122 sanatçının çalışmalarının sergileneceği ZAMANAŞIMI 16 MART isimli büyük sergi, üç farklı mekânda 16 Mart - 2 Nisan tarihleri arasında sanatseverler ile buluşacak.

 

'Zamanaşımı' sözcüğünü ne kadar çok duyuyoruz bugünlerde! Zamanaşımı; zamanını aşmış, vakti geçmiş, süresi dolmuş! Bugünlerde Türkiye'nin kaderini belirleyen bir sözcük hatta bir kavram olarak karşımızda. Olumlu bir anlamı yok. Bir ülkenin tarihsel suretinde unutulmuş, unutturulmaya çalışılmış mücadelelerin anlamını karşılamaktan başka bir tasviri yok. Hiçliği, unutuşu, kaybetmeyi, yok oluşu simgeliyor sadece. Neydi ismi unuttuk? Zamanaşımı! 

 

ZAMANAŞIMI ŞİMDİ BİR SERGİNİN İSMİ!
122 sanatçı, 1 Mayıs 1978 yılında yaşanan katliamı anımsatmak ve "68 Kuşağı"nın devrimci mirasını ve örgütlenme tecrübelerini devralarak daha da ileriye götüren "78 Kuşağı"na selam göndermek için bir araya geldi, 'Zamanaşımı' sergisinde buluştu.

 

 

16 Mart 2012-2 Nisan 2012 tarihleri arasında Beyoğlu'nda üç ayrı mekânda, Ada Sanat, Karşı Sanat ve Rumeli Han C Blok'ta düzenlenecek sergiye farklı disiplinlerden eserleriyle katılacak olan bu 122 sanatçı, zamanaşımıyla düşen davaların sayfalarını yeniden açmak için harekete geçiyor. 

 

16 MART'I UNUTMAYIN!
Türkiye tarihinde 16 Mart katliamı" adıyla tarihe geçen bombalı saldırıda hayatını kaybeden 7 üniversite öğrencisini anmak üzere 16 Mart 2012 Cuma günü, bombanın atıldığı yerde ve saatte, yani Beyazıt'ta İstanbul Üniversitesi'nin tarihi kapısı önünde, saat 13.00'de temsilî 16 Mart anıtı yerleştirilecek ve sanatçı Orhan Alkaya basın açıklaması okuyacak. Bandista müzik grubu da şarkılarıyla eşlik edecek. Beyazıt'taki etkinlikler sonrasında Beyoğlu'na geçilerek üç farklı mekândaki açılışlar 18.00-20.00 saatleri arası gerçekleşecek.

 

Tüm zamanaşımlarına inat... 

 

12 EYLÜL İDDİANAMESİNDE "16 MART"

Sivas Davası'nın zaman aşımından düşmesi büyük tepkilere yol açtı.. Türkiye'nin karanlık tarihinde önemli yer tutan olaylardan birisi de 16 Mart 1978 olaylarıydı ki o da 2008 yılında zaman aşımından düşmüştü.. 16 Mart 1978'de Beyazıt Meydanı'ndaki olaylarda hayatını kaybeden Baki Ediz, Abdullah Şimşek, Murat Kurt, Hamit Akıl, Ahmet Turan Ören, Hatice Özen ve Cemil Sönmez'in zaman aşımına uğrayan adalet beklentileri 12 Eylül davasıyla tekrar yeşerdi. İddianamede korkunç olayın perde arkasına ait çok önemli iddialar ortaya atıldı..

 

İşte iddianamede yer alan o iddialar:
1.3. 16 Mart Katliamı
16 Mart 1978 günü Sol görüşlü öğrenciler İstanbul Beyazıt'ta İstanbul Üniversitesi'nin Beyazıt Meydanına açılan kapısında dışarıya çıkarlarken öğrencilerin üzerine ateş edilmeye başlandı. Bir el bombası da öğrencilerin üzerine atıldı. Yapılan saldırıda 7 öğrenci hayatını kaybetti. 50'den fazla kişi de yaralandı. (3, s.63)

 

Saldırı öğrencilerin korunmadığı sol taraftan yapıldı. Dönemin Cumhuriyet Savcısı Muhittin CENKDAĞ olayı: "Bunlar tertibat alıyorlar, çocuklar çıkarken nasıl bir bomba belki 100 parçaya bölünüyor. Şarapnel de değil. Mermi. Ufak ufak mermiler, bir vücuttan belki 50 tane çıkardılar. Yani Türkiye'de amatörce yapılan bir şey." şeklinde, polis memuru Yahya GERGİN ise: "Biz devamlı okulun önünde göreve geldiğimiz zamanlarda burda okulun kapısının önünde 30-40 kişilik bir polis kuvveti burda güvenliği sağlamakla mükellefti. O gün için göreve geldiğimizde 9 kişilik bizim sadece kendi grubumuz vardı. Diğer grupların polis memurlarını göremeyince okulun önünde bir gariplik olduğunu hissettik... Aşağı yukarı birkaç dakika silah sesleri ateş edildikten sonra kesildi ve biz başladık arkalarından kaçan kişileri kovalamaya. Kovalamaya başladığımız zaman bunlar 4-5 kişiydi. Biz bunları belli bir yere kadar kovaladık. Yakalayamadık. Geri geldiğimizde, biz kaçanları arkasından kovalarken arkamızdan bir tanesi, geri dönün, gitmeyin diye bağırmıştı, bunun kim olduğunu öğrenmek için sordum arkadaşlara, orada kalan arkadaşlara, bunun komiser muavini Reşat ALTAY olduğunu söylediler. Reşat ALTAY olduğunu söyledikten sonra benim garibime gitti. Çünkü daha evvel kendisi de bizimle beraber orada koruma görevini sağlayan kişilerinden, birlik amirlerinden birisiydi." şeklinde beyanda bulundular. (4, s.70-71)

 

Olaydan uzun süre geçtikten sonra bombayı atan genç Zülküf İSOT, katliamı ailesine itiraf etti. Zülküf İSOT'un ablası Remziye AKYOL yapılan itirafı "Abla dedi. Ben sana bir şey anlatmak istiyorum dedi... 16 Mart katliamını oturdu, anlattı bana. Polis aracı ile gittiklerini, polislerin de kendilerine yardım ettiklerini, bombayı kendisine attırdıklarını... o anda insanların feryatlarını, bağırmalarını gözleri dolu dolu anlattı. Çok pişmanım dedi... Abla dedi, bir süre sonra teslim olacağım, hiç meraklanma. Bildiklerimi, bugüne kadar yaptıklarımızı, her şeyi anlatacağım." şeklinde beyan etti. (4, s.72)

 

Zülküf İSOT yaptığı itiraftan kısa bir süre sonra öldürüldü. Katili de öldüren de kendisi gibi bir Ülkücü olan Latif AKTI'ydı. 8 sene hapis yattı. Bu konuda asıl önemli olan açıklamayı Ülkücü itirafçı Ali YURTARSLAN yaptı. Öğrencilerin üzerine atılan bombayı Ülkü Ocakları 2. Başkanı Abdullah ÇATLI'nın temin ettiğini söyledi. Ali YURTARSLAN'a göre ÇATLI orduda görev yapan bir yüzbaşıdan 7 tane TNT kalıbı temin etti. Bu TNT'lerin bir bölümü İstanbul'da bir bölümü ise Ankara'da kullanılmıştı. ÇATLI ismi ilk defa bu şekilde kamuoyu tarafından duyuldu. (4, s.72)

 

Olayın Değerlendirmesi: Olayda, suçlunun takibine amirleri tarafından müdahale edildiğini belirten görevli polisin beyanları, yıllar sonra ortaya çıkan ve yargılanıp ceza alan fail Zülküf İsot'un eylemi polisin kendisine yaptırdığını belirten beyanları, olayın oluşu, o tarihlerde POL-DER ve POL-BİR olarak bölünmüş olan polis içerisindeki görevlilerin de kullanılması ile toplumda kaos oluşturmak ve yönetimi ele geçirmek isteyen güçler tarafından çıkarıldığı anlaşılmaktadır.