Shelley Klein, Tarihteki En Şeytan Diktatörler kitabında ‘diktatör’ kelimesinin ortaya çıkışını şöyle anlatır:

Tarihin en eski dönemlerinden bu yana, hırs ve tutku insanoğlunun yazgısını yönlendiren en önemli faktörlerden ikisi olmuştur. Bazen tek bir insanın sonu olan bu duygular, bazen de büyük imparatorlukların çökmesine sebep olur.

Çağlar boyu başarının ve yükselmenin itici gücü olan bu dürtüler soykırım, nefret ve bencillikle büyüyerek milyonlarca insanın ölümüne, milyonlarcasının da hayatlarının bir daha asla düzelmeyecek biçimde altüst olmasına neden olmuştur.

İnsan doğasının en hastalıklı boyutlara ulaştığı yıllar dünya tarihinin dönüm noktaları olurken, siyasi ideolojiler ve politika aracılığıyla büyüyen katliamlar, insan kitlelerinin yöneticilerinin elinden tahmin bile edemedikleri bir akıbete uğramalarıyla sonuçlanır.

***

Ve "diktatör" kelimesi dünya literatüründeki yerini alır.

Ve şunları ancak bir diktatör yapabilir:

Yatak odama girip kaç çocuk yapacağıma karar vermek.

Bedenimize dokunup kürtaj hakkımızı elimizden almaya çalışmak. Bu da yetmezmiş gibi tecavüze uğrayıp, hamile kalan bütün kadınlara da "olsun doğur ne olacak cinayet işlemekten iyidir" demek.

İnsanları suçlarının ne olduğunu bile bilmeden cezaevlerine sokmak.

Kendi yargısını yaratıp, adaleti adaletsiz hale getirmek.

İnsanların neyi izleyip izlemeyeceğine karar vermek.

Tiyatrocunun sahnesini elinden almaya çalışmak.

Yapılan katliamların üstünü örtmek (Uludere ).

Dış politikada yaptığın hataların bedelini Reyhanlı’da yaşayan insanlara ödetmek.

Ahlak, din, kültür, ulus, ırk, dil diye insanları ötekileştirmek.

Hangi saat alkol alacağımıza karar vermek.

Eli kalem tutan ihale erbaplarını çoğaltıp yandaş medyanı başka bir deyişle yandan yemiş medyanı oluşturmak.

***

Ey başbakan bundandır işte; Gezi Parkı direnişinin sosyal patlamaya dönüşmesi.

Yani kısaca ey Başbakan, Gezi Parkı son yıllarda kaybettiğimiz her şeyi bize hatırlatan bir sembole döndü.