. Ancak bundan 5 sene önce Ermeni bir aydın sokak ortasında vuruldu ve katilleri aklandı...
Sorunuzdan anlıyorum ki, siz de bu olayların birbiriyle ilintisinin farkındasınız. Robert Fisk, Hrant Dink vurulduğunda '1.5 milyon+1' diye başlık atmıştı yazısına. 1915'i yapan, Mustafa Suphileri Trabzon'da denize döken, Maraş Katliamı'nı, '77 1 Mayıs'ındaki provokasyonu organize eden zihniyetle Varlık Vergisi'ni 6-7 Eylül'ü düşünen zihniyet birbirinden farklı değil. Bunların hepsi İttihatçı, Pantürkist bir zihniyet. Milliyetçilikten, ırkçılıktan muzdarip bir zihniyet.

Bu zihniyet bugün de çok canlı. Hrant Dink, sesi beklemedikleri şekilde gür çıkan bir Ermeni'ydi. Onlar Ermenilerin sesinin kesilmesini bekliyorlardı. Onlar için, Ermeni'nin konuşmaya cüret etmesi bile tahammül edilebilir bir şey değildi. Hrant konuşmaya cesaret etmişti, gürültüyü kestiler. Her şey bundan ibaret.

'ÜLKE DEMOKRATİKLEŞMEDEN NEFES ALAMAYIZ'
Hem daha önce yaşanan Varlık Vergisi gibi olaylar hem de Hrant Dink'in öldürülmesi, Ermeni toplumunu içe mi döndürdü, hesap sorma ruh hali mi yarattı?
Toplum deyince tek bir tepkiden, tek bir davranış biçiminden bahsedemeyiz. Yaşananlar her iki sonucu da doğurmuştur. Bu toplumun kimi unsurları, 'Biz zaten demedik mi, konuşmaya gerek yok, bu ülkede demokrasi olmaz, konuşmamalıyız' diyerek suskunluğu bir daha tavsiye etmişlerdir. Başka unsurları da 'Bu ülke demokratikleşmeden biz nefes alamayız, Türkiye'nin demokratikleşmesi ve insan haklarına saygılı bir ülke olması için mücadeleye daha fazla katılmalıyız' demişlerdir. Her ikisi de olmuştur.