SERDAR KORUCU - Radikal / Fotoğraf: KEREM YÜCEL

El Muhammed ailesi, Suriye'de yaşayan orta sınıf bir Kürt ailesiydi. 3 yılda her şey değişti. Suriye'de sokak olaylarında yitirdikleri oğullarının cenazesini bile bulamadılar. İkiz bebeklerinden biri sığındıkları Türkiye'de soğuktan öldü.

2014’ün ilk gününe damgasını vuran Hatay’da içinde silah bulunduğu iddia edilen TIR’ın durdurulması Türkiye’nin Suriyelilere yardımını bir kez daha tartışmaya açarken savaşın sınırın karşı tarafına sürüklediği Suriyeli mülteciler zor koşullar altında yaşam savaşı vermeye devam ediyor. Bu savaşta hayatını kaybedenlerden biri de Şanlıurfa’da 21 günlük bir bebek…

Savaş başlamadan önce Suriye’nin başkenti Şam’ın Kadam bölgesinde yaşıyordu ‘El Muhammed’ ailesi. Orta sınıf Kürt ailelerden biriydi. Kendi evleri, baba Adnan El Muhammed’in taksicilik yaptığı bir araçları vardı. 8 çocuklarıyla birlikte yaşıyorlardı ta ki 2010 yılının 18 Aralık’ında Tunus’ta ‘bahar’ olarak başlayan ardındansa ‘kış’a çeviren ayaklanmalar başlamadan önce…

4 çocuğu okula giden aile savaşa uzun zaman evlerinde kalarak, yaşamlarını sürdürmeye çalışarak direndiler. Ancak felaketler onları yakaladı. 21 yaşındaki oğulları Ahmet’i yitirdiler ilk olarak 1 yıl önce. Protestolarla ilgisi olmayan Ahmet’in evden çıktıktan sonra bir saldırıda hayatını kaybettiği haberi aileyi yıktı. Cansız bedenine dahi ulaşamadılar, mezarını yaptıramadılar.

Bu nedenle onlar da yüz binlercesi gibi yollara düştü. Önce Şam kırsalındaki Sahnaya’ya geçtiler. Yani BM raporlarında kimyasal silah saldırılarından birine maruz kaldığı belirtilen beş bölgeden birine…

PARKLARDA YAŞADILAR

Halkın desteği ile ayakta durmaya çalışan aile bir gün televizyonda gördü geride bıraktıkları hayatın nasıl yerle bir olduğunu. Bir film karesi gibi. Uçakların attığı bombalardan biri sokaklarına isabet etmişti. Evleri ve geçimlerini sağladıkları taksileri yerle bir olmuştu…

3 ay kaldıkları Sahnaya’dan Kamışlı’ya geçtiler. 2 hafta burada kaldıktan sonra Rakka ve Tel Abyad üzerinden Şanlıurfa’ya ulaştılar. İlk buldukları evde 3 ay kalabildiler sadece. Bir süre sonra ellerindeki avuçlarındaki bitti. Kapıda kaldılar. 20 gün boyunca parklarda bahçelerde yaşadılar. 1.5 ay sonra ise yakın zamana kadar genç Suriyeli bir grubun yaşadığı eve geldiler. Kapısı ve penceresi olmayan… Duvarlarında mezar taşlarına yazılan yazılardan biri vardı, “Siz yerin üzerindesiniz ama şimdi ben kumun altındayım” diye biten bir dize…

Suriye’de bir yetişkin oğlunu kaybeden aileye iki bebek katıldı bu süreçte. Hafizeye ikiz kız bebek doğurdu. Birine İsra diğerine Doha adını verdiler. Tam yeni bir umut gelmişken soğuklar bastırdı Urfa’da. Kapıları battaniyeler ile örtmeye çalıştılar. Olmadı. Soğuk ne yapsalar içeriye giriyordu. Ve sonunda bir sabah kalktıklarında ikizlerden biri hareketsizdi. Aile bebeği doğumevine götürdüklerinde acı haberi aldı, Doha bebek 4 saat önce hayatını kaybetmişti.

MEZARI GÜÇLÜKLE YAPTIRDILAR

Türkiye’de cenazelerini bile kaldırmakta zorlandılar. Hiçbir yerden yardım alamadılar, bölgedeki bir tanıdıkları yardım elini uzatana kadar. Cenaze masrafları karşılandıktan sonra evlerine yakın bir mezarlığa defnettiler bebeğin küçük bedenini.

Baba Adnan El Muhammed küçük kızını toprağa verdiği günden bu yana içine kapandı. Evine misafir olanlara donuk gözlerle bakıyor sadece. Ağzından birkaç kelime zorlukla dökülüyor. Sadece karşısındakinin elini sıkabiliyor güçlüce sanki acısını daha iyi anlasınlar diye.

Anne Hafizeye ise güçlü durmaya çalışıyor, 8 çocuğunun sorumluluğunu tek başına omuzlarına aldığı için. Elinde hayatta kalan ikiz bebeği İsra’ya sarılıyor sürekli. Ondan güç alırcasına. Ardındansa usulca söylüyor en büyük isteğini: Kaybettiği kızının mezarını ziyaret etmek…

Bir tek orada gözlerinden yaşlar akıyor. Diğer çocukları görmediği, eşinden uzak olduğu, daha da önemlisi artık güçlü durmak zorunda kalmadığı için. Mezarının başında tek bir cümle dökülüyor ağzından. Dili farklı olsa da bütün acılı annelerin ortak sözü, “Qurbana te bim yadê” yani “Anneciğim kurban olurum ben sana”…