11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Financial Times Türkiye Zirvesi’nin kapanışında konuştu. 7 Haziran seçimlerine değinen Gül, “Son yıllardaki bütün kayıpları ancak bu şekilde telafi edebiliriz. Gerek iç meselelerden çıkan çeşitli konular gerek dışarıdan gelen çeşitli meseleler epey enerjimizi tüketti. Bu gayet açık. Dolayısıyla seçimden sonra yeni bir başlangıç şart” dedi.

Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün konuşmasından satır başları şöyle:

7 HAZİRAN SEÇİMLERİ

“Ülkenin bugünkü durumu, diğer ülkelere nispeten iyi. Fakat her şey bugünden daha iyi olabilirdi. Bu bir gerçek. Ülkenin durumunu daha da iyi halde görmek mümkündü. Burada soğukkanlı bir şekilde bakarsak, 12 yıllık kesintisiz bir iktidar dönemi sonunda ilk yılların reformcu heyecanının, dinamizminin ve performansının yavaşlamasını da doğal görüyorum.

“Bütün demokratik ülkelerde bununla karşılaşabiliriz. Dolayısıyla önemli olan, ülkeyi yönetenlerin bunu görüp yeni bir hamle yapma ihtiyacını hissetmeleri… Özellikle son 2-3 yıllık durgunluktan sonra yeni hamle yapma ihtiyacı çok açık bir şekilde ortada. Türkiye’yi yeni bir yörüngeye oturtmak için roketleri tekrar ateşlemek gerekir.

“Nasıl 2000’li yılların başında ülkeyi yeni bir yörüngeye oturtup, bütün bu reformcu süreci yaptıysak, şimdi artık roketleri tekrar ateşlemenin zamanı geldi. Bunu Türkiye’nin muhakkak yapması gerekir. Buna muhakkak ihtiyaç var.

“Seçimlere gitmek için iki aydan kısa bir süre var. Herkes kendisini seçime ve seçim sonrasına göre hazırlıyor. Tabii ki halkın iki ay içerisinde nasıl karar vereceğini bilemeyiz. Açıkça söyleyeyim, benim tahminim şu; muhalefet partilerinin Meclis’te daha güçlü olacaklarını tahmin ediyorum ama tek parti iktidarının, hükümetin devam edeceğini öngörüyorum.

“SEÇİMDEN SONRA YENİ BİR İKLİM OLUŞTURULMALI”

“Son yıllardaki bütün kayıpları ancak bu şekilde telafi edebiliriz. Gerek iç meselelerden çıkan çeşitli konular gerek dışarıdan gelen çeşitli meseleler epey enerjimizi tüketti. Bu gayet açık. Dolayısıyla seçimden sonra yeni bir başlangıç şart.

“Aslında çok da zor değil bu; söylemle bile yapılabilecek şeyler bunlar. Söylemlere dikkat etmek, kullanılan dili buna göre değiştirmek ve yeni bir iklimin oluşturulmasının hedeflenmesi gerekiyor seçimden sonra.

“Belirsizliklerin giderilmesi, ülkenin tüm aktörlerinin artık belli bir noktaya odaklanmasının muhakkak sağlanması gerekiyor ki bunu muhakkak ülkeyi yöneten hükümet yapacaktır. Bu sinerjinin ortaya çıkması için, bu iklimin oluşturulmasının esas liderliğini hükümet yapacaktır. Bütün bunlar sağlanırsa inanıyorum ki son yıllarda kaybedilenler kazanılabilir; Türkiye’de yeni bir dönem yaşanabilir.

“SEÇİM ÖNCESİ MESELELER SEÇİM SONRASINA NAKLEDİLMEMELİ”

“Seçim öncesi meselelerin seçim sonrasına nakledilip, seçim sonrasını esir almasına fırsat vermemek gerekir. Bu çok önemli. 1950’den beri Türkiye’de yapılan seçimler düzgün olmuştur; ufak tefek bazı sıkıntılar olmuş olsa bile… Hiçbir zaman seçim meşruiyetine gölge düşmemiştir, gayet düzgün yapılmıştır. Bu sefer de böyle olacağına inanıyorum. Bunun için herkese çok görev düşüyor. Seçim heyecanında ister istemez yapılan bazı yanlışları minimum yapmak gerekir. Bu tip şeyler her ülkede olur. Sorumluluk herkesin, bütün siyasi partilerin üzerindedir.

“BAŞKANLIK SİSTEMİ”

Ben parlamenter sistemin iyileştirilmesinin daha doğru olduğunu önce de söyledim. Fakat bir başkanlık sisteminin demokratik olmadığını söyleyemeyiz. Bir şartla; nasıl ki parlamenter sistemin noksanlarından Türkiye çok çekmiştir; öyle olmuştur ki Türkiye’de hükümetlerin yetkisi paylaşılmıştır, gölge kabineler olmuştur ve neler neler olmuştur.

Şimdi eğer bir başkanlık sistemi söz konusu olursa, burada çok daha dikkatli olmak gerekir. Denge ve frenlerin çok açık bir şekilde yazılmış olması gerekir. Yani gelişmiş demokrasilerdeki, hukukun gerçek anlamda evrensel olarak üstün olduğu ülkelerdeki gibi eğer başkanlık sistemi söz konusu olursa, ona da ‘demokratik değildir’ diyemeyiz. Fakat benim tercihim, Türkiye için doğrusu, parlamenter sistemin daha da iyileştirilmesi.”

AB SÜRECİ

“Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyeliği statüsü ve 2001’le başlayan, daha sonra benim kurduğum 2002’deki hükümetle devam eden ve uzun bir süre reformcu nitelikte süren yapısal değişiklikler ülkeyi dışarıdan gelen şoklara karşı sağlam hale getirdi. Neticede Türkiye AB ile müzakerelere başlayan bir ülke oldu.

“Bunun için bir taraftan Kopenhag siyasi kriterlerini, diğer taraftan Maastricht ekonomik kriterlerini yerine getirmek hedeflerimiz oldu. Çok köklü reformlar yaptık, çok yapısal değişiklikler oldu. Onlar bugün Türkiye’yi hala götürüyor ve hala Türkiye’nin bu olumsuzluklardan minimum derecede etkilenmesini sağlıyor.

“Özellikle müzakere süreci içerisinde AB müktesebatını üstlenmeye başlamamızla, gerek Avrupa tarafından gerek bizden kaynaklanan yavaşlamalar olsa da, AB standartları birçok alanda artık uygulamaya girdi ve hayatımızın bir parçası haline geldi. Fakat biz burada en büyük getiriyi özellikle ilk 4-5 yıllık dönemde 2008 krizine kadarki büyümede gördük. Türkiye olağanüstü büyüdü ve bütün bu reformların karşılığını gördü.” (İMC)