T24 yazarı Fulya Canşen Nükleer Enerji konusunda deneyimli ve bilgili bir gazeteci olarak yazdı..

Biri aktif, biri inşaat halinde iki nükleer santrali koruyucu kıyafetlerle gezen, Uluslararası Atom Enerji Ajansı’nın labaratuvarlarını  ziyaret eden Canşen, bu çalışmadan beş yıl sonra vücudundaki anormal radyasyon oranından dolayı rahatsızlıklar yaşıyor.. Doktoru nükleer tesis gezilerinin bunun sebebi olduğu konusunda ısrarcı..

Ben bir nükleer enerji mağduruyum ya siz?

Kendisi hem klasik hem de alternatif tıp eğitimi alan Köln’deki aile doktorum, tiroit bezimin işleyişinden şüphelenince beni ucunda elektronlar olan bir alete bağlayıp çeşitli ölçümler yaptı.  Vücudumdaki radyasyon oranını tespit ettiğinde şakayla karışık, “Ne o nükleer santrale mi girdini?” dedi. Evet! Girdim hem de biri en eski nesil işletimdeki biri en yeni nesil inşaat halindeki iki reaktöre girdim, gezdim, uzmanlar, teknisyenler, siyasetçiler,  ekonomistler ve çevrecilerle uzun uzun sohbet ettim. Sadece reaktörler değil, nükleer enerjinin insani amaçlar için kullanılmasına yönelik araştırmalar yapan Uluslararası Atom Enerji Ajansı UAEA ‘nın  laboratuvarlarını da ziyaret ederek, bilim insanları ve nükleer tesis denetçileriyle de konuştum.  Ayrıca bu teknolojiyi anlamak için sayısız makale okudum.  Daha basite indirgeyip anlatmak için haftalar harcadım. Bu çalışmamın üzerinden beş yıl geçmesine rağmen şunu söyleyebilirim: Bugün nükleer enerjiden vaz geçmek için en ideal gün.

Rusya bile düşünüyor

Çünkü bir, Çernobil ve Fukişima nükleer santralleri de inşaa edildiklerinde en yeni teknolojilere sahiptiler. İki, bir zamanlar  ucuz enerji üretmek için pahalı bir yatırım yapmayı gerektiren nükleer enerji teknolojisi artık eskiyen ve ucuzlayan bir teknoloji. Çünkü dünya büyükleri artık yenilenebilir ve çevre dostu enerjiye yatırım yaparken bir yeşil sermaye yaratmak ve bunu pay etmekle meşgul. Daha geçen ay İgnalina’daki reaktörlerini 2009 yılında devre dışı bırakan Litvanya’nın yeni nesil reaktör yapmak için açtığı ihaleye sadece Güney Kore’den bir şirket katıldı ve tahmin ettiğinden daha az kar elde edeceğini anlayınca önerisini geri çekti. Litvanyalılar en azından  Finlandiya’nın Olkiluoto ve Fransa’nın Flamanville’deki üçüncü nesil reaktörlerini inşaa eden  Fransız Alman konsorsiyumu EdF’nin bu işe soyunacağını düşünüyorlardı ama yanıldılar. Aslında geçen yıl faaliyete girmesi beklenen Finlandiya’daki EPR adı verilen en modern, basınçlı su reaktörü henüz bitirilemedi. Tahminen işin uzamasının nedeni işletim lisansı alamaması. En yeni teknolojiye sahip Almanya bile nükleer santrallerin ömrünü uzatmak için aldığı yeni karara rağmen yedi reaktörünün faaliyetini üç aylık bir süre için bir günde askıya aldı. Enerji ihtiyacının %80’ini nükleer santrallerinden elde eden Fransa hatta Rusya bile Japonya’daki felaketten sonra kara kara düşünmeye başladı.  Bir zamanlar nükleer enerji krallığı olan ve artık kullanılmış uranyumları yeniden değerlendirmek için geri alarak ülkesini nükleer bir çöplüğe dönüştüren Rusya’nın bu pazardaki imajı hiç de olumlu değil.

Halk sağlığı maliyetlere eklenmiyor

Türkiye Enerji Bakanı Taner Yıldız Akkuyu’daki santralin Japonya’dakinden daha gelişmiş ve güvenilir olduğunu söyledi. Finlandiya’da edindiğim bilgiler Yıldız’ın söylediklerini doğruluyor.  Henüz denenmemiş bu reaktörler yeni güvenlik özellikleriyle tesisin dışındaki radyasyon seviyesini izleyebiliyor. Reaktörün alt kısmındaki dual sistem sızıntıyı önlemek için oluşturulmuş.  Japonya’daki gibi bir felaket, bir saldırı ya da kaza durumunda içerdeki  ikinci sistemin eriyen reaktörün çekirdeğini soğutarak sızıntıyı engellemesi planlanıyor. Başka  nükleer enerji uzmanlarından da fikir alan Finlandiya’daki Greenpeace yetkililerine göre yeni nesil reaktörlerin güvenli olması sadece  sanayicilerin iddiası. Üstelik, nükleer enerji santrallerinin toplum sağlığına vereceği zarar ve bu nedenle yapılacak harcamalar da eklendiğinde yapılan maliyet hesabı ikiye katlanıyor.

Nükleer atıklara hala nihai bir çöplük bulunamadı

Diyelim sanayiciler haklı, ikili belki ilerde üçlü yeni sistemlerle reaktör çekirdeğinin soğutulması ve olası bir sızıntıyı engellemek mümkün.  Peki ya atıklar? Olkiluoto’daki atıklar nükleer santralin yakınlarında 700 metre derinliğinde kazılmış çukurlarda saklanıyor. Ancak atıkların bu çukurlara nakledilmesi için tam 40 yıl boyunca su havuzlarında soğutulması gerekiyor.  Sızdırmayan metal varillerdeki soğutulmuş atıkların yüzyıllarca kaybolmadığı ise bilinen bir gerçek.  Bir başka gerçek ise nükleer enerji sanayiinin hala nükleer atıklarını barındıracakları nihai bir çöplük bulamadıkları. Almanya da dahil olmak üzere pek çok ülke nükleer atıklarının bir kısmını Rusya’daki Majak nükleer merkezine yolluyor.  Majak’dan dünyaya yayılan fotoğraflar buranın güvenli olmadığı, çevredeki halkın bundan zarar gördüğüne işaret ediyor.

Hepimiz nükleer mağduru olabiliriz

Uzmanların belirttiği gibi en hızlı yoldan en ucuz enerji sağlamaya yarayan reaktör çekirdeği, yüksek oranda radyoaktif madde içeren uranyum ve plütonyumdan meydana geliyor. Plütonyum dünyadaki bilinen en tehlikeli madde. Buna Cesium 137 gibi izotopları da eklemek gerekiyor.  Patlama durumunda bunlar sadece havaya değil toprağa da yayılıyorlar. Çernobil kazasında yayılan Cesium 137 Kuzey Avrupa’ya kadar ulaşmış, topraktan besin maddelerine sızmıştı. Çernobil’in insanlara verdiği kısa ve uzun vadeli zarara hepimiz tanık olduk.  Aile doktorum, ziyaret ettiğim nükleer santrallerden aldığım radyasyonla tiroit bezimin fonksiyonlarının bozulması arasında bir ilişki olduğunda diretiyor.  Oysa ben güvenlik nedeniyle koruyucu kıyafetlerden giymiş, başlık takmış ve kapıya kurulmuş aletlerle santrallere girerken ve çıkarken vücudumdaki radyasyon oranını ölçtürmüştüm.  Bu orada çalışan herkese uygulanan rutin bir kontrol yöntemi.  O aletlerle kendisindeki aletlerin farklı ölçümler yaptığını iddia eden doktoruma göre, nükleer enerji santrali mağduru olan ben bir kez daha söylemek istiyorum: Bugün nükleer enerjiden vazgeçmek için en ideal  gün.