Yüreği insanlık için atan her insanın ortak acısıdır Filistin. Enternasyonal ruhunun yaşadığı yerdir Filistin. İsrail dünyanın gözleri önünde faşist terörünü marifet gibi sergilerken dünya sessiz. Peki ya devrimciler? Devrim tarihine yön vermiş, simgesi hâline gelmiş hareketler nerede?

Beyrut’taki Mar Elias, Sabra ve Şatilla mülteci kamplarını gezdim. Burada Filistinlilerle görüştüm.

Mar Elias kampında Filistin Halk Kurtuluş Cephesi üyeleriyle bir araya geldim. Ve ne yazık ki gördüklerim, öğrendiklerim acı verdi. Her şeyden önce şu bilinmeli ki sol direniş, Filistin halkında eski önemini yitirmiş. Hamas ve İslamî Cihad ön planda. Bunun sebebi de radikal İslamcı direniş örgütlerinin eylemleri.

Kamplarda halk, Gazze’nin durumunu televizyonlardan izliyor. İsrail ordusu ve bombalarının katlettiği insanların görüntüleri veriliyor, yıkılan evler yanan araçlar. Bir anda ekranda yüzü maskeli İslamî Cihad gerillaları beliriyor ve İsrail’i tehdit ediyorlar. Akabinde roketler ateşleniyor. Yanım da oturan FHKC sorumlusuna, “peki ama devrimciler nerede?” diye sordum. “Biz de varız” dedi.

Leyla Halid, Çakal Carlos, Fusako gibi devrimcilerin yer aldığı, Latin Amerika’dan Avrupa’ya ve Asya’ya kadar uzanan FHKC, bugün Hamas ve İslamî Cihad’ın gölgesinde. Askerî eylemleriyle, meşhur gerilla kamplarıyla yetmişlerin sonlarına ve seksenlere darbe vurmuş FHKC, bugün ne yazık ki güçsüz bir durumda.

Suriye’deki kampların kapatılması, Lübnan ve Ürdün hükümetlerinin baskısı, dinî grupların güç kazanması ve en önemlisi sol direnişin parçalı olması, örgüte ağır yaralar verdirmiş. Corc Habeş (El-Hekim) Marksizm ve Leninizm’in Filistin halkının tek kurtuluş yolu olduğunu söylerken, buna insanlık tarihini ve Ortadoğu coğrafyasının değişkenliğini örnek vermiştir.

Che’nin yolundan giden biri olarak, “devrimcinin amacı devrim yapmak, yapamasa da bu uğurda kendini adamalı” şiarını kendime felsefe edindim. Ve örgüt sorumlusuna, savaşmaktan kaçmayacağımı söyledim. Gazze’ye giremediklerini, dolasıyla gelen devrimcileri asker olarak alamadıklarını söyledi.

Örgütün bugün yaşadığı travma son derece normaldir. Uzun yıllardır verilen askerî ve politik savaşın, başarısızlığa uğraması, bunun nedenidir. Corc Habeş’in hayatı boyunca olması için çabaladığı ulusal birlik kurulamadı. Filistin direniş örgütleri liderleri, çıkarları doğrultasında hareket etti. Bugün bakıldığında direniş örgütleri sırtlarını ülkelere dayamış ve yardım alabilmek için ödünler vermektedir. Yardım eden ülkeler de İsrail’e karşı bu direniş örgütlerini birer sopa gibi görmektedirler.

Hafız Esed, Saddam Hüseyin, Kaddafi geçmişte direniş örgütlerini kendi çıkarları doğrultusunda yıllarca kullandı. Bugün ise İran ve Lübnan Hizbullah’ı silahlı direnişi destekliyor.

Marksizm-Leninizm, Filistin direnişi içerisinde destek bulmak da zorlanıyor. Dinî örgütlerin güçlenmesi ki İran, Lübnan Hizbullah’ı, Türkiye, Katar gibi ülkeler dinî örgütleri destekliyor ve yardımda bulunuyor.

Sol örgütler, maddi açıdan büyük sıkıntılar içerisinde. Mazlum Filistin halkı, kamplarda yoksulluk, hastalık ve ilkel denebilecek koşullarda yaşam çabası veriyor. Sol örgütler, ekonomik açıdan güçsüz oldukları için halkın ihtiyaçlarına yetişemiyor ve dinî örgütler aldıkları desteklerle halka yardımda bulunuyor.

Kamplarda konuştuğum Filistinliler, işsiz olduklarını, yiyecek bulmakta zorlandıklarını ve yardım istediklerini sürekli tekrarladı. Kamplarda doğmuş büyümüş insanlar, Filistin’i büyüklerinin anlattıkları kadarıyla biliyor. Verimli topraklarını, portakal bahçelerini, evlerin önlerindeki zeytin ağaçlarını büyüklerinden çok dinlemişler. Dinlerken görürken çektikleri acıları, eminim çoğu insan da benim gibi savaşa katılmak ister. Çünkü yüreği el vermez kayıtsız kalmaya, lakin ne kadar isteseniz de Gazze dışında hiçbir örgütün askerî yapılanması yok. Ve Gazze’ye giriş de imkânsız.

Mısır, İsrail’in işini kolaylaştırmak için elinden geleni yapıyor. Emperyalist ülkeler ve onların işbirlikçi şerefsiz hükümetleri İsrail’i destekleseler de, Filistin halkını yalnız bırakamazlar. Dünya devrimci halkları, dün olduğu gibi bugün de Filistin direnişinin saflarında en önde olmaya devam edecektir.

Sabra ve Şatilla kampı yakınındaki Direniş şehitliğini ziyaret ettim. Suriye Komünist Partisi’nden, Kürt devrimcilerden, Hristiyan devrimcilerden şehit düşmüş savaşçıları gördüm. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi kurucularından, İsrail’in bombalı eyleminde şehit düşen edebiyatçı gazeteci Gassan Kenefani’yi mezarı başında andım. Ve etrafıma bakarken şunu düşündüm: Yüzlerce binlerce şehit ve bir dava. Hâlâ ölmek için bir davanın olduğunu bilmek gurur verici.

Filistin davası bir Arap yahut Müslüman meselesi değil, hakları, yurtları ellerinden alınmış ve sürekli zulme uğrayan bir insanlık dramıdır. Ve bu drama baktığın kadar insansındır.

Gazze günlerdir bombalanıyor, insanlar katlediliyor. Dünya sadece kınıyor. Virüs salgınıyla savaşmak için birleşen uluslar, İsrail’in günlerdir gerçekleştirdiği katliama seyirci kalıyor. Birkaç saat ötemde İsrail sınırı, az ötemde iç savaşta bombalanmış, duvarları kurşun delikleriyle dolu evler.

Beyrut acının ve direnişin kenti, sessiz kalıyor az ötesinde işlenen cinayetlere, Filistinlilere bakıyorum, yorgun bakıyorlar, acıya karşı hissizleşmişler, ama yine de gülümsüyorlar. Kolay değil, en çok ağırlarına giden kendilerinden olduklarını bildiklerinin ihaneti var yüreklerinde. “Filistin halkı, yorgun, çaresiz, umutsuzlar” diyemem. Ama umuda dair inançları kuvvetli değil. Bunca acı ve ölüm karşısında bu, çok doğal. Filistin halkı, sadece İsrail’e karşı değil, hain emperyalist Arap hükümetlerine, BM’ye, yoksulluğa ve hastalığa karşı da direniyor. Yorgun olmaları çok doğal.