Taner Akçam, Dersim Katliamı döneminden önemli bir evraka, dönemin Dahiliye Vekili Şükrü Kaya'nın komutan Abdullah Alpdoğan'a gönderdiği bir mektuba ulaştı. Mektuba göre zehirli gaz emri dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk ve Başbakanı İsmet İnönü'den gelmiş. Kaya mektubunda ayrıca "Bütün o şakileri mağaralara göm, göm ki bir daha canlanmasınlar" diyor. Akçam yazısında zehirli gaz tedarikine dair başka evraklar da paylaştı. 

Taner Akçam'ın Agos'ta yer alan yazısının tamamı şöyle: 

Elimizde, Şükrü Kaya’ya ait 26 Nisan 1937 tarihli bir mektup var. (1) Çok kısa olan Mektuptaki ifadeler aynen şöyle (imla hataları korunmuştur):  [BELGE- 1]

“Sn. Çok değerli Abdullah Alpdoğan Paşa,

Çok değerli Generalim Bakanlığa göndermiş olduğun raporu okudum. Tayyare Alay Kumandanlığından, Yangın ve Milli Müdafadan Yakıcı ve Boğucu gaz talep etmişsin. Hükümette bazı kendini bilmezler, taleplerinin karşılanmaması için çalışma yapmaktalar. Nitekim başarılı olamadılar.

Cumhurreisimiz ve Başvekilimiz taleplerinin acil tedarik edilmesinin zorunlu olduğunu derhal yerine ulaştırılması emrini vermişlerdir. Hatta sonunda taleplerin karşılanacak, gerektiği gibi kullanılacağından zerre kadar kuşku duymuyorum, bütün şakiler o mağaralara göm, göm ki bir daha canlanmasınlar. 

Hürmetle selam eder, başarıların devamını dilerim.
26/4/1937
Dahiliye Vekili 
Şükrü Kaya”

Şükrü Kaya mektubu ve diğer resmî belgeler

Dersim’de katliamlar sırasında zehirli gaz kullanıldığı daha önce de biliniyordu. Uzun yıllar Dışişleri Bakanlığı yapmış İhsan Sabri Çağlayangil’in, Kemal Kılıçdaroğlu’na yaptığı açıklamada söyledikleri, sıkça tekrar edilen bilgiler arasındadır. Çağlayangil bu görüşmede, “Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içerisinden bunları fare gibi zehirledi. Ve yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir harekât oldu,” der. (2)

Geçmiş yıllarda, Dersim katliamında zehirli gaz kullanıldığına ve bu gazların Almanlardan satın alındığına ilişkin bazı arşiv belgeleri de yayınlandı. Belgeleri yayınlayan Dersim Gazetesi idi. Hüsnü Gürbey ve Mahsuni Gül imzalı yazıda, bazı belgelerin Hasan Saltık arşivinden alındığı da belirtildi. (3) Belgelerden birisi, 7 Ağustos 1937 tarihli altında Mustafa Kemal’in de imzası bulunan bir Bakanlar kurulu kararı idi. Hükümet, Almanya’dan zehirli gaz alma kararı almıştı.[BELGE 2] Bu belge, 1 Aralık 2019 tarihinde Alman ARD kanalında Thorsten Mack ve Karaman Yavuz tarafından yapılan Dersim ile ilgili bir programda kullanıldı ve büyük tartışmalara yol açtı.

Alman Sol Parti, konu üzerine soruşturma önergesi sundu ve Hükümet önergeye yazılı cevap verdi. (5)

Mektubun doldurduğu Boşluk

Burada yayınladığımız Şükrü Kaya’ya ait mektup, konuya ilişkin daha önce yayınlanmış belgelerle sadece uyum içinde değil, o belgelerdeki bir boşluğu da dolduruyor ve belgeler hakkında ileri sürülen tüm şüpheleri ortadan kaldırıyor. Gaz alımlarının Dersim ile ilişkisi olmadığı veya kullanılmadığı ya da Mustafa Kemal’in gaz kullanımından haberi olmadığı gibi itirazların geçersiz olduğu bu mektupla açığa çıkıyor.

Daha da önemli olan Şükrü Kaya’nın, hükümetin içinde zehirli gaz kullanımına karşı olanları var olduğunu itiraf ediyor olmasıdır. Hükümetin bazı üyelerinden gelen bu direnci kıran Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’dür. Mektuptaki açık ifadeden de anladığımız gibi, Dersim’de zehirli gaz kullanımı doğrudan bu ikilinin girişimi ile mümkün olmuştur.

Dersim Gazetesinde yayınlanan belgeler arasında, 27 Mart 1937 tarihinde Dahiliye Vekaletine gönderilen bir yazı vardır. Yazıda “Tayyare Alay Kumandanından yangın ve Milli Müdafaadan yakıcı ve boğucu gaz bombaları istedim”, denir. Belgede imza yoktur.  [BELGE 3] Burada yayınladığımız Şükrü Kaya’ya ait mektupta, bu ifadelerin Abdullah Alpdoğan Paşa’ya ait olduğunu anlıyoruz. Şükrü Kaya mektubunda, 27 Mart tarihli rapordaki ifadeleri aynen tekrar etmiştir; “Çok değerli generalim bakanlığa göndermiş olduğun raporu okudum. Tayyare Alay Kumandanlığından yangın ve Milli Müdafaadan yakıcı ve boğucu gaz talep etmişsin.”

Alpdoğan Paşa’nın bu isteği üzerine Milli Müdafaa Vekilliği (Millî Savunma Bakanlığı) 27 Temmuz 1937 tarihinde “Başvekalet yüksek Makamına” imzalı bir yazı yazar ve ilgili gazların Almanya’dan alınması için “Berlin Büyükelçiliğimiz emrinde olarak Vekaletimiz gaz mütehassısı ile Berlin Ateşe militer veya Hava ataşesinin yapacakları inceleme sonucu” Almanya’dan gaz alınması için Bakanlar Kurulunca karar alınmasını ister. [BELGE 4] Millî Savunma Bakanlığının yazısı, Başvekalet tarafından Maliye’ye havale edilir ve Maliye Bakanlığı tarihinde bu havaleye 5 Ağustos 1937’de cevap verir. Cevapta “muhtelif cins tayyare bombalarımız için ihtiyaç görülen muhtelif evsafta (20) ton gazla, bunların bombalara konmasına mahsus bir adet otomatik doldurma tesisatının (gizli satın alınması Yüksek Makamınızca da tasdik buyurulduğu takdirde)… Almanya’dan gizli pazarlıkla satın alınması için” Maliyece bir mahzur olmadığı bildirilir.  [BELGE 5]

Ve aynı gün (5 Ağustos) Bakanlar Kurulu aldığı kararla, ilgili gazların “gizli pazarlıkla satın alınmasına izin verilmesi, Milli Müdafaa Vekilliğinin 26/7/937 tarih ve 871 sayılı tezkeresile yapılan teklif ve Maliye Vekilliğinin 5/8/937 tarih ve 3930 sayılı mutalânamesi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 7/8/1937 de onanmıştır,” denir.

Sonsöz

Türkiye tarihindeki karanlık sayfalarla henüz yüzleşmedi. Daha da kötüsü, bu tür yüzleşmelerin demokratik bir rejim oluşturmak için şart olduğuna ilişkin bir toplumsal bilinç de oluşmuş değil. İktidar da muhalefet de tarihte işlenmiş suçlardan kaçmanın, üstünü örtmenin meziyet olduğunu düşünen bir kültürden besleniyor.

Bu topraklarda demokrasinin, fikir özgürlüğünün, eşit vatandaşlık, insana ve onun en temel haklarına saygı duyan bir rejimin yokluğu ve kurulamıyor olmasının ana nedeninin yüzleşmeden kaçmayı meziyet sayan kültür olduğunu görmekten hala çok uzağız. Ne zaman bu tür yüzleşme çağrıları yapılsa, “şimdi zamanı mıydı” uyarı ve eleştirileri gelir. Oysa, “şimdi zamanı mıydı” ifadesi “demokrasinin ve insan haklarına saygı duyan bir rejimi oluşturmanın zamanı değildir” anlamına gelir. Bu basit gerçeği göremeyecek kadar kör olan bir kültürün köleleri durumundayız.

Değişir mi? Evet, çok kolayca… Yeter ki bu toplumun kurucularıyla araya demokrasi ve insan hakları eksenli mesafe koymayı öğrenelim. Kuruculara körü körüne tapınma bu topraklara demokrasi gelmemesinin, eşit vatandaşlığın sağlanamamasının ana nedenidir. Bu toplum, kurucularla araya mesafe koyamadıkça tek adam rejimlerinden kurtulamayacağı basit gerçeğini kavramak zorunda.

Şükrü Kaya’nın imzaları

Mektubun orijinal olduğu konusunda en küçük bir tereddüt yok. Şükrü Kaya, mektubunda diğer bir belgedeki ifadeyi de aynen tekrar ediyor. Bunun da ötesinde, Cumhuriyet arşivi, Şükrü Kaya’ya ait onlarca imza ile dolu ve karşılaştırmak mümkün. Burada birkaç örnek yayınlıyoruz:

Notlar: 

(1) Mektup, Hasan Saltık Arşivinden. Arşivdeki belgeleri benle paylaşan Nevzat Onaran’a ve belgeyi kullanmama izin veren Nilüfer Saltık’a teşekkür ederim.

(2) Dersim Gazetesi, 24 Mayıs 2019

(3) a.g.e. Yayınlanan belgelere şu adresten ulaşmak mümkündür.

(4) Karaman Yavuz’un gelen eleştirilerle ilgili açıklaması için bakınız, Gazete Duvar, 18 Aralık 2019

(5) Alman Hükümetinin soru önergesine verdiği cevap için bakınız