Mehmet Boran / Demokrat Haber

Siyasal çalkantılar, çatışmalar, ekonomik kriz, pandemi derken hem küresel hem yerel ölçekte eşitsizlikler de derinleşiyor. Türkiye özelinde ise halihazırda eşit olmayan şartlara yeni sorunlar da eklenince eşitsizliğin katmerleşerek devam ettiğine şahit oluyoruz. İşte bu durumu görünür kılmak niyetiyle yola çıkan bir grup araştırmacı her ay düzenli olarak bir e-posta ile okuyucuya ulaşıyor. Adı da odaklandığı meseleyi özetliyor: Eşitsizlik Bülteni

Eşitsizlik Bülteni, “Eşitsizlik Bölgesi” adını verdiği bir bölgeye odaklanıyor ve bu bölgeyi Türkiye’nin geri kalan illeriyle kıyaslıyor. Bu bölge, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın 2017 yılında hazırladığı Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Endeksi (SEGE) çalışmasına göre 6. düzeyde yer alan şehirleri kapsıyor.

Resim1-1

Eşitsizlik bülteninde, 2022 yılı boyunca 12 farklı kategoride hem ulusal hem de uluslararası kabul görmüş ölçüm metotları kullanılarak, birçok farklı kurumdan alınan güncel veriler ışığında Türkiye’deki bölgesel eşitsizliğin incelenmesi planlanıyor. Şu ana dek yayınladıkları 3 farklı kategorideki eğitim, sağlık ve sosyal yaşam sayılarında ise daha şimdiden çok çarpıcı veriler yer alıyor. Eşitsizlik bülteninin hazırlayıcısı, araştırmacı Reha Ruhavioğlu ile çalışmalarını konuştuk...

Bültenlerinizde sıklıkla resmi verileri referans gösteriyorsunuz. Peki saha ne diyor? Gözlemleriniz ne yönde, kısaca bahseder misiniz?

Eşitsizlik Bülteni’ni, TÜİK’in 2016 senesinde yayımladığı İllerde Yaşam Endeksi çalışmasının metodolojisini referans alarak kurguladık. Halihazırda kamu kurumları, sivil toplum ve akademisyenlerin çalışmalarını kullanarak verileri güncelliyoruz. Bir ayağımız sahada zaten, eşitsizlik bölgesindeki hemen hemen bütün illerde çeşitli araştırmalar yürütüyoruz. Dolayısıyla bu illerde birbiri içine geçmiş ve biri diğerini pekiştirmiş eşitsizlikler bileşkesi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Eşitsizlik Bölgesi’nde hayattan memnuniyet de Türkiye’de yaşamaktan duyulan memnuniyet de istihdama katılım da gelir düzeyleri de Türkiye ortalamasının hayli gerisinde.

Bültenin ilk sayısında eğitim konusunu ele aldınız. Covid-19 salgını bizi bir gerçekle daha yüzleştirdi, eğitime erişim imkanları bakımından toplumun her kesimi aynı oranda etkilenmedi. Bilgisayarsız, telefonsuz, internetsiz pek çok hane ile karşılaştık. Salgın, eşitsizlik bölgesini nasıl etkiledi?

Kamu hizmetlerine erişimde Türkiye’de bölgeler arası çarpıcı bir eşitsizlik mevcut. Bunlardan en önemlilerinden biri de eğitim. Eğitim aynı zamanda bölgeler arası gelişmişliğin birbirine yakınsaması için ayrıca bir öneme sahip. Ancak krizler karşısında bölgesel farklılıklar Türkiye toplumunun ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor ve Eşitsizlik Bölgesi’ndeki illerin Türkiye’nin geri kalanına göre pandemi döneminde çok daha az eğitim hizmetine erişebildiğini görüyoruz.

“2018 Liselere Geçiş Sistemi-Merkezi Yerleştirme ile Yerleşen Öğrencilerin Performansı” raporunun en önemli bulgularından biri, ebeveynlerin sosyo-ekonomik durumunun sonuçlara olan etkisi idi. Rapordaki verilere göre, anne eğitim düzeyi ilkokul olan öğrenciler ile lisansüstü olan öğrencilerin ortalama merkezi sınav puanları arasında 60 puandan fazla fark bulundu. Aynı durum babaların eğitim düzeyinde de gözlemlendi.

Eşitsizlik Bölgesi’ni oluşturan Kürt illerinin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Endeksi’ne göre listenin “en kötü” bölgesi olan 6. kademede yer aldıklarını düşündüğümüzde, Covid-19 sebebiyle yaşanan kapanmaların en olumsuz etkilediği illerin de bu bölgede yoğunlaştığını görebiliriz. Örgün eğitim ortamında bir ölçüde giderilebilen sosyo-ekonomik eşitsizlik uzaktan eğitimde önemli bir belirleyene dönüşerek eşitsizliği derinleştirdi. Teknolojik cihazlara duyulan ihtiyaç ve bu sektördeki fiyatlarda yaşanan yükselme büyük bir öğrenci kitlesini eğitim sürecinde dezavantajlı duruma düşürdü. Örneğin Şubat 2020’de yayınlanan bir istatistiğe göre EBA’ya hiç erişemeyen öğrenci oranının en yüksek olduğu 10 ilin 9’u Eşitsizlik Bölgesi’nde yer alıyor. Ancak bu eşitsizlik, başka bir eşitsizlikten de besleniyor. Örneğin EBA’ya hiç erişimi olmayan öğrencilerin oranının %55 olduğu Urfa aynı zamanda Türkiye’nin fiber internet haritasına göre, Türkiye’de nüfusa oranla en düşük fiber altyapıya sahip şehir. Bu durum elbette Urfa ile sınırlı değil. Eşitsizlik Bölgesi’nde metrekare başına yapılan fiber kablo uzunluğu 0,3 metre iken, geri kalan illerde bu oran 0,6 metre ile iki katına çıkıyor. Dolayısıyla Covid-19 pandemisinin eşitsizliği, Eşitsizlik Bölgesi’nin aleyhine trajik bir biçimde derinleştirdiği sonucuna varmak pekâlâ yanlış olmayacaktır.

Üniversite eğitimi için öğrencilerin İstanbul, Ankara ve İzmir gibi belli başlı birkaç kente yoğunlaştığı görülüyor. Eşitsizlik bölgesinden bu şehirlere eğitim görmeye gitmek, gençlerin makası kapatmasını sağlayabiliyor mu?

Resim2-1

Eşitsizlik Bölgesi’nden başka illere eğitim almak için giden öğrenciler sosyal sermayelerini arkalarında bırakarak Batı illerine geliyor. Daha fazla yol kat etmek, şehrinden daha fazla ayrı kalmak gibi psikolojik etkileri bir yana, iş bulma sürecinde, toplumsal güvence edinme sürecinde Türkiye’de sosyal sermayenin ne denli önemli olduğu hesaba katılırsa Eşitsizlik Bölgesi’ndeki öğrencilerin hayata dezavantajlı bir konumda başladıklarını görüyoruz. Bu illerde kimlik başta olmak üzere farklı gerekçelerle karşılaşılan ayrımcılık da önemli bir sorun. Ancak odağı kaçırmamak için şu noktaya dikkat çekmek istiyorum: Eşitsizlik bölgesinde nitelikli üniversite eğitimi neden yok? Gençlerin nitelikli eğitim almaları için neden batıya göç etmeleri gerekiyor? Bu soruların önemli olduğunu, kanıksanmışlığın doğru olmadığını düşünüyorum.

Verileri dikkatle incelediğimizde eşitsizlik bölgesinde doğan biri, eğitimden sağlık hizmetlerine ve sosyal yaşama uzanan, birbirini tetikleyen yoksunluklar silsilesi ile hayata başlıyor. Sorun çok boyutlu ancak çözüm inşasında sizce temel olarak nereden başlamalı?

Resim3-1

Eşitsizlik Bölgesi’nin yoksulluk döngüsünden çıkması için üç husus öne çıkıyor. Birincisi, hem bölge halkının hem genel kamuoyunun eğitimde bölgesel eşitsizliğin giderilmesini öncelikli hedef olarak görmesi ve bu hedefin politik aktörlerin gündemine girmesi gerekiyor. İkincisi, bölgesel eşitsizliği ve bu duruma yönelik oluşturulacak mücadele politikalarının iyi tespit edilmesi gerekiyor. Son olarak, politikaları uygulayacak bürokratik kademenin etkin olabilmesi için sivil toplumun, özel sektörün, akademinin ve bölgede yer alan etkin sosyal grupların iş birliğinin tesis edilmesi gerekiyor. Bütün bu çerçevenin, bugüne kadar ele alınmayan bir bağlamı da içermesi gerekiyor elbette. Yani hem yerelin karar alma süreçlerine ve politika belirlemesine katılımının güçlendirilmesi hem de dil, kültür gibi dokuyu göz ardı etmemesi gerekiyor. Çünkü, örneğin eğitimde eşitsizliği okul, öğretmen sayısı vb. faktörlerle sınırladığımızda PISA’da dikkat çekilen ana dil eksikliğinin doğurduğu eşitsizliği göz ardı etmiş oluyoruz.

Resim4-1

Bültenlerinizdeki değerlendirmelerde bütüncül politikaların gerekliliğine işaret ediyorsunuz ve bölgesel eşitsizliğin giderilmesine katkı sunacak bazı kilit noktalara değiniyorsunuz. Bu bağlamda yerel aktörleri çözüm arayışlarının neresine konumlandırıyorsunuz?

Bölgesel dinamikleri en iyi bilen ve bu dinamikleri harekete geçirebilecek aktörlerin yerel aktörler olduğunu biliyoruz. Bu sebeple sosyal, iktisadi ve toplumsal sorunlara ilişkin çözümlerin yerel aktörler tarafından üretilmesi gerekiyor. Bu süreçte yerel aktörleri merkezi aktörlerin gerisine değil en az onlarla denk bir yere koyuyoruz.

Eşitsizlik Bülteni tamamlandığında, tüm bu verileri/değerlendirmeleri rapor halinde ilgili kamu kurumlarıyla ya da karar alıcılarla paylaşacak mısınız?

Eşitsizlik Bülteni’ni geliştirerek önümüzdeki dönemde çok daha kapsamlı bir çalışma hâline getirmeyi planlıyoruz. Uzman, akademisyen ve araştırmacılarla birlikte konu üzerine derinlemesine mülakatlar yapacağız. Özellikle sahada yapacağımız incelemelerin akabinde oluşturacağımız etki analiz çalışmalarıyla kamu kurum ve karar alıcılara ne tür kararlar alırlarsa ne tür sonuçlar oluşacağına ilişkin nitelikli raporlar hazırlamayı hedefliyoruz. Bu çalışmaları tamamladıktan sonra kamu kurum ve karar alıcılarla bu çalışmaları paylaşacağız.