Gazeteci Fehim Taştekin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Musul, Irak, Kerkük, Tel Afer ve Sincar’da mücadeleyi sürdüreceğiz. Sincar yeni bir Kandil olma yolunda, müsaade edemeyiz. Suriye ve Irak’ta bekamızı tehdit eden hiçbir gelişmeye sessiz kalmayacağız” şeklindeki açıklamaların ardından Türkiye’nin tehditkâr politika izlediğini söyledi.

Taştekin, “Erdoğan’ın tehditvari açıklamaları Türkiye’nin bir savaşa çekilmesi için risktir. O yüzden kıvılcım, bir başkasının yaptığı hata veya tahrik savaşa çekebilir” dedi.

Taştekin’in Cumhuriyet’in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

- Erdoğan’ın dünkü açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu her şeyi yapabileceği ya da tehditleri hayata geçirebileceği anlamına gelmiyor. Hem içeride, hem çevresindeki durum ile alakalı. Irak’a herhangi birşey yapamayacağını son restleşmelerle gördük. Irak’a girmek ABD ve Irak hükümeti ile koordinasyon olmadan mümkün gözükmüyor. Bunun savaş riski var mı, evet. Böyle bir konsensus olmadan Türkiye tek taraflı girerse açık hedef haline gelebilir. Bölgede çok sayıda silahlı grup, aktör ve uluslararası koalisyonun ortakları var. Erdoğan bu tehditlerini sadece pazarlık gücünü arttırmak için yapıyor.

KDP-PKK REKABETİ

Sincar’da PKK’ye yakın bir Ezidi oluşumu söz konusu. Bu yeni değil, 2005’ten beri var. Orada artan oranda PKK çizgisinin Ezidiler arasında kabul gördüğünü ve KDP ile PKK arasında bir rekabet alanı olarak da Şengal’in öne çıktığını zaten biliyoruz. Bunlar yeni değil, aynı şey Kuzey Irak’ın başka yerlerinde de söz konusu. Erdoğan sadece Musul ile ilgili söz söyleyebilmek için yeni argümanlar arıyor. Bulduğu zaman da bunu kullanıyor. Bunun amacı bölgede kendi varlığını hissettirmek ve onun içinde kalmak. Türkiye hem Suriye’de hem Irak’ta fena halde oynadığı kozlarını kaybetti, yeniden bölge şekillenirken masada olamayacağını anladı, manevralar yapıyor.

Ama Suriye’ye girmesi gibi bir durum şu an için koşullar itibarıyla olası gelmiyor. Irak için olası gelmiyor. Bunun için ABD’nin yeşil ışık yakması lazım, bölgede İran da var. Erdoğan’ın tehditvari açıklamaları Türkiye’nin bir savaşa çekilmesi için risktir ve riski sürekli arttırmaktadır. Savaşlar anlık olaylarla da ortaya çıkabilir. O yüzden kıvılcım bir başkasının yaptığı hata veya tahrik savaşa çekebilir. Siz eğer o savaşın bulunduğu bölgede rolünüzü, varlığınızı ve görünürlüğünüzü arttırırsanız risk artar. Bu Türkiye açısından ateş çemberi içinde durmak demektir. Erdoğan bunu çok istiyor, bu risk büyük risk. Özellikle aktörler Erdoğan kadar pervasız davransalarda daha büyük şeyler yaşanırdı.

ABD’Yİ KARŞISINA ALIR

- Türkiye Afrin’e ve Mınbiç’e girer mi? Girerse ne olur?

Müdahale etmek istiyor. Bunun için de fırsat kolluyor, özellikle Afrin’e küçük küçük müdahalelerde yapıyor. Ancak tam olarak bir Cerablus’a yaptığı gibi bir askeri harekât, koşullara bağlı. Daha doğrusu ABD ve Rusya’nın tutumuna... Şu koşullarda Afrin ya da başka bir yere müdahale etmesi, ne ABD’nin ne de Rusya’nın sıcak baktığı bir şey. Menbiç’e müdahale etmesi doğrudan ABD’yi karşısına alması demektir. Türkiye’nin Suriye sahasındaki harekât planı önemli ölçüde sahadaki fiilen mevcudiyetini sürdüren aktörlere bağlı. Aktörlerde Türkiye’nin oyun planının daha fazla büyümesini istemiyorlar.

Menbiç operasyon açısından daha kolay bir yer. Sonuçta Menbiç’te olanlar orayı kurtardılar ve düzen kurmaya çalışıyorlar. Afrin’den farklı. Afrin’de sadece YPG yok, orada bir halk var. Bu halkın YPG ile dayanışması çok güçlü, yeni de değil, eskiden de böyleydi. PYD’nin öncesinde de PKK’nin ciddi bir halk tabanı var. Türkiye oraya müdahale ettiği taktirde YPG dışında bir halk direnişi ile karşılaşabilir. Bu önemli. Oradaki direnç Menbiç’tekinden farklı olur. Oradaki direnç, direkt Türkiye’deki Kürtlerle de alakalı birtakım hassasiyetleri tetikler. O yüzden Afrin meselesinin Kobane meselesi gibi ya da diğer kantonlardaki gibi farklı bir duyarlılık yaratacağını düşünüyorum. Bunları hesaba katmış olmaları lazım.

RUSLAR ARABULUCU

- Lazkiye’de Ruslar ile Kürtler arasında anlaşma olduğu söyleniyor. Neler söyleyebilirsiniz?

Ruslar, arabuluculuk yapıyorlar. Suriye yönetimi ile Kürtler arasında bir formül, çözüm önerisi getirdikleri söyleniyor. Bunu ben de teyit ettirdim, konuştuğum kişiler olduğunu söylüyor. Bir federasyon sistemi, federatif sistem içinde kantonların vs. bir statüye kavuşturulması mevzusu var. Bir de Suriye’nin adının değiştirilmesi. Suriye Arap Cumhuriyeti değil de Suriye Demokratik Cumhuriyeti gibi bir şey olması. Türkiye’nin karakterine uyan öneriler. Ruslar bunu yaparak Kürtleri ABD ekseninden tekrar Şam eksenine çekme çabası içerisindeler. Uzun müzakereler sonucunda belki netleşir. Şu an o konuda Şam’da da bir direnç var. Şam’da herkes Kürtlerin mevcut kazanımlarının hukuki statüye kavuşmasını istemiyor.